Capote ve Bir Alt Kültür Olarak Eşcinsellik – Ceyda Şahinoğlu

Capote ve Bir Alt Kültür Olarak Eşcinsellik* 

Capote, dram tünde bir filmdir ve gösterime 24 Mart 2006 yılında girmiştir ama yapım yılı 2005 dir ve ABD/Kanada da gerçekleştirilmiştir. Yönetmen Bennet Miller’ın ilk filmi olan Capote, bir kitaptan uyarlamadır. Yıl 1959, New Yorker dergisi için çalışan yazar Truman Capote, New York Times gazetesindeki bir makaleye takılır. Yazıda, Kansas eyaletinde vahşice işlenen bir katliam ve aynı aileye mensup dört kişinin öldürülmesi anlatılmaktadır. Capote, daha önce buna benzer çok haber okumuştur ama nedense bu olayda onu çeken bir şey vardır. Dergi yazı işlerini ikna ederek olayı araştırmak üzere kendisi gibi dergiye yazan çocukluk arkadaşı Harper Lee ile beraber olayın geçtiği yere yola çıkar. Bu olayın geçtiği kasaba üzerindeki etkilerinden, görgü tanıklarına ve polis raporlarına dayanarak yazılan öykü, katil zanlılarının yakalanması ve ölüm cezasına çarptırılması ile Capote’nin sanıklarla yaptığı görüşmeler ve  nihayetinde onlara destek olmak istemesi ile uzadıkça ABD edebiyatının önemli eserlerinden soğukkanlılıkla adlı romanın temelleri oluşur.

Yapıt basit görünen bir konu üzerine kurulmuştur ama öyle olmamaktadır,  çünkü  film kahramanları kendi iç dünyaların  da ve bulundukları toplum da ki yaşamlarıyla tamamen bir ikilem oluşturmaktadırlar. Birbirleriyle kesişen yaşam öyküleri, ama karakterlerin yaptığı tercihler onların birbirlerinden farkıdır. Bazen duygular bizlere hükmeder, bazı insanlarda ne yaşarsa yaşasın mantıklarından iki adım uzaklaşamazlar. Bu filmin karakterleri egemen kültür altında belki de hepimizin sadece birey, onlar bir alt kültür oluşturamaz gözüyle baktığımız ve sadece bizden diye düşündüğümüzde kabullendiğimiz insanları da barındırmaktadır. Sadece egemen kültürden farklı benliklere sahip olmaları, yazılı olmamasına rağmen varlığından ödün verilmekte o kadar korkulan ve cesaret edilemeyen normlara ayak uydurmayan ve bunu benim yaşamım olarak değerlendiren aslında egemen olandan hiç farkı olmayan ama bizim diğer insan ya da insanlar olarak değerlendirdiğimiz karakterler.

Filmde alt grup olarak görülen veya var olduğu düşünülen alt grup eşcinsel insanlar ve onların egemen toplumda nasıl karşılandığı. Egemen kültürde edindikleri yer ve bunun için nasıl davrandıkları, Truman Capote. İkinci olarak ise beyaz adamların içinde bir alt kültür olarak görülen Kızılderililer, Yahudiler ve Siyahlar. Bu ikinci bahsedilen alt gruplardan daha çok Kızılderililer üzerinde durulmuştur çünkü filmde ana kahramanlardan birini oluşturan yani filmde görüntüsünden itibaren sürüklenmesini sağlayan katil olarak gördüğümüz aslen Kızılderili olan ve dört önemli suçla yargılanan Perry Smith.

Eşcinsel karakterimizle başlamak istiyorum. ABD önemli bir dergide yazı yazan karakterimiz Truman eşcinsel bir kimliğe sahiptir. Kitap yazmak için gideceği eyalete yalnız gidememiştir ve onun için önemli olan ve çocukluk arkadaşı olan Lee’yi almadan gitmez. Bir bayan olan Lee, Truman’a göre insanların  iletişimine cevap verdiği bir karakterdir, çünkü onu görünürde egemen toplumdan ayıran bir farklılık yoktur ve kabullenilmesi daha kolaydır ve Truman’da bunun farkındadır. Toplum içinde nasıl karşılandığını ilk eyalete geldiklerinde otele gelirler ve Lee odanın anahtarlarını alırken Truman oturur ve resepsiyonistin Truman’a bakışları dikkati çekmektedir. Daha sonra cinayetle ilgili bilgi almak için karakterimiz şerifin yanına gittiğinde diğer  insanların bakışı ve şerifin ve cevap vermek istememesi. Odada bulunan diğer bireylerin bakışları. Diğer yandan alınan bilgiler üzerine Truman ve Lee görgü tanığı olan kızla konuşmak için onu ararlar ve kızın kim olduğunu öğrenmek için okula giderler. Orada da artık öğrencilerle konuşan Lee’dir ve Truman’a söylediği şu söz dikkat çekicidir, bırak evinin nerde olduğunu ben yalnız öğreneyim olur mu demektedir. Truman Lee ye bakar ve olur der. Kızın evinde otururlar, kızın bakışları tedirgindir ama karakterimizin konuşmasıyla birden ortam yumuşar ve orada kim egemen kültür içinde ya da alt kültür içinde önemi yoktur. Diğer yandan aslında iletişimi tamamen kuran Lee gibi görünse de Truman’ın şerifin eşiyle girdiği iletişimle bazı şeyleri aşmaya başlamışlardır. Onu başta kabullenmeyen şerif onunla aynı masaya oturur ve sohbet eder. Aslında Truman kendi bulunduğu çevrede asla yadırganmayan bir kimliktir. Sanat camiası diye adlandırabileceğimiz bu çevrede karakterimiz oldukça rahattır ve hata sevgilisi bile bulunmaktadır. Ayrıca filmin başında bir parti ortamında yapılan konuşmada Truman şu sözleri söyler yeni kitap yazan bir yazarın(Jimmy Boldwin) eseri hakkında söyledikleri Yahudi bir kimliğe sahip olan eşcinsel bir siyah der ve herkes güler. Burada yazarın bir şeyleri bastırmaya çalıştığını ve ona kimsenin inanmayacağını söyler. Hele de Güneyli bir Beyza bunu sormamalısın der. Orada bir arkadaşı ya Truman peki sen, senin eşcinselliğin der ve Truman‘da sorun değil diyerek üsteler. Ayni görmekteyiz ki karakterimizin kendi içinde yaşadığı toplumda bir alt kültür olmasına rağmen yaşamı daha rahat ve kolaydır ama eyalette bu kadar rahat eşcinselliğinden konuşamaz en azından tavırları ve ifadeleri daha farklıdır. Diğer yandan alt grup olarak görülen Kızılderili kimliğe sahip karakterimiz için en önemli nokta hapishane müdürüyle Truman konuşurken müdürün “Perry yarı Kızılderili ve ben ona iyilik yaptım” der ve “onu beyaz adam olarak kabul ettim ve öyle davranıyoruz” der. Diğer bir düşüncede şerif basın toplantısı yaptığı sırada bir karakterin “cinayeti işleyenler Meksikalıymış dimi” demesi üzerine şerif “nereli olduğu önemli değil, ister Metodis, Meksikalı ister Eskimo olsun kim ya da kimler olduğu önemli” der. Burada kendinden olmayana bir gönderme vardır. Ayrıca Truman’ın sevgilisiyle konuşurken buranın halkı beni istemiyor Lee’yi ya da senin gibi birini istiyorlar der. Sevgilisi Lee ile benzemediğini belki sadece erkeksiliği benzer der ve burada ciddi bir gönderme vardır. Alt gruba ait olan karakterimiz Truman’ın katilerden Perry’e söylediği seni kadınların hücresine kapatmışlarda ilginç bir ifadedir. Burada mahkûm karakter oldukça erkeksi ve sert gaddar bir yapıda olarak bilinse de kadınların kovuşunda bu onun için bir şey ifade etmese de Truman için etmektedir. Perry mahkûm karakterimiz Truman’ kitabın  üzerindeki fotoğraf için vakur der ve peşinden ilk izlenim çok önemlidir diye ekler. Bide Truman ve Lee trenle ilk eyalete giderken zenci görevlinin Karakterimize övgü yağdırması ve kullandı replikle Lee’nin bunu sen söylettin demesi burada sanki o zenci karakter böyle bir şeyi söyleyemez gibi bir konumla karşı karşıya kalıyoruz.

Anlamaktayız ki istesek de istemesek de egemen kültürü bizler yaratırız çoğunluğun olduğu kültür daha baskındır ve alt kültür ya da alt grup üyesi olan bireyler kendi ortamlarında daha rahattır ve benliklerine daha saygı duyulmaktadır. Farklı olan yok sayılır ya da dışlanır her ne durumda  olursa olsun bu bir gerçektir. Ama Truman Hem egemen kültürde hem de kendinin var olduğu alt grubu içinde saygı duyulan bir kişiliktir ve önemli bir yazardır.  Perry ise katil olarak bilinen ve Truman dışında kimsenin onun iç dünyasını anlamak istemediği gaddar bir karakterdir. Diğer alt gruplara ait bireyler yoktur. Sadece trende çalışan zenci oda sıradan ve önemsiz bir karakterdir.

Film içinde yer alan alt kültür ve alt grup içinde yer alan karakterlerin  özellikleri, Truman Capote; Çelişkili bir karakterdir. Duygusal bir kimliğe sahip olarak görünse de mantığından kendini alamamaktadır. Çünkü kendi grubu içinde farklı, eyalette insanlarla iletişimde farklı ve katil zanlısı perry ile konuşurken farklı karakter özelliklerine bürünmektedir. Zeki bir insandır  ve bakış açışıyla sanatçı olduğunu diğer insanlardan farklı olduğunu hissettirmektedir. Eşcinsel bir kimliğe sahip olması onun karakterini tamamen şekillendirmiştir. Ama filmin içinde de rahatsız edici bir konuma sahip değildir aksine izleyicinin özdeşim kurmak isteyebileceği bir karakterdir. Diğer karakterler göre her şeye daha olumlu bakmaya çalışan ve her şeyin önemli bir sebebi olabilir diyen karakterimiz inatçı bir yapıya sahiptir.Film içinde karakterimizin var olduğu alt kültüre dair net şeyler yoktur sadece onun yaşamından ve arkadaşlarıyla olan diyaloglarından ve sevgilisinin erkek olmasından bunu çıkarıyoruz. Aslında giyimi ok adar da absürt bir yapıda değil ama feminen hareketleri bulunmaktadır. Karakterimizin arkadaşı Lee bile ondan daha erkeksi ve sert bir yapıya sahiptir. Ayrıca karakterimiz mutsuz bir çocukluk yaşamıştır ve annesi tarafından terk edilmiştir.

Diğer alt grup üyesi olan karakterimiz Perry ise çok sert görünen hatta gaddar denilecek cani denilebilecek konumda olan bir karakterdir ve erkeksi bir yapısı vardır. Ama onunda iç dünyası parçalanmışlıklar yaşamaktadır bunun sebebi annesi bir Kızılderili ve çevresinde hala bunun ayrımıyla yüz yüze kalıyor. İkincisi mutsuz ve var olan bir ailesi olmasına rağmen yetimhanede büyümüş ve iki kardeşi intihar ederek kendini öldürmüş. Kimseye güvenmek istemeyen ve kendinin hasta olduğunu düşünen bir karakterdir. Saygı duyulmak isteyen ama bunu başaramayan ama gücünü başak türlü aksettiren karakterimiz sırf bu utanç nedeniyle ve yaşadığı çatışmalarla son cinayetleri işlemiş ve kurbanın boğazını kesmiştir.

Burada görmekteyiz ki iki farklı alt gruba üye olan iki farklı karakter, ikisi de geçmiş yaşamlarında benzer ve farklı acılar yaşamıştır. Egemen kültürden farklı kalmışlar babasız yetişen ve anneleri tarafında terk edilen zorluklarla karşılaşan ve bu durumdan etkilenen iki birey bu durum ikisinde de farklı etkilere neden olmuştur. Biri başarılı bir yazardır ama kimliği ile ilgili çocukluğundan beri çatışma yaşamış ve çok zorlanmış. Diğeri ise geçmişin acılarını birilerinin hayatlarını elinden alarak yapmış ve Günlüğüne yazdığı gibi başarılı olmak isterken hayal kırıklıkları olan sert bir kimliğe bürünse de, oldukça duygusal olan bir karakter olarak karşımız çıkmıştır.

Film içinde yer alan ve alt kültür üyesi olarak belirlediğim en önemli karakter tabiî ki diğerlerinden daha baskın bir şekilde filme yön veren ama bunu kendi üzerinden değil senaryoyu sürükleyişiyle yapan Truman Capote’dir. İlk olarak Capote dilini çok iyi kullana bir karakterdir zaten filmde de ünlü bir yazardır. Sadece yazılı değil sözlü olarak ta insanlara kendini dinleten ve hayran bırakan bir kişiliktir. Filmin başında zaten Capote bir grup insana bir şeyler anlatır ve insanlar onu dinler ve bu durumdan zevk alıyor görünmektedir. Bu sahnelere birçok kez rastlarız. Ayrıca kitabının tanıtımın da da aynı hayranlık göze çarpar. İnsanlarla   konuşurken   nasıl   işletişime   geçeceğini   bilmektedir. Nazik bir konuşma ve insanların duygusal yapısını çabuk çözebildiğinden nasıl bir konuyla başlayacağını bilmekte. Şerifin evinde ki yemekte konuşması, görgü tanığı kızın evindeki konuşma ve sağladığı olumlu iletişim. En önemlisi Katil olarak bilinen karakterimiz perry ile diyalog kurması ve bunu hiç kimsenin yapamayacağı boyuta getirmesi. Sanatçı kimliği oldukça baskın olan karakterimiz dili kullanımındaki becerisi, kibar bir konuşma, yumuşak bir ses tonu özenle seçilmiş kelimeler ama ses tonundaki yumuşaklık ona feminen bir hava vermektedir. O konuşmalarında sürekli farklı bir dil geliştireceğin den bahsetmektedir ve bunu başarıyla sağlamaktadır. Çünkü ilk defa kurgu değil gerçek bir öyküden yola çıkarak dehşet verici ve başarılı bir eser olan soğukkanlılıkla’ yı yazmayı başarmıştır. Sanat açısından baktığımızda süper yaratıcı bir insan sadece edebi anlamda değil insanların ruhlarına yaklaşırken de bir sanatçı gibi yaklaşıyor. Bir konuşmasında ünlü birinin evindelermiş ve sanat muhabbeti yapıyorduk diyor ve dört saatlik konuşmanın sonunda duvarındaki dört matis tablosunun ters olduğunu ona söyleyebildim der ve burada kendini belli eder. Diğer bir yandan katillerin ailenin dört bireyini öldürürken davranışlarının farklı olduğuna dikkat etmesi mesela nansy’nin uyur vaziyette olması, başının altına özenle yastık konulması falan birçok önemli deteya dikkat etmekte ve bunu bir sanatçı gibi yapmaktadır. Kimsenin yakalayamadığı  ayrıntıyı yakalamaktadır. Yemek alışkanlığına dikkat etmektedir ama çok içki kullanmaktadır, hatta aşırı içmektedir. Düzgün restoranlarda yemek yemektedir. Kesinlikle özenlidir, biriyle buluşacaksa ya da yapması gereken bir buluşma varsa mutlaka yapmaktadır. Mesela sevgilisine söz vermişti onunla kitap yazmaya İspanya’ya gidecekti ve her şeye rağmen onun yanına gitti. Perry’e onu ziyaret edeceğini söyledi ve bunu yaptı. Bunun üzerine çok fazla belirgin bir durum yok aslında ama çıkartabileceğimiz bir örnek daha kitabının tanıtımını yaptı zamanında ve sonunu biraza daha duygusal nedenlerle ve öğrenmesi gereken nokta yüzünden uzatsa da elinden geleni yaptı ve yeterli zamanda bitirdi. Değerleri kuvvetli aslında arkadaşları onun için çok önemli. Ailevi acılar çekse de anılarına bağlı yani aile onun için önemli bir kavram bence ve beklide bu konu üzerine kitap yazmak istemesinin en önemli sebeplerinden bir tanesi bir ailenin katledilmiş olmasıdır. Kuvvetli dini değerlere sahip değildir bunu  belirten tek şey bu olayın sonuçlanması için dua ediyorum demesidir, hem de düşünceleriyle zıt bir şekilde bir son olmasını istemektedir. Diğer kahramanlarının ölümüyle sonuçlanacaktır. Normlara gelince belirli kuralları yoktur ama disiplinli bir çalışma temposu içerisindedir. Perry’le de konuşurken belirli bir çerçeve içerisinde konuşmaktadır. Ondan aldığı bilgiler eşliğinde kendide bir şeyler anlatmaktadır ve arkadaşı Lee’nin sorusu üzerine sende annenin de intihar etiğini söyledin mi demesi üzerine o kadar da değil demektedir. Giyim olarak takım elbise giyinmekte kadınsı  kıyafetler giymemektedir ama yine de taktığı bir atkı, giydiği sarı renkli bir pardüse, bardağı tutuşu, sigarayı içişi, tutuşu ve dumanı üfleyişi, Bacak bacak üstüne atışı, Konuşma esnasında elini kullanışı. Duygusal bir ortamda hemen gözyaşlarını akıtması. Bunlar onun karakteri için çok önemli belirgin özelliklerdir. Bakışları oldukça anlamlıdır, her an ağlayacak bir ses tonu, mesela Capote, Perry’e resim yapması için boya takımı almıştır, onu elleriyle besleyip intihar etmesini engellemiştir. Perry’in ablasını ailesini hatırlatan tek bir fotoğrafla ailesi hakkındaki düşüncelerini ve o gece olayın nasıl gerçekleştiğini öğrenmiştir. Bide Capote’nin Perry’ yazdığı mektuplar ve Perry’in Capote’ye yazdığı mektuplardır. Çünkü Perry mektuplarının sonunda Amigon yazıyordu. Capote birilerine hediye vererek iletişim sağlayabilmektedir, mesela dağıtımdan kaldırılan kitabı mutfakların kraliçesi. Böyle jestler insanlarda izlenimi olumlu etkiler.

Diğer önemli karakterimiz alt grup üyesi olan, yani yarı Kızılderili olan Perry’dir. Bulunduğu toplumda beyaz adam mı yoksa bir Kızılderili mi bu çatışma arasında kalmıştır. Dil kullanımı iyidir ve konuşmaktan çok yazarak kendini anlatabilmektedir. Konuşmalarını Capote ile yapmaktadır ve onun onu anlayacağını düşünür. Capote ise onu dahi i anlamak için günlüğünü ister ve onu okumak istediğini belirtir. Sanatsal yönü oldukça güçlüdür çok iyi resim yapmaktadır ve kendini böyle ifade gücü daha fazladır. Yaptığı portre resimler  ya da mahkeme anında yaptığı kartal resmi onun iç dünyasını yanıta bilmektedir. Gücü simgeleyen ve bunun yanında yırtıcı bir kuş. Kuş kendi başına bir  özgürlük simgesidir aslında belki de bu Perry için sözsüz bir dildir.  Yemek  yeme alışkanlığı o bir mahkûmdur zaten ve öyle seçim yapacak bir fırsatı yoktur hatta bulunduğu durum yüzünden açlık grevi bile yapmış intihara teşebbüs etmiştir. Zaman kullanımı anlık kopmalar yaşamaktadır. Mahkemede resim çizerken hiçbir şeyi dinlememektedir bunu da Capote’nin Lee ye aklı başka yerde demesiyle anlarız. Zaman bir su gibi geçmektedir Pery için ve aslında pek de önemli değildir. Taki idam kararı alındığı ana kadar, o ana birçok söylemek ister ve içinden geçenler o aman sığmayacaktır ve aklımdakileri unuttum der. Her zaman bir gün başarı kazanabileceğini düşünerek defterine bir konuşma hazırlamıştır ama zaman bunu ona sağlamamıştır bu cümleleri anacak sadece giriş bölümünü ölmeden bir dakika önce söyleyebilmiştir. Bazı değer yargıları vardır annesi Kızılderili olduğu için onun düşüncesine göre ki Capote de ona katılmaktaydı içki içmemeliydi. Yalan söylemek istemiyor ve ona yalan söylenmesini istemiyor Capote’yi bu nedenle arada sorguluyordu. Saygı duyulmak ve birilerine gerçekten inanmak istemekteydiler. Giyimi tamamen erkeksiydi bir kovboy gibiydi, sadece şapkası yoktu. Aksayan bacağı ona farklı bir duruma  getirmekteydi,  belki  bu  Capote’de  acıma  duygusu yaratmaktaydı.

Hatta karakterimiz Perry’e âşık mı, acıyor mu yoksa kendine benzettiği için mi ona yakınlık hissediyor bunu bilememektedir. Çünkü Capote arkadaşı Lee’nin ona âşıkmısın sorusuna biz aynı evde büyüyen iki çocuğuz o evin arka kapısında bir gün çıkıp gitmiş ben ise ön kapısından diyerek sözünü bitirir.

Filmdeki stereotipleri ele almak gerekirse, entelektüel bir görüntü sağlamak ve Truman’ın yaşamında kesintiler vermek için bir eğlence, kutlama anında birbiriyle yaptıkları konuşma görüntüleri. Bu konuşmalar içinde zencilere, Yahudilere, eşcinsellere göndermeler yapılması. Şerifin basın toplantısı yapması ve orada ki konuşma önemli olan hangi ırktan olduğu değil kim olduğu demesi. Belirli karakterlerin mutlaka filmin içinde bulunması. Zenci karakter sadece trende çalışan bir görevli ve onun dışında başka beyazlar dışında bir karaktere rastlanmaması. Kızılderili olan bireyin suçlu kategorisin de olması. Burada yine eşcinsel karakterimiz beyazdır ve bu onun için ayrıcalıktır bence. Stereotipler insan ilişkilerini etkiler olumlu ve olumsuz tabi ki kullanılan kavrama bağlı. Başta Capote öylesine bir eşcinsel olarak verilmedi başarılıydı ve bu  kimliğinden çok yazar kimliğiyle ortaya kondu. Ama yine de eşcinseller hakkında ki düşünceler insanların tavırlarına başta eki etti. Mesela katiller Meksikalı olabilir denmesi kendinden olan bunu yapmış olamaz sanki. Bu durumlar oldukça etkilidir. Mesela Capote dışardan gelen bir yabancı ve cinayeti araştırıp kitap yazmak istiyor eyaletteki halkın başta bir yabancıyla konuşmak istememesi belirgin bir stereotip davranıştır. Çünkü bizden olmayan  yabancı olan bizi anlamaz düşüncesi vardır ve bize zarar verebilir. Katillerin o eyaletten olmaması ve hatta birinin Kızılderili olması da olumsuz bir stereotip davranıştır. Ayrıca katil olabilecek bir karakterin iyi olduğunu düşünmekte olumsuz bir stereotip davranıştır ona yardım etmemek gerekmektedir. Yemek yeme  esnasında ailenin bütün üyeleri aynı asmada bulunmalı bu stereotip bir davranıştır ama bunun yanında değerler içerisinde ele alınmalıdır çünkü işin  içine inanç girmektedir.

Önyargılar açısından filmi incelediğimizde insanlar her ne kadar büyük ya da küçük gruplar içerisinde yaşarsa yaşasın mutlaka önyargılarla karşılaşacaktır. Bazı insanlar bunu tahmin edemez bazıları ise başından bunu bilir ve ne yapacağına bu durumu nasıl tersine çevirebileceği konusunda düşünürle ve kendilerine göre yöntemler bulurlar. Örneğin Eşcinsel bir karakter olan Truman kitap yazmak için gideceği eyalete giderken arkadaşı Lee ile birlikte gider çünkü çocukluğundan beri davranışları, yani kendisi olmasından dolayı sorunlar yaşamış ve farklı kategorilere hapsedilmiştir. Bu Capote için beklide en iyi öğrenme aracı olmuştur çünkü eyalette başına gelecekleri bilmektedir. Lee’ye söylediği şu sözler onu ele vermektedir. Belki oda eyalete karşı ön yargılı diye biliriz ama onunki olumsuzluk değil ona karşı oluşacak olumsuzluktan kurtulmaktır. Capote’nin sözleri şunlardır; Gelmeyi kabul etiğin için o kadar çok sevindim ki, hem araştırma asistanı hem de özel koruma olabilecek vasıflara sahip tek kişi sensin. Önyargılar, Capote başta insanların ona tavırları nedeniyle onlarla konuşmakta biraz geri de kaldı ama sonun da kendi yöntemiyle önyargıları kırmayı başardı. Tabi ki önyargılar insanların birbirini tanımalarına ve bazen insanları rencide eder duruma kadar getirir. Bazen insanlar için olumlu şeylerde düşünürüz önyargısız yaklaşmaya çalışırız ama gerçeklerle yüz yüze geldiğimizde ister istemez daha önce bide önyargı altında kalsak ta başkası için düşünmekten kendimizi alıkoyamayız. Başta Capote her ne olursa olsun kitabı için olduğunu düşünse bile ki aslında sadece Karakterimiz Perry ile ortak noktaları olduğunu düşünüyordu ve onu kurtarmak için elinden geleni yaptı. Ama olay gecesiyle ilgili gerçekleri duyunca onunla ilgili  yargılarına  yenik düştü ve onu istemediği halde ölüme terk etti.

Irkçılık nasılda istenmeyen ama insanın içine işlenmiş sanki iç dürtü gibi onu sürekli tetikleyen bir duygudur. Film içerik olarak bir ırkçılık konusu işlememektedir. Sadece alttan alta değinmeceler ile bize bunu hissettirmektedir. En belirgini Kızılderili olan mahkûma, hapishane müdürünün onu beyaz kategorisine aldık demesi. Capote’nin bir sözünde bir Yahudi ve ona âşık olan eşcinsel bir zenci demesi oldukça ırkçı bir cümledir ki bunu olumsuz ve alaycı bir tavırla söylemiştir. Aslında biz ırkçı değiliz havası veren bir dil kullanılmış şerifin katilin ırkı fark etmez demesi, Capote’nin Kızılderili olması halde  Perry’e karşı hissettiği ve ismi konulmayan ilişki önemlidir. Sonuçta eğer Perry yarı beyaz olmasaydı ona tanınan yemeklerden ya da haftada bir  yapacağı  duştan mahrum kalabilirdi.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2008

Bunu paylaş: