Cumhuriyetin Mirasçısı: Erdal İnönü*
Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz değerli aydınımız Prof. Dr. Erdal İnönü gerçekten konumu anlamıyla Cumhuriyetin mirasçısıdır. Cumhuriyet Devriminin ikinci adamı İsmet İnönü’nün oğlu olan Erdal İnönü çocukluğunda tüm kazanımlara ve bunları gerçekleştiren kadrolara tanıklık etmesinin yanı sıra Mustafa Kemal Atatürk de vasiyetinde O’nun eğitimi için malvarlığının bir bölümünü ayırmıştır. Ancak başlığımızda değindiğimiz “mirasçılık” Erdal İnönü’nün konumundan çok yaptıklarıyla ilgilidir. Erdal İnönü’nün yaşamı boyunca yaptıkları ve başardıkları O’nu Cumhuriyetin gerçek mirasçısı yapmıştır. Çünkü Erdal İnönü Atatürk’ün “Benim Manevi Mirasım Akıl ve Bilimdir” sözüne kulak verip bu yaklaşımı hayatının her alanında uygulamıştır. Öncelikle bu aydınlık hayata bir göz atalım.
Erdal İnönü 6 Haziran 1926’da Ankara Pembe Köşk’te dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara’da yapan İnönü 1947’de Fen Fakültesi’nden fizik lisansı diploması alarak ABD’ye gitti. Kaliforniya Teknoloji Enstitüsü’nde doktora derecesini tamamlayan Erdal İnönü, “teorik fizik” alanında araştırmalar yaptı ve Türkiye’ye döndükten sonra Ankara Üniversitesi’nde asistan olarak göreve başladı. Askerlik görevinin ardından doçent olan İnönü, 1957–1960 arasında yeniden ABD’ye giderek çeşitli üniversite ve araştırma enstitülerinde çalıştı. 1964–1974 yılları arasında ODTÜ’de fizik profesörü olarak görev alan Erdal İnönü, üniversitede bölüm başkanlığı, dekanlık ve 1970’den okulun 1971’de kapatılmasına kadar rektörlük görevlerinde bulundu. Erdal İnönü 1974’de Boğaziçi Üniversitesi’ne geçti ve burada fizik profesörlüğünün yanı sıra Temel Bilimler Fakültesi Dekanlığı görevini üstlendi. TÜBİTAK’ın kuruluşuna katkıda bulunan İnönü, bir süre Temel Araştırmalar Enstitüsü’nde “kurucu müdürlük” görevini sürdürdü. Erdal İnönü’nün siyasete girişi ise 12 Eylül darbesinden sonra oldu. Başlarda siyasete sıcak bakmamasına karşın gelen çağrılar sonucunda zoraki siyasetçi olarak darbenin yarattığı baskı ortamında siyasete atıldı. 1983’te Sosyal Demokrasi Partisi’nin kurucu genel başkanı olan İnönü bu partinin Halkçı Parti’yle birleşmesinden sonra oluşan Sosyal Demokrat Halkçı Parti’nin(SHP) de genel başkanı oldu. Erdal İnönü 18. ve 19. dönemlerde İzmir’den milletvekili seçildi ve 1991’de kurulan koalisyon hükümetinde devlet bakanlığı ve başbakan yardımcılığı yaptı. 1993 yılında ise beklenmedik bir kararla parti başkanlığından ayrılan İnönü SHP’nin CHP’yle birleşmesinin ardından 1995 yılında değişikliğe gidilen koalisyon hükümetinde dışişleri bakanlığı görevini üstlendi. Aynı yılın sonlarına doğru bu görevinden ayrılan Erdal İnönü aktif siyasi yaşamına son verdi ve kendini tekrar bilimsel çalışmalara verdi.
Zoraki siyaset adamı Erdal İnönü’nün politik yaşamına daha yakından bakacak olursak söylememiz gereken ilk şey İnönü’nün alışık olmadığımız üslupta bir politikacı olduğudur. Asla bağırmayan, kaba davranışlarda bulunmayan, popülizme kaymayan daime güler yüzlü tutumuyla, alçak gönüllülük ve nezaket gibi karakteristik özellikleri birleşince “gönlü fizikte kalan siyasetçi” Türk siyasal hayatının unutulmazları arasına girmiştir. Erdal İnönü, 12 Eylül 1980 darbesiyle ezilen solun, susturulan ve sindirilen halkın tekrar ayağa kalkmasını sağlayan liderdir. Kurduğu parti darbeci Kenan Evren tarafından veto edilmesine rağmen yılmamıştır ve 80’lerde adeta yerle bir edilmiş Türk Solunu birleştirmiştir hatta 90’larda iktidar ortağı haline getirmiştir. Sosyal demokrat duruşun ve halkçılığın ne olması gerektiğini göstermiştir. Anadolu’nun bir bütün olarak, eşit olarak kalkınması için çalışmalar yürütmüştür. Her zaman katılımcılığı ve beraberinde demokrasiyi savunmuştur. Erdal İnönü kendisine taban tabana zıt olan görüşlere karşı hoşgörülü yaklaşımıyla örnek olmuştur. Demokrasilerde düşünce suçu diye bir şeye yer olmadığını düşünen İnönü köktendinci yobazların dahi asla kabul etmese bile görüşlerini açıklama hakkı olduğunu söylemiştir. Ayrıca bu güler yüzlü politikacı ne denli cesur olduğunu bölücü terörün tırmandığı yıllarda Kürt kökenli milletvekillerini kendi partisinden meclise sokarak göstermiştir. Onun bu iyi niyeti ve cesur davranışı maalesef bu milletvekilleri tarafından değerlendirilememiştir ve şimdi de yaşadığımız gerginlik körüklenmiştir. Doğu-Batı ya da etnik köken ayrımı asla yapmayan gerçek halkçı Erdal İnönü bu kararı yüzünden halen eleştirilmektedir. Ancak burada eleştirilmesi gereken bu büyük fırsatı değerlendirmek bir yana yok eden zihniyet ve bunun günümüzdeki temsilcileridir. İnönü’nün siyasetimize kattıkları bunlarla sınırlı değildir. Ülkemizin dağınık, kavgacı ve halktan git gide kopmakta olan sol siyasetinin toparlanması için sürekli uğraşmıştır. Solu hala bir türlü birleştiremeyenlere hatta ısrarla bölenlere rağmen Erdal İnönü önce 80’lerde SODEP-Halkçı Parti birleşmesinde Aydın Güven Gürkan gibi aydın siyasetçilerle birlikte büyük rol oynamıştır. Sonraki süreçte ise 12 Eylül ile kapatılan CHP’nin tekrar açılmasıyla SHP’yi bu çatıda birleştirmiştir. Hayatının son dönemlerinde hatta kendisiyle yapılan son görüşmede bile solun birliğini istemiştir ve fikirler üretmiştir. Bu büyük niteliklerine rağmen İnönü asla koltuk sevdalısı olmamıştır. Başında bulunduğu parti hükümet ortağıyken ve kendisi dışişleri bakanıyken “Cumhuriyetin Mirasçısı” İnönü, partisinin genel başkanlığını bırakmıştır. Bu davranışıyla İnönü, adeta ders vermiştir ve hala vermektedir koltuk sevdalılarına. İşin ilginç yanı ise bu çok değerli aydınımız “Ancak Hollanda’ya başbakan olur” diye kıyasıya eleştirilmiştir. Bu söz eğer doğruluk taşımaktaysa bu durum Erdal İnönü’nün başarısızlıklarından çok Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak bizlerin hatalarından kaynaklanmaktadır. Bizler Erdal İnönü gibi bir siyaset adamını hak etmedik ve yerine kimleri hak ettiğimizi her gün defalarca görmekteyiz.
Bilimin gitgide zayıflatıldığı günümüzde Erdal İnönü’nün asıl alanı olan bu dalda başardıklarını incelemek son derece önemli. Fizik çalışmalarına Ankara’da üniversite yıllarında giriş yapan Erdal İnönü bu alanda sadece Türkiye’de değil tüm dünyada önemli bir yere sahiptir. Halkın bilimsel düşünceyle tanışmasını ve bilimi seçkin bir grubun tekelinden alıp toplumsallaştırmasını sağlayan Erdal İnönü’yü Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırmalar Kurumu’nun (TÜBİTAK) fikir babaları ve kurucuları arasında görürüz. Daha sonra 12 Eylül döneminde siyasallaştırılan bu değerli kurumun tekrar özerk ve bilimsel bir yapıya kavuşmasını başaran yine İnönü’dür. Ancak günümüzün iktidarının bunu tam tersine çevirmekle meşgul olduğunu görmek son derece üzücüdür. Prof. Dr. Erdal İnönü yaşamı boyunca hem İngilizce hem de Türkçe olmak üzere yayınladığı onlarca makale ve kitabın yanında ayrıca ülke bilimi için çok önem taşıyan bir başka kurumsal yapıyı, Türkiye Bilimler Akademisi’ni de hayata geçirmiştir. Bununla beraber Türk Fizik Derneği ve Balkan Fizik Birliği’nin kuruluşlarında çok önemli katkısı olmuştur. Cumhuriyet Mirasçısı’nın bir diğer başarısı ise İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi baskısından kaçıp Atatürk’ün çağrısıyla Türkiye’ye sığınan bilim adamlarının ülkemiz üniversitelerinin bilim anlayışına yaptıkları katkıları bir “bilim tarihçisi” olarak değerlendirip sonraki kuşaklara ve çalışmalara rehberlik etmek üzere hazırlamasıdır. Hayatını bilime adamış İnönü’nün bu alanda aldığı sayısız ödüller arasında en önemlileri TÜBİTAK Bilim Ödülü ve elbette uluslararası alanda en büyük bilim ödüllerinden biri olan Wigner Madalyası’dır. Bu dünya çapındaki ödül Erdal İnönü’nün Princeton Üniversitesi’nde dünyaca ünlü hocası Wigner’le çalıştığı doktorası sırasında birlikte geliştirdikleri “İnönü-Wigner Yöntemi” buluşuyla 2004 yılında kendisine verilmiştir. Kitaplara geçen bu matematiksel yöntem fizik alanında o kadar faydalı olmuştur ki tüm dünyada bu grup teorisi “İnönü-Wigner Yöntemi” olarak anılmaktadır. Büyük bilim insanı Erdal İnönü amansız hastalığa yakalandığını öğrendiğinde bile bilimsel duruşunu göstermiştir. Tedavisinde henüz deneysel durumdaki bir yöntemin uygulanmasına “evet” diyerek o hep aydınlık gözlerini hayata yumarken bile bilime katkı sağlamıştır.
Prof. Dr. Erdal İnönü’nün aramızdan ayrılışı sadece ülkemiz için değil aynı zamanda dünya için de bir kayıptır. Tüm dünyada bilimin ışığını azaltmak için uğraşan gericiler Evrim Teorisine karşı yaratılışı (akıllı tasarım) savunmaktadırlar. Yobazlıklarına devam edip yerçekimi kanununa karşı “akıllı düşüş” saçmalıklarını öne sürmektedirler. Karanlığı ancak bilimsel yaklaşımı geliştirerek ve yaygınlaştırarak sindirebiliriz. Bu da ancak Erdal İnönü gibi Cumhuriyetin Mirasını yani bilimin mirasını sahiplenerek gerçekleşebilir. Bu son derece alçak gönüllü aydınımız Erdal İnönü siyasi hayatında asla omuzlar üstüne alınmak istememiştir ve bunun olabileceğini hissettiğinde kendini yere atarak yüzüstü uzanmıştır. Vücut ağırlığını “fiziksel mantıkla” kullanarak kimsenin onu yerden kaldırıp omuzlarına almasına izin vermemiştir. Ancak Prof. Dr. Erdal İnönü’nün bizleri daima aydınlatacak olan aziz anısı ebediyen omuzlarımızda yükselecektir.
Not: Osman Bahadır ve Prof. Dr. Cengiz Yalçın’ın 9 Kasım 2007 Tarihli Cumhuriyet Gazetesinin Bilim ve Teknoloji ekinde yer alan yazılarından yararlanılmıştır.