Boks Üzerine Bir Film: Milyon Dolarlık Bebek*
ÖZET
Kadının sinemadaki yerinin, kadının boks yapmasıyla ilişkilendirilmesi. Erkek sporu olarak tabu haline gelmiş olan “boks”un kadın dünyasına girmesi ve bir kadının boksta başarılı olarak erkek egemen topluma karşı zaferi. Şiddete eğilimli karakter tiplerinin irdelenmesi ve buna bağlı olarak 2004 yapımı Clint Eastwood’un yönetmenliğini yaptığı “Milyon Dolarlık Bebek” filmindeki kadın karakter Maggie’nin incelenmesi. Tek çaresi boks yapmak olan bir kadının ve sadece ‘kadın’ olduğu için onu çalıştırmak istemeyen bir antrenörün hikâyesi özelinde, şiddeti yaratan unsurlar, bir kadını şiddete yönelten unsurlar ve kadının bu unsurlar karşısında yarattığı çözümler, erkeklerin bu duruma olan bakış açıları ve sinemada sporun (boksun) ve sinemada kadının alternatif (cinsel obje olmaktan öte) temsilinin genel değerlendirmesi.
ÇALIŞMAYA İLİŞKİN ANAHTAR SÖZCÜKLER
Boks, sinemada boks, şiddet, kadın.
GİRİŞ
Bir spor olarak kabul gören ve büyük bir izleyici kitlesi ve katılımcısı bulunan ‘boks’, ilk defa Eski Yunan’da ve Roma’da ortaya çıkmıştır. Ancak o zamanlarda, “çok acımasızca yapılan bu spor, oyunculardan birinin ölümüyle sonlandığı için kimi zaman yasaklanmıştır”. (1)
Günümüzde de bu durum değişiklik gösterse de bazı boksörlerin hayat oyununun hastanede sonlandığı bilinmektedir. Milyon Dolarlık Bebek: Maggie’nin boks serüveni de hastanede ölümle noktalanmıştır.
Tümüyle şiddet içeren bu spor dalı, genelde bir “günah çıkarmak, öfkeyle acılardan arınmak” olarak görülür. Boks ringinde dövülen rakip değil, acılardır.
Bakıldığında erkek sporu olarak tabu haline gelmiş olan boksun sert yumrukları, Milyon Dolarlık Bebek filminde ağırlıklı olarak bir kadın tarafından atılıyor. “Kadın ve şiddet” kavramlarını bir araya getiremeyen bir antrenör ise filmin başlarında anti-feminist bir tavır gösterse de zamanla kabuğunu kırmayı başarıyor.
Çalışmamın amacı, filmdeki kadın karakter Maggie’yi konunun nesnesi kabul ederek sinemada kadının yerini, kadının şiddete yönelmesini Maggie üzerinden anlatarak, kadının boks yapmasına karşıt düşünceleri film üzerinden tartışmak.
1. KADININ SİNEMADAKİ YERİ
“Bireyi, kurulu sisteme rahatlıkla eklemleyebilen ve çağımızın en etkili sanat dallarından biri olan sinemada kadının temsili ideolojiyle uyumludur.” (Öztürk, 2000, 69).
Kadın, her sanat dalında olduğu gibi, sinemada da seyreden ve seyredilen durumunda bırakılmıştır. Bu, kadının cinsel kimliğini vurgulayıcı bir tutumdur. Tarih boyunca bilindiği gibi, ister bir Rönesans dönem tablosunda olsun, ister erotik bir dergide kadın her zaman ressama veya objektife kur yaparcasına bakar. Çünkü kadın seyredildiğini veya seyredileceğini bilmektedir. Dolayısıyla böyle bir durumda kadının cinsel bir obje dışında farklı bir şekilde düşünmek zorlaşmaktadır.
Christine Mohanna’ya göre de bu durum böyledir: “1971’e kadar, kadın ve erkek rolleri yüzyılın başında sinemanın başlamasından beri hemen hemen aynı, belli, kesin ve kırılmaz kalıplar içinde kalmıştır. Erkekler hala başarılarıyla, güç ve eylemleriyle, kadınlar ise erkeklerle olan ilişkileriyle tanımlanmaktadır. Klasik Hollywood filminin, kadınları “zapt etmek” için geleneksel biçimde temsili bir sistemi kullanmak isteyen ataerkil bir tarza sahip olduğu kesindir. Tecimsel film eleştirisi, kameranın, kadını kurban konumuna indirgeyen, bakışın nesnesi yapan, seyirlik hale getiren bir araç olduğunun ortaya çıktığını ima eder.” (Kaplan, 1983, 164).
Kadın, sinemada çoğunlukla erkek yönetmenlerin ideolojileriyle yansıtılmıştır beyaz perdeye. Kimi zaman kadın yönetmenlerin kadın yanlısı filmleri olsa da, bu durum, genel izlenimi değiştirmek için yeterli olmamıştır. “Sinemada kadın olmak, çoğu zaman anlaşılması zor, edilgen, bağımlı ve cinsel bir nesne olmak, kimi zaman da bağımsız, özgür ve güçlü bir kadın olmak anlamına gelir.” (Öztürk, 2000, 221). Söz konusu ikinci durum, sinemada kadının var olabilme alternatiflerinden biriyse eğer, bu, erkek egemen bir toplumda, erkeklerin dövüştüğü bir ring’te bir kadının boks yapması demektir ve bu durum, erkek bir yönetmen, üstelik maço filmleriyle popülerleşmiş olan Clint Eastwood’un 2004 yılında yönettiği Milyon Dolarlık Bebek (Million Dollar Baby) adlı filminde açıkça görülmektedir.
Filmdeki Maggie karakteri, filmin başlarında yalnız, ezik, çaresiz bir kadın olsa da, filmin ilerleyen sahnelerinde adeta bir güç abidesine dönüşerek umutları için savaşan bir kadına dönüşür.
2. KADININ ŞİDDETE YÖNELMESİ
Tüm dünyada şiddet, kadınlarda pek kabul görmeyen ve sık karşılaşılmayan bir kavram olmasına karşın şiddete en çok maruz kalan cinsin kadınlar olduğu da yadsınamaz bir gerçektir; örneğin aile içi şiddette mağdur durumda olan çoğunlukla kadındır. Zaten günümüz koşullarında bir erkeğin kadını dövmesi bir haber/olay niteliği taşımazken, bir kadının erkeği dövmesi haber/olay niteliği taşımaktadır.
Kadınların, fiziksel yapıları gereği daha narin, daha güçsüz olmaları nedeniyle “şiddet” ve “kadın” kavramları bir arada inandırıcı ve ciddi bir bütünlük olarak kabul görmez. Oysaki bir erkek, doğası itibariyle daha saldırgan, daha güçlü olarak tabusal bir biçimde olgulaştırıldığı için “şiddet” ve “erkek” kavramları birbirini doğurmuştur diyebiliriz.
Bilindiği gibi, kadın, toplumda ve sanatta hep ikincil konumdadır. Gerek iş hayatında, gerekse özel hayatında sözlü veya fiziksel şiddete maruz kalmaktadır. Ancak burada üzerinde duracağımız fiziksel şiddettir.
Kadın doğası, şiddete karşı tutumuyla birlikte, kimi zaman yaşam koşullarının veya çekilen acıların patlamasıyla değişiklikler gösterebilir. İşte sözü geçen bu değişiklikler, “Kadın ve şiddet” kelimelerini yan yana getiren Milyon Dolarlık Bebek filminde açıkça görülmektedir.
Milyon Dolarlık Bebek: Maggie de (Hilary Swank), yaşadığı acılardan ve içinde bulunduğu hayat şartlarından dolayı, en çok da para kazanmak için boksör olmaya karar verir. Yumruklarının sert olduğunu ve bu sporu yapabileceğine olan inancı yüzünden sıkı sıkıya bağlıdır arzusuna. Nitekim Maggie, daha sonra bokstan kazandığı parayla ailesine bir ev alır.
Maggie, ailesinden uzakta tek başına yaşamaya çalışan 30 yaşında genç bir kadındır. Hayatın ona yaşattıkları (açlık, yoksulluk, sevgisizlik) onu insani özel duygulardan (ikili ilişkiler) uzak tutmuş, tabiri caizse onu yabanıllaştırmıştır. Maggie’nin ailesi aç ve fakirdir. Para kazanmak ve karınlarını doyurmak, onlar için hayatın tek anlamı olduğu için vahşileşmişlerdir ve sevgiden uzak kalmışlardır. Böyle bir aileye sahip Maggie’nin de tek derdi kendini ve ailesini bu fakir hayattan kurtarmak ve refaha kavuşmaktır. Bu unsurlar çerçevesinde, kahramanımız şiddete yönelir.
Bir kafede çalışan Maggie’yi kazandığı para doyurmaz ve Frankie’nin (Clint Eastwood) sahibi olduğu jimnastik salonuna gider ve Frankie’ye onu çalıştırması, onu boksta geliştirmesi ve yarışlara sokması için yalvarır. Bu yalvarışlar günler sürer ve cesur Maggie’nin azmine karşı koyamayan Frankie sonunda onu çalıştırmayı kabul eder. Sonunda Maggie, kadın temsilimiz olarak şiddetle buluşur. Ama onun şiddetinden yansıyan yumruklar acılara atılır. Çektiği bütün yoksulluklara, yaşadığı ezikliklere, hayal kırıklıklarına, bütün her şeye, hayata bir umutla atılır yumruklar. Maggie’nin amacı iyi ve başarılı bir sporcu olmak değil, gözyaşlarının sebebini dövüp nakavt etmek, para kazanmak, ün yapıp bir nevi tarih olmaktır belki de.
“Denedin, yenildin. Yine dene, yine yenil. Daha iyi yenil!” der Samuel Beckett.
Beckett kahramanlarının tamamına yakını bir sakatlık, bir özür sahibi olmalarının yanında ya aileleri olmayan ya da aileleriyle arası iyi olmayan ve böylece dünya ile olan bağları zihinsel/düşünsel boyuta indirgenen, kurtuluşlarını, daha doğrusu var oluşlarını adım adım yaklaştıkları yok oluşlarına bağlayan psikolojik açıdan sorunlu bireylerdir. Bu yüzden hemen her şeyi sorgular, hep bildiklerini okurlar ve küçük şeylere sarılıp derin bir acı içinde, yavaş yavaş sürüklendikleri ölümlerini manidar kılmaya çabalarlar. Çünkü Beckett’ın da dediği gibi “Çürümek de yaşamaktır”. (2)
Yukarıda bahsi geçen karakter/kahraman tasviri aslında Maggie’nin bir tasviri ve filmin sonunu baştan görmek gibidir. Bizim kahramanımız Maggie de, ailesi açısından problemlidir ve o da küçük bir şeye, boksörlüğe ve antrenörü Frankie’ye sarılıp derin bir acı içinde, yavaş yavaş sürüklendiği ölümünü manidar kılmaya çalışmaktadır. Acılarıyla şiddete yönelen Maggie, boksör olunca, büyük başarılara imza atar, bir kadın olarak erkek meydanında ününe ün katar ancak her filmin bir doruk noktası olduğu gibi, bu film de doruk noktasına ulaştığında Maggie’ye rakibi tarafından atılan yumrukla sona doğru yaklaşır.
3. KADININ BOKS YAPMASINA KARŞIT DÜŞÜNCELER
Boks, başta da belirttiğim gibi bir erkek sporu olarak neredeyse tabulaşmıştır. Çoğu şeyde olduğu gibi, boks da erkeklerin dünyasına ve alanına girmektedir. Örneğin, “Rocky” filmlerinde bildiğimiz, tipik, güçlü, kaslı, yenilmez ve daima zafer kazanan bir erkeğin öyküsü anlatılır. Bunu kimse yadırgamaz, çünkü boks erkek işidir. Böyle bir konumda bir kadının boks yapması, bir çok çevreye göre bir erkeğin çocuk doğurması kadar olanaksız ve gülünç bir durumdur.
Maçoist bir yönetmen olan Clint Eastwood, 132 dakikalık “Milyon Dolarlık Bebek” filmiyle aslında böyle düşünen insanlara gönderme yapmış gibidir. Farklı bir açıdan bakacak olursak, Clint Eastwood’un kendisini de sorguladığı düşünülebilir.
Filmde, kahramanımız Maggie’nin boks yapma tutkusu başlarda Frankie için alay edilecek bir durumdur. Çünkü Maggie, her şeyden önce bir kadındır. Ancak Maggie, kendini ispatlamaya kararlıdır. Her gece sabahlara kadar havayı yumruklar ve çalışır. En sonunda Frankie pes eder ve onu çalıştırmayı kabul eder.
Frankie’nin Maggie’yi çalıştırmayı kabul etmesi yalnızca onun azmine olan hayranlığı değildir. Frankie yıllardır görüşmediği kızını daha çok anımsar Maggie’yle ve bu yüzden ona daha yakın olarak bir nevi kendini avutmaya ve kızından esirgediği babalığı Maggie için yapar.
Frankie’nin zamanla Maggie’ye karşı olan tutumu değişir. Sert kabuğundan çıkan Frankie, Maggie’ye boks maçlarında kullanması için bir lakap takar.
Maggie, lakabın anlamını sorar ama Frankie söylemez. Ta ki, Maggie komaya girip hastane odasında bir yatağa mahkûm olana kadar. Lakabın anlamını filmin sonunda öğrenen izleyicinin kafası karışır adeta. Çünkü Maggie’ye taktığı lakabın anlamı, “Sevgilim”dir. Bu da haliyle, Frankie’yi babacan tavırlarıyla tanıyan izleyiciyi şaşırtır. Maggie de, kelimenin anlamını öğrenir, duymuş mudur duymamış mıdır bilinmez. Maggie, Frankie’den ötenazi ister. Frankie ötenaziyi gerçekleştirir ve Maggie’nin zaferi Frankie’nin eliyle son bulur.
Sonuç itibariyle, nereden bakılırsa bakılsın, filmlerde veya gerçek yaşamda kadına karşı, özellikle bir kadının boks (erkek sporu) yapmasına karşı olan tutumlar, ancak erkeğin kadından hoşlanmasıyla, etkilenmesiyle değişmektedir. Yine de, sonunda her iki taraf da kazanan olmuştur… Hem Maggie erkek egemen toplumda yumruklarını konuşturmuş ve zaferini ilan etmiştir, hem de Frankie tabularını yıkmış ve sevmeyi öğrenmiştir.
4. SONUÇ
Sinemada kadının temsili çoğunlukla dişi, cinsel obje olarak gerçekleştirilmektedir. Bunun anti-tezi ise çok nadir olarak Milyon Dolarlık Bebek filminde de olduğu gibi kadını güçlü ve başarılı göstermektir.
Bir kadının şiddete yönelmesinin altında, kadının içinde bulunduğu yaşamın koşulları, acıları ve çaresizliği yatmaktadır. Acılarına karşı gelmek isteyen kadın şiddete yönelim gösterebilir ve Maggie (Hilary Swank) gibi boks yaparak, hayatı yumruklayabilir. Ancak her tür şiddetin götürüsü olduğu gibi (maddi ya da manevi) Maggie de bu şiddetten payını alır ve çaresiz, umutsuz ve yoksul yaşamını şiddete kurban eder.
Erkeklerin dünyasından kadınlara, şiddet içeren spor (boks) yapan kadınlara karşı bakış açısı ise, çoğunlukla ancak havayı yumruklamaktır. Frankie gibileriyse, hayata karşı, kadına karşı tutumunu sorgulayarak kendini değiştirip, tabuları yıkarak kadının ruhuna dokunabilme ayrıcalığına varırlar.
KAYNAKÇA
- http://tr.wikipedia.org/wiki/Boks
- Tunç, E. (2004). Daha İyi Yenil!.
http://beyazperde.mynet.com/sinekritikdetay.asp?id=906
Kaplan, E. A. (1983). Women&Film “Both sides of the camera”. Great Britain: Methuen & Co.
Öztürk, S. R. (2000). Sinemada Kadın Olmak. İstanbul: Alan Yayıncılık.