Hepsi Yaralar, Sonuncusu Öldürür*
Bu kitap, kâbus gören her kim varsa, ona yakından bakmaya benzer. Bu kitap öyle ki hayatın arka sokaklarından girip, yaşamın bittiği yere, ölümün gözlerinden girip, yerin en dibine götürendir. Okursanız ki-söylüyoruz- hayatınıza yeni bakış açıları katmak bir yana, görüşünüze gerçeklik, kirlilik, hayat bulaştırmaktır amacı. Nihilizm, değer yargılarının yok olmuşluğu ve başka bir dünyanın kutsal kitabıdır bu… Eğer siz de başka dünyalara aitseniz, cennetinize hoşgeldiniz! Eğer bu dünyaya ait olduğunuzu sanıyorsanız ise, bu kitabı okuyun ve bakın etrafınıza… Bakın bakalım, eskisi gibi dönecek mi sizin için de dünya?
KİNYAS VE KAYRA
“Benim adım Kinyas. Gün ağrıyor. Başım ağrıyor. İsmimi kendime ben verdim. Bitmeyen bir öfke ve bitmeyen bir mutsuzluğun ifadesi. Bütün insanlara kızgınım. Yaşadıkları için. Hayattan midem bulanıyor… Ateşle oynarım. Yeterince benzin ve karşımda oturan adamın ceketinin iç cebindeki çakmakla dünyayı yakabilirim. Benim adım Neron. Geceleri, çaldığım arabalarla gezerim. Tokyo’da doğdum. İki zenciye üç gram kokain karşılığında bileklerimi kestirttim. Sabah uyandığımda okyanus beni yıkadı. Benim adım Steve McQueen. Bütün bildiklerimi kusarak hayatta kalıyorum. David Bowie‘yi rüyamda gördüm. Sabah bir gözüm yoktu. Şiir yazdım. Tam üç tane. Birini rendeleyip makarna sosuma kattım. Diğerini yakıp küllerini kum saatine koydum. Biraz zaman kazandım böylece. Sonuncusunu ise şimdi yazdım. İşte geliyor:
Sözlerimin sonunu duymadığın zaman. Cümlelerimin sonunu duymadığın zaman. Değiştiriyorum son kelimelerimi.
Değiştiriyorum sonumu.
Sus!” diyorum.”Lütfen. Şu an, dünya üzerinde konuşanları düşün. En az altı milyar insanın yarısı konuşuyor. Bir şeyler anlatıyor. Ne büyük bir ses! Ne büyük bir gürültü! Dinle! Çin’de üçüncü çocuğunu aldırmak için doktora yalvaran kadını, Macaristan’da dilenen adamı, Kanada’da karşısındaki erkeğe kur yapan erkeği. Duy bunların hepsini. O milyarlarca insanın hep birlikte konuşarak yarattıkları korkunç gürültüyü dinle!”
Duymaya, dinlemeye çalışıyor. Ama daha bir milyon insanı bile gözünün önüne getiremediğinden, milyarlarcasının çıkarabileceği gürültüyü de hayal edemiyor. İyi niyetli. Ama yetmez.”
“Kimse bilmeyecekti benim zihnime ateş ettiğimi. Kimsenin hayatı değişmeyecekti kendimi yok ettiğim için. On yıl sonra çok zengin bir kadın olacak Anita bile, bir ay sonra kanıksayacaktı hareketsiz bedenimi. Annemin Pazar günleri bulmaca çözerken, yüzüne astığı sakinliğe benzer bir ifadeyle silecekti vücudumu. Hiç doğmamış gibi olacaktım ve tek isteğim buydu!
Dünyadan geçmektense, direkt cehenneme gitmeyi tercih ettim her zaman. Ben sadece olacakları hızlandırdım. Bedenime ihtiyaçları yoktu cehennemde. Ama bomboş bir zihni de görünce, çok şaşıracaklardı şeytan ve adamları. Yeni alınmış bir okul defteri kadar boş ve temiz bir zihinle karşılaşınca, Tanrı bile insan imalatı hakkında oturup yeniden düşünecekti. Bir yerlerde hata yapmış olmalıydı, ben hataydım. Altı milyarda bir gelen hata! Hazırdım iade edilmeye. Doğduğum günkü kadar temiz ve boş bir zihinle. İlk günkü gibi!”
“İnsanın tek gerçek özgürlüğü, yalnızlığıdır. Ve yalnızlığı küçük düşürense, bağımlılıklardır. Aşklar, alkol, nikotin, ahlaki değerler, uyuşturucular… Hepsi de birer pranga olabilir her an insanın ayağına. Zevk veren prangalar. Ortak özellikleri, varlıklarının verdiği zevkin uzun bir süre sonra hissedilememesi, yokluklarının ise derhal kalpte bir ağrı yaratmasıdır. Bağımlı insan, atlıkarıncaya binmiş gibidir. Ne bir varış noktası, ne de bir ilerleme vardır hayatında. Herkes ilk başladığı yerde, midesi kaldırana kadar döner durur. İnsanın kendisiyle mücadelesi, bağımlılıklarını yok etmesiyle başlar. Yıllarca uğraştım hepsinden vazgeçmek için. Yıllarca teker teker vücudumu ve beynimi kaplayan bu kabukları soydum. Ama her erken koparılmış kabuk gibi, izleri kaldı zihnimde. İnsanı hayvan yapan bağımlılıklardan tamamen kurtulmanın tek yolunun ölmek olduğunu, geç de olsa anladım…”