Dolu Hayatlara – Melih Öncel

Dolu Hayatlara*

Dün akşam arkadaşlarımla buluşmak için evden çıktım. Yavaş bir  tempoyla etrafı izleyerek konuştuğumuz yere doğru gidiyordum. O sırada gözüme 30–40 yaşlarında bir kadın takıldı. Koşarak geliyordu karşıdan. Karşı şeritten araba gelmediğini görünce yolun diğer tarafına doğru koşmaya devam etti. İlk bakışta otobüs duraklarına doğru gidiyor gibiydi ve bende herhalde otobüse yetişmeye çalışıyor diye düşündüm. Sonra arkasından kadın kadar aceleci davranmayan; ama kadını izlediği belli olan hemen hemen kadınla aynı yaşlardaki adamı gördüm. Çoğu insan gibi kafamı çevirip gitmem gerekiyordu; fakat göz ucuyla takip etmeye devam ettim bu çifti. Kadın alel acele koşusuna devam ederken ara sıra telaşla arkasına dönüp bakıyordu ve adamın hala takip ettiğini görünce artık yorulmuş bedenine sanki  “haydi biraz daha hızlan” der gibiydi gözleri. O an  fark ettim ki masum bir koşu değildi bu sıcak evine gitmek için bineceği otobüse doğru yapılan. Belki de o kadar sıcak bir evi bile yoktu kadının. Artık adamdan kaçtığı açıkça belli oluyordu ve gördüğü ilk insan kalabalığına doğru bir yol tutturmuştu. Bense yürümeye devam ettim. Yaşadıkları muhtemel sorunları düşünmekten çok, aklıma takılan şey kadının neden kaçtığıydı. İnsan korktuğu şeylerden kaçar ve adamın o kadını çok korkuttuğu ortadaydı. Şiddetten kaçıyordu belki de. Yoksa sorunlarını neden biz “modern” ve “aklı başında” insanlar gibi oturup konuşmasınlar ki? Kadın korkuyla koşarken; cinsiyet ayrımından kaçıyordu, ataerkil toplumdan uzaklaşmaya çalışıyordu ve bir  ihtimal artık hayatta fiziksel acıdan başka şeyler olduğu arayışına doğru koşturuyordu…

Daha sonra aklıma şu soru geldi: acaba şu anda bu olayın aynısından daha kaç tane oluyordu? Sanki kadının yanına sığındığı insanlar ya da belki daha sonra polisler kadını koruyabilecekler miydi sonsuza kadar ya da bu gibi olayları durdurabilecekler miydi? Bu sorunun cevabı çok olumsuz göründü gözüme ve son zamanlarda şiddete oldukça meyilli bu toplumun arasından geçip giderken peki kim durdurabilir bunca şeyi ya da kim başlattı, suçlu kim diye düşünmeye başladım. İlk aklıma gelen cevaplar sanırım kolay olanlarıydı. Yanlış  yönetimler, çıkarcı iktidarlar, eğitimsizlik, yoksulluk vb. herkesin bildiği sorunlar böyle uzar gider. Peki, bunca cevap o kadın ya da diğer bütün insanlar için bir özür niteliği taşır mıydı? Bu kötü gidişin sorumluları bizden başka herkesken, biz bugüne kadar hiç düşünmemişken, “neden” sorusunu hayatımızın hiç bir döneminde sormazken, göze sokulan sorunlara “ben tek başıma ne yapabilirim ki?” diye yanıt verirken bizler hiç mi etkide bulunmadık dünyanın bugünlere gelişinde.

Ama biz de haklıyız öyle değil mi? Haftanın 7 günün 5 inde okulumuza, işimize gidiyoruz geri kalan 2 günde her hafta(hatta bazıları için nerdeyse hemen hemen her gün) gidilen aynı mekanlara yine ve yine gitmek zorundayız. Sürekli eğlenmeliyiz, alış veriş yapmalıyız, gezmeliyiz. Biz tek başımıza ne yapabiliriz ki?! Bunu düşünmek bile bu kadar zorken bu güzel hayatımızı bırakıp da harekete geçmek öldürücü olmalı. Ve hayat çok kısa. Bu koşuşturmada onu en iyi şekilde değerlendirmeliyiz. İçimizde kabaran bunca bencillik, hırs ve ihtiras varken nasıl olurda kendimizden vazgeçeriz? Oysa dolu dolu yaşanan bir hayat sadece kendin için yaşananıdır öyle değil mi?

Bizde haklıyız… Kusura bakmayın sayın bayan sizin hayatınızda ki kötü  gidişata, cinsel ayrıma biz son veremeyiz ki. Ve sizinkine de öyle sevgili bayım. Bu sinirinizi içinizde körükleyen geçmişinizin, belki bir umut göçüp geldiğiniz bu topraklarda şimdi işinizden atılmışken, karnınız açken hayatın sizi kendi isteklerinizin dışında savurmasının bizimle hiç alakası yok ve bunu gör(e)meyecek kadar meşgulüz…

Ve siz doğuda unutulmuş bütün insanlar… Teröre kurban giden bütün 20 li yaşlı gençler…

Baskı altında ki hayattan başka yaşamları olmamış bütün kızlar… Irak’ta 5 yaşını geçemeden ölen her on çocuktan sekizi…

Ayağına giyecek ayakkabı bulamayan insanların ülkesinde, son teknoloji bombaların altında ki insanlar…

Dünyada 12 milyar insana yetecek kaynak varken; aç olan 1 milyara yakın insan…

Sizden özür dileyecek vaktim bile yok…

Çünkü şu anda yeni kıyafetlerimi giyip, süslenip dışarı çıkmak üzereyim…

İşim  çok  benim;  önce   nargile   sonra  gırgır  sonra alkol,  gece  gezmeleri derken…Offf off…

Hayatı doldurmak üzere hosçakalın…

Ben tek başıma yapabileceğim şeylere gidiyorum…

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2007

Bunu paylaş: