Bir Karşı Devrim Katliamı: Sivas ’93*
“Hiç birşey harekete geçen cahillik kadar korkunç değildir.”
Goethe
Alevler, gökyüzüne yükseliyor. Bundan 15 yıl önce; alevler, aydınlığın önünü kesmek için bir otel lobisinden gökyüzüne yükseliyor. Diri diri yanıyor insanlar, 20 yaşın altında gençler ölüyor. Ne yaptığını aslında bilmeyen inançlı kalabalık Türkiye’nin yakın tarihinde ki en büyük utançlardan birine imza atıyor. Çoğu olay gibi bunu da çabuk unutuyor toplumsal hafızamız, çoğu olay gibi bunu da geçiştiriyor politikamız. ve adaletimiz yine dengesi bozuk bir teraziyle bakıyor davalara. Fakat orada yaşananları hiç bir zaman unutmamış olanlar da var. Bize hatırlatmak, tanık olmamışlara anlatmak için kolları sıvamış olanlar… Genco Erkal, Sivas’93 ile politik tiyatroya geri dönüyor. Kendi yazıp yönettiği bu oyun geçen onbeş yıla rağmen alevlerin ısısnın hiç de azalmadığını gösteriyor bize.
Koltuklara oturup sahnelerde çok da fazla örneğine rastlanmayan bu belgesel oyunu merakla beklerken ışıklar kapanıyor ve oyuncular ellerinde kırmızı karanfillerle sahneye çıkıyorlar. Oyunun ilk dakikaları Sivas’ta ölen 33 aydın için yapılan bir anma töreni gibi. Hiç konuşmadan müzikle beraber hareket eden oyuncular sanki o insanları hissetmemizi istiyorlar. Sahne de, oyuncular da oldukça sade ve her yanımız simsiyah. Fonda bir sinevizyon perdesi var. Oyun boyunca Sivas’ta çekilmiş çeşitli görüntüler yansıtılıyor perdeye. Oyuncular, o gün orada bulunan sanatçıları canlandırıyorlar. O cehennemden canlı kurtulmuş sanatçıları.
Perdeye etkinlik sırasında çekilmiş görüntüler yansıyor. Yüzler gülüyor, konuşmalar yapılıyor. Aynı anda Genco Erkal, Aziz Nesin’in ağzından kendine yapıştırılmış “tahrik etti” suçlamalarına karşı bir savunma yapıyor. Her şey başlangıçta ki kadar güzel değil tabi ki. Sivas’ta olayların yavaş yavaş başladığını ve ortamın kızıştığını görsellerden takip ederken, oyuncuların yüzlerinde ve hareketlerinde beliren telaş ve endişe sizinde rahatsız olmanıza neden oluyor. Kalabalık artıyor, olaylar hızlanıyor, oyun hızlanıyor. 1993’te çekilmiş görüntülerin içinde kayboluyorsunuz sanki. O kalabalık yanınızdan akıp geçiyor ve sizde olaylardan kaçmak için otelinize sığınıyorsunuz. Fondaki ve oyuncuların üzerinde ki siyahlık, görsel dikkatinizi perdeye; duygularınızı ve tüm alıgınızıysa yaşananlara, acıya ve korkuya yöneltiyor. Ayaklanmayı andıran bu hareket, aydınlığı yutan karanlık bir güç olarak üstünüze çöküyor.
Genco Erkal, Meral Çetinkaya ve diğer oyuncular bir binaya kapatılmış korku dolu insanlara dönüşüyorlar. O gün hissedilen tüm duygular sahneden size doğru akıyor. Ve siz hayatınızı, ülkenizi, hayallerinizi, geçmişi ve geleceği düşünmeye başlıyorsunuz. Zaten her şey o günlerden belliymiş diyorsunuz ister istemez.
Kendinize gelmeye fırsat bulamadan otel yanmaya başlıyor. Koridorları kaplayan dumanlar ciğerlerinizi yakıyor, gericiliğe uzamış sakallar gözlerimizin önünden gitmiyor, otelin önündeki nefret korkudan ürpertiyor hepinizi. O otelde bulunan tüm insanların hissettiği acıları hissedip ağlıyorsunuz, bugün bu olayları hiç bilmemenizin ya da unutmanızın utancıyla kızıyorsunuz kendinize ve yarın çok geç kalmış olabileceğinizi düşünüp; kaybedilecek tüm özgürlüklere ve zorla kurulmuş laik bir cumhuriyetin kayıp gidişine parçalanıyor yüreğiniz. Bir salon dolusu insan, insani değerlerini tamamen kaybetmiş ve sadece birer piyon olmuş bedenlerin yaptığı can kırımına bakıp ağlıyor.
Bu oyunla birarada durmamız gerektiğini hatırlatıyor bize Genco Erkal. Oyundan sonra herkesin gözünde aynı kararlılık var zaten: savaşmayı bırakmamak, yanyana dimdik ayakta durmak, karanlığın alevlerine karşı Mustafa Kemal’in aydınlığını kullanmak… Bugün o dik duran insanlar Mustafa Kemal’i gerçekten sevdikleri için göz altına alınsa bile; kurmaca tezgahlarla, çıkar gözeten oyunlara karşı konuşan ağızlar susturulmaya çalışılsa bile; hepimiz, Atatürk devrimlerini savunmaya ve yaşatmaya devam etmeliyiz yılmadan. İşte bu yüzden önemli Sivas’93’ü izlemek, işte bu yüzden önemli Sivas’93’ü oynamak. Sürekli devam etmesi gerek bu tiyatronun. İzlememiş hiç bir üniversite öğrencisi kalmayana dek, hiç bir politikacı gerçeklerden kaçmayana dek, kim olduğumuzu hatırlayana, cumhuriyetin değerlerini tekrar içimizde yaşayana dek ve insanların can verdiği o yerde artık kebap pişmeyene dek…