Dali, Sinema, Politika – Onur Keşaplı

Dali, Sinema, Politika* 

SİNEMA

Salvador Dali’ye göre gerçeküstücülük tek başına resimle anlatılacak bir akım değildi. Ayrıca kendi rüyalarını-kâbuslarını sadece resmederek yeterince anlatamayacağını düşünüyordu. Dali dehasını tam anlamıyla aktarabilmek için sinema ve fotoğraf alanlarında da oldukça aktif olmuştur.

Salvador Dali’ye sanatını-dehasını sinemayla buluşturma şansı yakın dostu İspanyol sinemasının gerçeküstücü yönetmeni Luis Bunuel sayesinde gelmiştir. 1929 yapımı olan ve birçok eleştirmene göre tüm zamanların “en gerçeküstü” filmi olarak nitelendirilen “Endülüs Köpeği” Dali ve Bunuel’in ortak çalışmalarının ürünüdür: Bir Endülüs Köpeği’nin gerçekleştirilme öyküsü, Bunuel’in ağzından “iki düşün bir araya getirilmesiyle başlar.” Bunuel, Figueras’a, Dali’ye gittiğinde gökyüzünde ayı kesen, ince uzun bir bulutla, bir gözü yaran usturanın rüyasına girdiğini anlatır. Dali de, kısa bir süre önce karıncalarla dolu bir el gördüğünden bahseder. Bu iki rüyadan yola çıkılarak şekillenen kurgu, akıldışı ve içgüdüsel bir anlatımı benimsemiştir. Film, mantıksal hiçbir açıklamaya meydan vermeyecek düşünce ve görüntülerden, belirsizliklerden ve usa aykırı eylemlerden esinlenmiştir. Bir kadın gözünün usturayla oyulması, kalçaları arasında kaybolan bir çift göğüs, kocaman bir piyanoya gömülen eşek ölüsü gibi akla hayale sığmayan sahnelerle dolu olan film, saldırgan görüntüleri hedef alınarak, birçok tartışmaya neden olsa da, gösterimde kalmayı başarmıştır. Yine Bunuel’in kaleminden, bir gün, kırk elli kadar muhabir, polis karakoluna gidip, kışkırtıcı ve edepsiz olarak nitelendirdikleri filmi yasaklatmak istemişlerdir. Doğruluğu kesin olmasa da, filmin iki kez çocuk düşürme olaylarına neden olduğu da söylentiler arasındadır.(son nefesimden). Spekülatif söylemleri bir kenara bırakıp, sinemaya dönersek, bir Endülüs Köpeği, gerçeküstü sinemanın en önemli örneklerinden  bir sayılır. Anlatımdaki devamlılığı yıkması açısından, sinemasal geleneklerin karsında duran, yenilikçi, özgür niteliktedir. Bunuel’e göre, gerçekle düşün kesin kesişme noktaları yoktur, hep iç içedirler ve sinema, duyguların dürtülerin dünyasını ifade etmede bir araçtır. Tümüyle kâbusların beyazperdeye aktarıldığı bu başarılı gerçeküstü film Dali’nin sinemadaki ilk fakat en önemli macerasıdır.

Bir diğer sinema macerasında ise bu sefer Dali dünyaca ünlü efsane yönetmenlerden Alfred Hitchcock’un siyah-beyaz TV filmi “SpellboundÖldüren Hatıralar”da yer alır. Filmin düş sahnelerindeki fikirler ve dekorlar tümüyle Salvador Dali’nin eseridir.

Sinema  dışında  fotoğrafçılığı  da  son  derece  önem  veren  Dali  1941  yılında tanıştığı ünlü fotoğrafçı Philippe Halsman’la sanatçının ölümüne kadar yani 1979’a kadar fotoğraf sanatı üzerine çalışmıştır. İkilinin en ünlü eserlerinden biri 1942 yılında çektikleri ve Dali’yi bir yumurtada doğmayı bekleyen çıplak bir canlı olarak gösteren Dali in an Egg adlı çalışmadır.

POLİTİKA

“Her zaman anarşist ve aynı zamanda da monarşisttim. Her zaman burjuvaziye karşıydım ve hala da öyleyim. Gerçek kültürel devrim monarşist prensiplerin restoresiyle mümkündür” diyen Salvador Dali aslında kendini her zaman siyasetten mümkün olduğunca uzak tutmuştur.

Hiçbir ideolojinin ya da devrimlerin kendisini ilgilendirmediğini söylemektedir. Kendisine sosyalizmle ilgili bir soru sorulduğunda alay edercesine sosyalist liderlerin sakallarının yıllar içinde küçüldüğünden bahsetmektedir. İspanya iç Savaşı gibi başta Pablo Picasso olmak üzere dönemin birçok sanatçısını olumsuz yönde etkilen büyük olay bile İspanyol sanatçı Dali’nin ilgisini çekmemektedir. İç Savaşla ilgili yaptığı ve birçok eleştirmene göre son derece başarısız resim 1936 yılında yapılmıştır ve adı Soft Construction with Boiled Beans’dir. Picasso’nun Guernica’sıyla kıyaslandığında bu resmin neden bu kadar silik kaldığı rahatlıkla anlaşılabilir. (Guernica hakkında detaylı bilgi için “Guernica’nın Anlamları” adlı denememe göz atabilirsiniz. Arşiv- Ocak 2008) Asla desteklemediği halde faşist Adolf Hitler hakkında durmadan yaptığı rüya yorumları O’nu ülkesinin kanlı faşist lideri Franco’nun sempatizanı haline getirmiştir. Ve bu durum Dali’ye zaten pek katlanamayan Breton önderliğindeki hemen hepsi sol görüşlü gerçeküstücüler tarafından şiddetli bir öfkeyle karşılanmıştır. Sonucunda Dali gruptan atılmıştır. Aslında Dali, Hitler hakkında sadece erotik bir rüya görmüş ve bunu sıkça dile getirmiştir. Zaten çok yakın arkadaşı büyük sanatçı Garcia Lorca’nın İspanya’da Franco’nun faşist güçleri Falanjistler tarafından kurşuna dizilmesine bile “Lorca’nın yanlış zamanda yanlış yerde olduğunu biliyorum. O’nun ölümünün hiçbir devrimsel niteliği yoktur” olarak yorumlayabilen birinin Hitler’i içinden gelerek destekleyebileceğini düşünmek son derece saçmadır.

Politikadan  bu  kadar  uzak  oluşuna  rağmen  Dali  özellikle  Lenin  ve Hitler’i resimlerinde sıkça sembol olarak kullanmıştır.

Bunların da ötesinde “apolitik” Dali’nin bazı eserleri ciddi anlamda politika içermektedir ve ilginç bir şekilde bu resimlerin birçoğunda kendisine sunduğu özgürlüklerine taptığı Amerika’yı eleştirmektedir. Örneğin 1943 yapımı Poetry of America, Coca-cola şişesinin ilk kez resmedildiği ve Amerikan futbolu gibi kapitalist sistemin ağır toplarının resmedildiği ilk çalışmadır. Fakat bu resimde bundan da öte dikkati çeken bir olgu Amerika’daki ırkçılık ve sömürü düzenidir. Coca-cola şişesinden akan siyah akışkan sıvı ve resmin arkasında adeta ağlamakta olan yumuşak Afrika kıtası açıkça bir politik mesajdır. Yine Atom Bombası gibi insanlık tarihinin gördüğü en korkunç devlet terörünü bile umursamaz bir tavırla yaklaşan Salvador Dali 1945 yılında Atomica Melancholica adlı çalışmasıyla belki de Picasso’nun Guernica’sıyla kıyaslanabilecek bir şekilde bu yıkımı resmetmiştir. Hatta kendi sembolik yeryüzü-cennet bağlantısı olan o zarif filleri bile bomba yağdıran canavarlara dönüştürmüştür. Yine resmin bir noktasında bir beysbol vurucusu tipik bir Amerikan figürü olarak etrafa dehşet saçmaktadır. Bu politik mesajlar içeren resimlerin belki de en sade fakat en etkili olanı 1959 yapımı olan The Discovery of Amerika by Christopher Colombus’tur. Amerika’nın batılılar tarafından keşfedildikten sonra gelişen tarihini bu resimde sembolik olarak görebilmekteyiz. Çünkü Gemiden ve denizlerden gelen sadece iki şey vardır, mızraklar ve haçlar. Kıtanın yerli halkları için gelenin sadece ölüm ve kilise olduğunun belki de sanatsal anlamda en iyi özetidir bu yapıt. Dali pek umursamasa da bilinçaltı düşleri-kâbusları-dehası O’nu Kızılderili kıyımına bile değinecek hale getirmiştir.

Yararlanılan kaynak: DALİ- Robert Descharnes, Gilles Neret

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2008

Bunu paylaş: