68’i Aralamak – Onur Keşaplı

68’i Aralamak*

Bu yazımızın başlığı “68’i Anlamak” olacaktı aslında. Her ne kadar, o kuşağın temsilcisi bir babanın oğlu olarak 68 hikâyelerini dinleyerek büyümüş olsam da, ülkemizle birlikte tüm dünyayı sarsan ve de tam 40 yıl sonra bile hala rüzgârını hissettiren bir kuşağı anlamak ve anlatmak, benim sınırlarımı fazlasıyla aşan bir durum. Görünenden çok daha fazlasıdır 68. Peki, bu kuşağı bu kadar özel ve halen güncel kılan nedir?

Birçoğumuzun aklına ilk olarak gençliğin başkaldırısı gelir 68 dendiğinde. Ancak bundan çok daha derindir 68, evet bir başkaldırıdır ancak gençlik ateşinin körüklediği bir başkaldırıdan öte bu ateşin pişirdiği bir duruştur. Sömürüsüz, emeğin yüceltildiği, barışın ve eşitliğin egemen olduğu “Başka bir dünya mümkün” diyenlerin mücadelesidir, direnişidir bu kuşak. Ebediyen genç kalacak 68lilerin üzerinden sadece 40 yıl geçmedi, aynı zamanda coplar, tanklar, diktatörler, emperyalistler geçti ama hiçbiri kıvılcımı söndüremedi. Bu ateş hala yandığı için 40. yıl dönümünde bizleri düşündürtmekte. Hiç düşündünüz mü 12 Eylül faşizmi olmasaydı 78liler diye bir kuşaktan söz edilecek miydi? Ya da  88 ve 98’in kuşak olarak anılmaktan neden uzak olduklarını? Ve elbette biz 2008lilerin tam 40 yıl sonra “tüketim çılgını kuşak” yakıştırması dışında hangi sıfatlarla anılacağını? 68’i özel kılan şey yaşamın ve toplumun her alanında devrimci olmalarıdır. Herkesin şair ve sanatçı olabileceğine inanmışlardır. Her devrimci bir şairdir, yazardır adeta birer kültür elçisidir. Bizlere şuan şiir ne kadar uzaksa 68liler için şiir sudur, havadır. Eğer bu güzel kuşağın temsilcilerinden biriyle sohbet etmekteyseniz onlardan şiirler dinlersiniz. Ezber değildir bu şiirler, çünkü zaten o dizeler damarlarında akmaktadır. Siz hiç okuduğunuz kitapla hava attınız mı yaşantınızda? Ukalalık yaptınız mı bitirdiğiniz eserlerle, izlediğiniz tiyatroyla ya da gördüğünüz sergiyle? Genç kız ve erkeklerin dikkatini koltuk altınızda taşıdığınız kitapla, gazeteyle çekmeye çalıştınız mı? İnanın 1968’de cep telefonu ve müzik çalarlar icat edilmiş olsaydı bile onlar bizim gibi “para”larının elde ettiği şeylerle gösteriş yapmazlardı çünkü 60larda kültür öncelikteydi. Yapılan araştırmalar ve o zamanlarda yapılmış anketlerin günümüze uyarlanmasıyla görülen sonuçlarda 68lilerin yaşamdaki önceliklerinde sevgiyi görürüz. Ancak bu durum 40 yıl sonra  zamanın “görünürdeki” gençlerince tersine çevrilmiştir ve para yaşam önceliklerinde açık ara birincidir. Bu elbette bizim eserimiz değildir. 68’i ülkemizde ve dünyada silip geçenlerin eseridir. Onları ezip geçtiler çünkü o ateşten korktular. O neslin yönetimleri ele alması dünyanın çehresini değiştirecekti. Bizim 68imizi yani antiemperyalist Kurtuluş Savaşı’yla ve Köy Enstitüsü kültür devrimimizle aydınlanan geleceğin yöneticilerini yok ettiler. Bunun için uğraştılar çünkü o zaman bu ülke şehirden kırsala eğitimli olacaktı, sömürülmeyecekti, tam bağımsız olacaktı, sanatta,  bilimde  dünyayı sarsacaktı… Geleceği elinden alınan halkımızı şimdilerde aşağılayan, yer yer pohpohlayan ancak her zaman uyutan ve sömürenler yönetmektedirler. Ne acıdır ki bunlar, Denizlerle, Mahirlerle, Sinanlarla, İbolarla aynı yaştadırlar. Şu unutulmamalıdır ki bu devrimcilerimizin kıvılcımı, tıpkı Mustafa Kemal’in idealleri gibi zamanın ötesine geçmiştir ve 40 yıl sonra bile bizlere aydınlatmaktadır. Dünyada da Paris Mayısı’nın, Prag Baharı’nın, Vietnam mücadelesinin ve Che’nin geride bıraktığı duruş, başkaldırı, kısacası rüzgâr dinmemiştir.

68’i araladığımız bu yazı, daha güzel bir Türkiye, daha güzel bir Dünya için bu kuşağı gerçekten anlamaya başlamamız ve geleceğe uyarlamamız bağlamında sadece bir başlangıç. Sanatı, kültürü ve beraberinde ilerici duruşu yaşam  felsefesi haline getiren bir kuşağın nasıl ölümsüz olabileceğinin ve nasıl ebediyen genç kalacağının kanıtıdır 68 kuşağı. Eğer bizler de bu dünyada iz bırakmak istiyorsak “Gerçekçi olup imkânsızı isteyen” bu destansı kuşağı anlamak ve uyarlamak zorundayız. Anlamanın yolu tıpkı onların yaptığı gibi okumaktan geçiyorsa eğer, 68lileri andığımız bu yazıda sizlere Erdal Öz’ün unutulmaz yapıtı Gülünün Solduğu Akşam’ı ve edebiyatımızın köşe taşlarından olan Sevgi Soysal’ın Şafak adlı romanını tavsiye ediyorum.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimayis2008

Bunu paylaş: