Luc Besson’un Leon Kültü*
Luc Besson’un 1994’te yazdığı ve yönettiği Leon belki de yönetmenin en ünlü filmidir. 1991 yılında çektiği La Femme Nikita filminde, birçok yapımda birlikte çalıştığı ünlü Fransız oyuncu Jean Reno’nun canlandırdığı Victor karakteri, yönetmeni üstüne titreyerek çalıştığı Fifth Element filmini bir kenara bırakıp yepyeni bir film yaratmasına sebep oldu. İlham aldığı Victor karakterinden yola çıkarak yazdığı senaryosunda başrole yine Jean Reno’yu yerleştiren Besson yarattığı Leon karakterini sinemanın unutulmazları arasına yazdırdı.
Filmin açılışı tarz olarak ve kullanılan çekimler olarak Besson’un the Big Blue filmini hatırlatmaktadır. Açık bir gökyüzünden süzülerek giden çekim bize önce insana huzur veren yemyeşil bir parkı gösterir. Bu sırada filmin başrol oyuncularının adları beyaz harflerle belirir. Çekimin devamında kayarcasına süzülen kamera izleyiciyi parkın üstünden dünyanın en büyük kentlerinden New York’un gökdelenlerine götürür ve tamda insana huzur veren yeşilliğin( Central Park) üzerinde biten adeta onu kaplayan betonların ortasında “Leon” yazısı belirir. Bu bize filmle ilgili bir ipucu verir. Central Park muazzam yeşilliğiyle insanı boğan betonların, gökdelenlerin içinde adeta yaşam kaynağıdır. Onu çevreleyen duvarlara inat güzelliğini, saflığını korumaktadır. Ayrıca Leon yazısının etrafı ince siyah çizgilerle yazılmış olan beyaz bir yazı olduğunu düşünürsek herhalde filmde Leon karakterinin iç dünyasına ulaşabileceğimizi hissederiz. Daha önceki başarılı filmlerinde olduğu gibi Leon’da da müzikleri Eric Serra’ya bırakan Luc Besson Big Blue’da olduğu gibi açılış sahnelerinde filmin geçeceği yerlerde izleyiciyi küçük bir gezintiye çıkarır. Bu filmde ise mekânımız New York’tur. Sokaklardan geçip Eric Serra’nın müziği eşliğinde kendimizi New York’un küçük İtalyan Mahallesinde buluruz. Orada aniden bir İtalyan lokantasının içine, kapkaranlık bir ortama girdiğimizde ilk gördüğümüz şey yakın çekimde klasik İtalyan masa örtüsü üzerinde beyaz bir içecekle dolu bir bardağı tutan ellerdir. Hemen arkasında son derece başarılı bir yakın çekimle bir adamın gözlüklerinden yansıyan görüntüyü görürüz. Mafya toplantıları izlemeye alışık olduğumuz bir örtüye sahip olan masada filmin başkarakteri Leon ( Jean Reno) adında bir tetikçinin gözlüklerinden bu tehlikeli ortamda sütle dolu bir bardak görürüz. Ve bu bardak yakın çekimlerle aldığı talimatlarla bir sonraki kurbanı hakkında bilgi alan tetikçi Leon’un önünde durmaktadır. Daha ilk kareden soğukkanlı bir tetikçi olduğu anlaşılan Leon’un önünde duran süt bardağı bu adamın pekte sıradan biri olmadığını hissettirmektedir seyirciye. Yakın plan dudak, göz ve tüm mekânı bize adeta genel çekim gibi sunan Leon’un gözlükleri bu adamların ne kadar ciddi, ne kadar profesyonel olduklarını hissettirmektedir. Ve Leon sütle dolu bardağını tek bir dikişte bitirip son derece soğukkanlı bir şekilde hedefinin fotoğrafını alır. Sonraki sahnelerde Eric Serra’nın gerilim dolu ritimleriyle Leon’un önce bir karaltı sonra derin bir sesle ortaya çıkıp hedefinin tüm korumalarını inanılmaz bir profesyonellikte öldürdüğünü görürüz. Besson burada hedefin yaşadığı korkuyu sert ve hızlı takip çekimleri ve kurşun deliklerinden içeriyi ancak aydınlatan ışığı kullanışıyla hissettirir. Kurban son çare olarak telefonla yardım istemeye başvurduğunda Leon’un karanlıktan hatta gölgeden elinde tuttuğu bıçağın odadaki ışığı kesişi gibi bir keskinlikle ortaya çıkıp adama yaklaştığını görüyoruz. Besson’un buradaki ışık-gölge oyunları gerçekten büyük bir etki yaratır. Leon kurbanının alması gereken mesajı aldığından emin olduğunda tekrar gölgeye girer ve kaybolur. Bu sahne bize Leon’un sadece ne kadar yetenekli bir katil olduğunu değil aynı zamanda insanların hayatında bir an ortaya çıkıp her şeyi değiştirebilecek bir etkiyle aniden yok olabileceğini de yaşatır.
Bu sahneden sonra soğukkanlı tetikçiyi marketten süt alırken görmekteyiz. Tıpkı normal hayattan biriymiş gibi. Devamında ise Leon’un girdiği apartmanda merdiven boşluğundan son derece aykırı, adeta grunch rock dinleyen gençlerin giydiği gibi postallar ve çoraplar giymiş elinde sigara tutan birini görürüz. Asi bir genç göreceğinizi sandığımız bu üst açıyla çekilmiş kareden sonra Besson izleyiciye karakteri tanıtma amaçlı bir yukarı çevrinme yapar. Tepeden tırnağa aykırı-alternatif gençlerin giydiği giysiler ve elinde sigarayı görünce genç biri beklediğimiz bu kişi aslında küçük bir kızdır ( Natalie Portman). Besson bu kısa şoku üstümüzden atmamıza izin vermeden kızın yoğun bakışlarına çevirir gözlerimizi. Serra’nın çocuksu ritimleri de bu karelerde etkilidir. Erken yaşta olgunlaşmak zorunda kaldığını o küçük gözlerindeki derin ifadelerden anladığımız kız merdivenlerden yukarı çıkan Leon’la hiç çekinmeden muhabbete başlamıştır. Leon ise sadece dinlemek ve şaşkınlıkla bakmak durumunda kalmıştır. Kızın yüzündeki yaralar O’nun evinde yani yaşantısında sorunlar olduğunu hemen izleyiciye yansıtmıştır. Leon’un kendi dairesine girmesinden sonra açılan kapıdan 3 adam çıkmıştır. Küçük kızın sigarasını atmasından anlaşıldığı üzerine aralarında babası olan karakter diğer iki adama kaybolan uyuşturucuyla ilgili hesap vermektedir. Suçlamaları kabul etmeyen babaya son uyarıyı müzik dinleyen ve son ana kadar yüzünü görmediğimiz son derece rahatsız edici olan adam (Gary Oldman) yapar. Yaptıkları işin lideri olduğu çok belli olan adama yönetmen yakın çekimler yaparak O’nun ne kadar tehlikeli ve korkutucu biri olduğunu izleyiciye hissettirir. Luc Besson’un karakterler üzerinde yakın çekimlerle ne kadar başarılı olduğunu gördüğümüzde yönetmenin çekimlerde kamera arkasında bizzat bulunduğunu ve kamerayı kendi kullanarak kafasındaki etkiyi en iyi şekilde yansıtabildiğini düşündüğümüzde herhalde pek de şaşırmayız. Filmin kötü ve tehlikeli adamı olduğunu anladığımız kişi kızın babasına ertesi gün öğlene kadar süre verip oradan ayrılır. Besson bizi bu sahneden sonra Leon’un dairesine yani O’nun bir anlamda iç dünyasına götürür. Son derece izbe olan bu dairede Leon her tarafı silahlarla dolu giysilerini çıkarıp klasik tetikçilerin yaptığı gibi bir arınma banyosuna girer. Sonrasın Leon’un ütüsünü kendisi yapan, sütünü içen ve her şeyden önemlisi gözlükleriyle koltukta oturarak uyuyan yapayalnız bir adam olduğunu görürüz. Bu sahnede tipik seri katil görüntüsünün dışına çıkan olgu Leon’un dairesinde duvarlar arasında sıkışmış yemyeşil çiçektir. Filmin açılışını bize anımsatan bu sahnelerde Leon’un çiçeğini suladığını ve O’nu özenle beslediğini görürüz. Bir tetikçi için alışılmadık bir ayrıntı. Ertesi sabah Leon dairesinde mekik çekerken Besson bize bu sefer küçük kızın hayatını kısaca aktarır. Uyuşturucu işine bulaşmış bir baba, fahişelik yaptığı belli olan bir anne, hiç anlaşamadığı ortada olan bir abla ve dairedeyken gülümsemesini sağlayan tek olay olan küçük erkek kardeşi. Ve çalan telefonu açan kız telefondakinin uzun süredir gitmediği psikolojik tedavi de görmekte olduğu okulundan ailesine hakkında şikâyet üzerine aradığını anladığında Besson’un yavaşça yaptığı zoom hareketi kızın tümüyle sorunlu dünyasının üstünde yarattığı etkiyi hissetmemiz sağlanır. Bu sırada Leon hazırlanıp evinden çıkmakta ve çıkarken çiçeğini güneş görecek bir yerde özenle bırakmaktadır. Leon’un sinemada inanılmaz derece çocuksu bir ifadeyle eski Hollywood filmlerinden birini izlediğini gördüğümüzde ana karakterin içindeki masumiyeti ilk defa hissetmiş oluruz.
Evine döndüğünde kızla tekrar karşılaşan ve yine dayak yemiş olduğunu gören Leon kızın yaşına göre oldukça ağır bir soruyla karşılaşır. Kız O’na hayatın hep mi böyle zor olacağını sorar Leon’da her zaman böyle olduğunu söyler. Bu sırada saatler öğleni göstermektedir. Ve kötü adamımız silahlı adamlarıyla beraber apartmana girer. Adamların sıra sıra gelmesini bize uzaktan gösteren Besson kamerasıyla bir anda girişe yaklaştığında baş kötünün geldiğini hissederiz. Son derece rahatsız edici bakışlarla aldığı yüksek dozda uyuşturucunun yarattığı etkiyi görmemiz için Besson üst açıdan çekim yapmayı tercih etmiştir. Ve gerilimi Eric Serra’nın müziğiyle beraber baş kötünün suratından hissettirmiştir. Adının Stan olduğunu öğrendiğimiz adam klasik müzikten, Beethoven ve Mozart’tan bahsederek küçük kızın ailesini öldürür. Bunu yaparken o kadar acımasız ve tehlikelidir ki adamları bile O’ndan korkmaktadırlar. Besson’un Stan karakterinin yarattığı korkuyu vermek için kullandığı açılar ve yazmış olduğu diyaloglar müthiştir. Serra’nın kare kare çekimlerle birlikte ilerleyen kompozisyonu sırasında Stan piyano tuşlarına basarcasına insanları öldürmüştür. Belki de Luc Besson klasik müzik dinleyen acımasız bir katil karakterini yaratırken efsanevi yönetmen Stanley Kubrick’in vahşi filmi “Otomatik Portakal” filmindeki katilden esinlenmiştir. Ya da en azından efsaneye selam göndermiştir. Tüm bu katliam olurken Leon da kapı deliğinden olup bitenleri seyretmektedir. Bu sırada Leon’a süt almak isteyip markete giden küçük kız apartmana gelir ve dehşet verici havayı solumaya başlar. Ölümü ağır çekimde müthiş etkileyici müzik eşliğinde hissetmeye başlayan küçük kız koridorda ilerlerken kendi dairesinin önünde babasının cesedini görür ve içeriden küçük kardeşinin de öldüğünü anlatan sözleri duyar. Akıl almaz bir şokla ve ölüm korkusuyla içten içe kararan koridorda sona doğru yürür. Bu son kapı Leon’un kapısıdır. Hıçkırıklarla ağlayarak Leon’un kapıyı açması için yalvarır. Bu işe bulaşmak istemeyen yalnız bir tetikçi olan Leon tereddütler sonucunda kapıyı açar. Biz bu sahneyi küçük kızın kapı önündeki yüzünde görürüz. Ölüm korkusuyla ve sevdiklerini kaybetmenin acısıyla ışığı azalan koridor Leon’un kapıyı açmasıyla insanın içine huzur verecek bir ışıkla aydınlanır. Bu kızın da ışığa ulaşıp kurtulduğunu gösterir. Leon’un çiçeği için açık bıraktığı pencereden gelen ışık filmin başlarında insanları gölgede bırakarak karartan Leon’u adeta umut ışığı haline getirmiştir. Bu sırada evde aradıklarını bulan Stan ve adamları evden çıkarlarken öldürmedikleri bir kız olduğunu fark ederler. Bir adamın Leon’un kapısına dayandığı sırada adının Mathilda olduğunu öğrendiğimiz küçük kız televizyonda Transformers adlı çizgi filmi açarak ilginç bir şekilde adamı kapıdan uzaklaşmasını sağlar.
Daha sonra Leon büyük bir şok yaşayan ve ağlayan Mathilda’nın sadece küçük erkek kardeşi için ağladığını görür. Kızın zorlu hayatını saniye saniye hisseden ve O’nu ilgiyle dinleyen Leon Mathilda’yı rahatlatmak ve biraz olsun gülümsetmek için eline bir oyuncak domuz alıp çocukça oyunlar yapar. Mathilda’yı biraz olsun güldürmeyi başaran Leon’un içindeki saflığı çok yakından hissettiren bir karedir bu. Aynı anda süt içen Leon’u şaşkınlıkla izleyen sadece izleyiciler değildir. Mathilda’da biraz sonra kiralık katil olduğunu öğreneceği bu adamın bu ilginç davranışlarını şaşkınlık ve ilgiyle izlemektedir.
Mathilda’nın sorduğu sorular ve verdiği cevaplarla yaşından büyük göstermesi Leon’u, Leon’unsa bir kiralık katil olarak davranışlarındaki çocukluk ve masumiyet Mathilda’yı şaşırtmıştır. Çok sevdiği kardeşini öldüren katilleri öldürmenin yollarını düşünmeye başlayan Mathilda Leon’a sorular sorar. Leon’un ilk kural olarak asla kadınlar ve çocukları öldürmeyeceğini duyduğumuzda bu kiralık katile karşı belkide ilk defa ciddi bir şekilde iyimser duygular beslemeye başlıyoruz. Ne de olsa iyi kalpli bir katil. Leon’un adamları öldürmesi için parayı veremeyeceğini anladığında Mathilda O’nun için çalışma teklifinde bulunur. Karşılığında Leon’dan “temizlik” dersi almak ister. Leon’sa uyuması gerektiğini söyler. Kızın yatağa Leon’un oyuncak domuzuyla yattığı sahne son derece kritiktir çünkü Leon karekterinin yaşadığı ilk şok burada gerçekleşir. Mathilda kendisine çok iyi davrandığı için O’na teşekkür eder ve elini sevgiyle tutar. Bu ani harekete çok yavaş bir algıyla karşılık veren Leon şaşkınlıktan ne yapacağını bilemez. Her zamanki gibi koltuğuna uyumaya gittiğinde ise çok sıkkındır ve ani bir kararla silahını alıp seyirciyi şaşkına çevirecek bir şekilde Leon Mathilda’nın başına silahı dayar. Bilmediği, yaşamadığı duyguları kendisine yaşatabileceğini hissettiği ve bir anlamda korktuğu küçük kızı daha fazla bağlanmadan yok etmek ister. Fakat kadınları ve çocukları öldürmeyen iyi kalpli katil bunu yapmaz. Ertesi sabah ilk iş çiçeğini güneşin altına koymak olan Leon hemen Mathilda’yı başından atmak ister fakat Mathilda Leon’u sıkıştırır ve hayatını kurtardığını artık bu konuda sorumlu olduğunu ve hayatını mutlaka bir sebep için kurtardığını söyler. Afalladıkça afallayan Leon bu küçük kıza bir şeyler hissetmeye başlar ve O’na çaresizce bunu niye yaptığını sorar. Sonunda O’na tetikçi olmayı öğretmeyeceğini söylediğinde Mathilda Leon’un temizlemekte olduğu silahı alıp pencerede rastgele ateş eder ve Leon tümüyle şaşkına dönmüştür.
Sonraki sahnede Serra’nın müthiş müziği ve Besson’un etkileyici çekimiyle yavaş yavaş beliren Leon’u ve yanında sonradan beliren küçük Mathilda’yı görürüz. Mathilda’nın elinde Leon’un çiçeği olmak üzere tüm eşyaları gördüğümüzde Leon’un bu teklifi kabul ettiğini ama kıza ve duruma son derece sinirli olduğunu görürüz. Hızla attığı adımlardan ve Mathilda’nın O’na yetişmek için attığı küçük ve komik adımlardan bunu görürüz. Fakat Leon aslında ne kıza ne de duruma kızgındır. O böyle bir olayın oluşmasına karşı koyamadığı için kendine kızgındır, çünkü Mathilda’yı eğitmeyi kabul etmiştir. Bu arada Mathilda bu durumu sağlarken Leon’un okuma yazma bilmemesini fark edip O’na bunu öğretmeyi teklif etmiştir. Sonrasında kalmak için gittikleri otelde Leon’un çekingen ve yavaş tepkilerini Mathilda kıvrak ve çabuk zekâsıyla kapatmıştır. Aralarında son derece ilginç bir etkileşim başlamıştır.
Sonrasında kendimizi bir anda filmin başlarında İtalyan masa örtüsünün olduğu mekânda buluruz. Fakat bu sefer karanlık ve ürpertici değildir. Belki de Besson Leon’un etrafındaki duvarlar ve karanlık azalmaya başladığı için bu sefer aydınlık göstermiştir aynı mekânı. Burada filmin başında Leon’a hedefi gösteren adamı da tanırız. Aralarında geçen diyaloglardan ve Leon’un itaatkâr tavrından adamın Leon’a adeta bir baba gibi öğütler verdiği ve Leon’un çocuk gibi dinlediğini görürüz. Sonrasında Leon elinde dürbünlü tüfekle bir binanın çatışında Mathilda’ya ders verirken görülür. Burada bir diğer ilginç durum ise filmin başındaki yeşilliği yani duvarlar arasına sıkıştığı halde umut ve sıcaklık hissettiren yemyeşil Central Parkı gökdelenlerin arasından görmemizdir. Adeta filtrelerle oynanmışçasına yeşilin tonları biz büyüler. Mathilda “temizlikçiliğin” ilk kurallarını burada öğrenir. Sonrasında ikilinin ev yaşantısına döneriz. Leon Mathilda’ya silahları anlatırken Mathilda da O’na yazmayı ve okumayı öğretir. Birlikte bol bol süt içip, spor yaparlarken Mathilda Leon’un çamaşırlarını, alışverişini, bulaşıklarını yapar. Bu sırada Leon pencereleri sadece yemyeşil çiçeği hava ve güneş alsın diye açmaktadır. Tüm bu sahnelerde Luc Besson ünlü sanatçı Björk’ün şarkısını karelere eşlik etmesi için kullanmıştır. Bu monotonluktan sıkılan Mathilda Leon’la taklitçilik oynar. Eğlencelik ve sıradan gibi gözüken bu kareler Leon’un çocuksu heyecanını yansıtmak açısından çok önemlidir. Madonna, Chaplin ve Monroe gibi herkesin bildiği tipleri bilemeyen Leon daha az kişinin bileceği Gene Kelly bilir çünkü O’nun filmlerini çocuksu bir heyecanla sinemada da izlemektedir. Besson tamda bu çocuksu heyecanı yaşadığında Leon’un ifadesine yaklaşır. Sonrasında Mathilda’yı ilk kez Leon’un çiçeğini pencerenin önüne koyarken görürüz ve aralarında basit ama önemli bir diyalog gerçekleşir. Leon Mathilda’ya çiçeğinin en iyi arkadaşı olduğunu, soru sormadığını, konuşmadığını ve tıpkı kendisi gibi kökleri olmadığını söyler. Gerçekten Leon’un geçmişi hakkında hiçbir şey bilmemekteyiz tıpkı Mathilda gibi. Bunun üzerine Mathilda eğer çiçeğini gerçekten seviyorsa onu bir parkta dikmesini böylece köklerini genişletip büyüyebileceğini söyler. Leon şaşkınlıkla bakmaktadır. Sonrasında Mathilda eğer benimde büyümemi istiyorsan beni de sulamalısın der ve Leon yine bir çocuğa dönüşüp Mathilda’yı ıslatmaya başlar. Arkasından gelen sahnede Leon yine İtalyan restoranındadır. Babası gibi davranan kişinin Leon’u Amerika’ya ilk geldiğinde kanatları altına aldığını öğreniyoruz. Ve Leon’un işinden kazandığı tüm paranın O’nda olduğunu öğreniyoruz. Leon parasını ilk kez merak ettiğinde parayı bir bankadan bile daha iyi sakladığını söyler. Parayı birine vermeyi planladığını söylemeye çalıştığın ise Leon’a gerçek bir baba gibi kızarak kadınlardan uzak durmasını geçmişte de bunlardan çok çektiğini söyler. Fakat Leon’un sorularında, davranışlarında ve bakışlarındaki değişiklik adamda şaşkınlıkla birlikte endişe yaratmıştır. Üstelik Leon artık okumayı bile sökmüştür. Oğlunu kaybetme korkusuyla olan bir baba gibi O’na yeni işini getirir. Bu sırada Leon kendi koruma içgüdüsüyle dışarıda bekleyen Mathilda’yı bir daha sigara içememesi konusunda uyarır. Koruma içgüdüsünü belki de hayatında ilk defa yaşamış olan Mathilda odaya gittiklerinde tepeden alınmış bir açıyla yatağa atlar ve Leon’a âşık olduğunu söyler. Bu aşk her zaman sevgisinin, ilgisinin, korumasının eksikliğini hissettiği bir baba, ağabey ya da sevgiliye karşı olan hislerin toplamıdır belki de. İyice afallayarak odadan “iş” için çıkan Leon kafasını duvara yaslanıp bir an duraklar. Soğukkanlılığının ilk defa sarsıldığını hisseder çünkü artık O da birisine bağlanmaktadır.
Sonrasında Mathilda ailesini ama her şeyden önemlisi kardeşini kaybettiği daireye gider. Son derece duygulu sahnelerdir. Duvarları delik deşik olmuş evde kardeşinin oyuncaklarını alır ve Eric Serra dehşet verici tınılarıyla birlikte Mathilda’nın kardeşinin bedeninin bulunduğu parkede olduğunu görürüz. Mathilda gibi izleyicide sarsılır. Tam bu sırada Stan birkaç dedektifle daireye girer ve onları olayı anlatır. Aynı ürkütücü hali burada da vardır. Ve evden çıktığında Mathilda’nın O’nu takip etmesi sonucu Stan’ın üst düzey bir polis olduğunu öğreniriz. Bu bilgilerle odasına dönen Mathilda televizyonda Transformers’ı izlemektedir. Soğukkanlılığını biraz olsun kaybederek çıktığı işten yaralanarak dönen Leon soğukkanlılığını yitirmesine sebep olan bayana, Mathilda’ya o halde olmasına rağmen bir elbise almıştır. Bunu verirken ki çocuksu utangaçlığı müthiş bir oyunculukla izleyiciye sunulmuştur.
Mathilda’nın aklı ise artık kim olduğunu ve ne iş yaptığını öğrendiği Stan’dedir. Bunu Leon’a söyler fakat Leon intikamın iyi olmayacağını söyler.
İlginç çiftimiz tekrar yollardadır. Mathilda yine Leon’un yemyeşil çiçeğini taşımaktadır. Fakat bu sefer çiçek adeta saksısından fırlayacak gibidir. Sanki kök salmak ister gibi bir haldedir. Leon sanki babasına sevgilisini utanarak tanıştıran oğul gibi İtalyan lokantasına Mathilda’yla gider ve yardımcısı olacağını söyler. Leon’un “babası” şaşkına dönmüştür. Mathilda Leon’la birlikte küçük işler yapmaya başlar ve temizlik işinin önceliklerini öğrenir. Bir işte Mathilda Leon’un anlayamadığı bir şekilde eroin sehpasını ateşe verir. Açıklaması basittir kadınlar ve çocuklar yoksa onları öldürecek şeylerde yok olmalı, temizlenmeli. Uyuşturucu belası yüzünden sevdiklerini kaybetmiş Mathilda’nın bu gözü yaşlı fakat olgun hali Leon’u etkiler. Sonrasında Mathilda Leon’u sevdiği yineler fakat Leon O’nu durdurmaya çalışır. Hayatı Mathilda’yla birlikte değişmeye başlamıştır bunu O da gizlemez. Biraz olgunlaşmaya ihtiyacı olduğunu söyler bu sırada Mathilda’nın da büyümesini. Sonrasında İtalyan restoranına babasının(bankasının) yanına giden Leon eğer başına bir şey gelirse tüm parasını Mathilda’ya vermesini söyler. Leon’un tek başına işe çıktığını gören Mathilda ise derin düşüncelere dalar. Mathilda Leon gibi giyinip kendi başına Stan’in peşine düşmeye karar verir. Binaya sızmayı başardığında Stan tüm korkunçluğuyla ve Besson’un etkileyici yakın çekimleriyle Mathilda’yı tuvalette sıkıştırıp bu güçlü ve olgun kızı ağlatmayı başarır. Stan’ın tuvalette ortaya çıktığı sahnede ise Besson alan derinliği konusunda adeta ders verir. Stan’ın tehdit dolu hareketlerle Mathilda’ya yaklaşmasını seyirciye dehşet verici bir şekilde aktarır. Tam bu sırada Stan Mathilda’nın kişisel davasından dolayı buraya geldiğini öğrendiğinde katliamı yaptığı arkadaşlarından birinin öldürüldüğünü duyar. Bu sırada Mathilda için yaptığı işte sonra odaya dönen Leon Mathilda’nın yapmayı planladığı şeyi anlattığı bir veda mektubu bulur. Son derece dramatik müzik tonları eşliğinde Mathilda’nın öğrettiği şekilde mektubu okuyan Leon son derece soğukkanlı bir tavırla binayı basar ve Mathilda’yı kurtarır. Çiftimiz filmin başından beri ilk kez sarılmışlardır.
Sevdiğini kurtardıktan sonra Leon odada otururken Mathilda’nın O’na hediye ettiği pembe elbiseyle yanına geldiğini görür. Mathilda “aşkına” O’nunla birlikte olmak istediğini söyler. Leon tabiî ki kabul etmez. Ama şaşkına dönmüştür. Mathilda üzülmesin diye O’na nedenini anlatmaya başlar. Bu son derece dramatik sahnede Besson’un yakın plan yüz çekimleriyle Leon’un köklerini öğrenmeye başlıyoruz. Leon İtalya’da gençken bir kızı sevmiştir. Fakat soylu babasını buna izin vermez. Kız babasına rağmen Leon’u görmek isteyince babası kızını öldürür. Sevdiğini öldüren adam hemen serbest kalınca Leon’da O’nu öldürür. İlk aşkı aslında köklerinin başlangıcıdır. Leon ilk infazını sevdiği için yapmıştır. Bu hikâye ikisini de gözyaşları altında bırakır ve Mathilda Leon’dan küçük bir iyilik ister, yatakta yan yana uyumak. Leon kabul etmek istemese de Mathilda Leon’u belki de gençliğinden beri ilk defa yatakta bacaklarını uzatarak yatırır. Bu dramatik karelerde Eric Serra’nın müzikleri büyüleyicidir.
Bu sırada arkadaşları öldürülen ve eline geçirdiği kız ofisinden basılarak geri alınan Stan çılgına dönmüş bir şekilde İtalyan restoranına gelir. Tetikçi İtalyan olduğuna göre mutlaka bir şeyler öğrenebilecektir. Leon yataktaki ilk uyumasında adeta yürümeyi yeni öğrenen bebekler gibidir. Sevdiği Mathilda süt almak için dışarı çıktığında küçük çocuklar gibi yatakta tembellik yapmaktadır. Bu sırada Mathilda eve dönerken Stan’ın binaya yolladığı özel tim tarafından yakalanır. Özel tim Leon’u avlamak üzere odaya girdiğinde soğukkanlı tetikçi onları gafil avlar. Buna sinirlenen Stan tüm birimleri binaya çağırır olağanca korkunçluğuyla. Özel timin tüm saldırılarını profesyonelce karşılayan Leon Mathilda’yı da ellerinden almayı başarır. Bu sırada çevre binalardan da saldırı olmasına rağmen Leon pencerelerden uzaklaşmaz çünkü yemyeşil çiçeği oradadır. Çiçekle birlikte, bir anlamda ruhuyla birlikte, Mathilda’yı binadan çıkarmak ister. Mathilda sevdiği adamın yanından ayrılmamakta direnince Leon filmin en dramatik konuşmalarından birini yapar. Mathilda’ya O’nu asla kaybetmeyeceğini, O’na yaşama zevki verdiğini, mutlu olmak, yatakta uyumak ve kök salmak istediğini söyler. O’na git aşkım git diye seslendiğinde ister istemez akla Besson’un The Big Blue filminin sonları gelir. Leon’un bu sarsıcı sözlerini ağlayarak dinleyen Mathilda Leon’un ilk defa O’nu sevdiğini söylemesiyle birlikte “aşkına” inanarak çiçekle birlikte oradan uzaklaşır. Bu dramatik sahneden sonra Luc Besson dramatik yakın çekimler dışında büyük patlamalı sahnelerde de ne kadar etkili bir yönetmen olduğunu kanıtlar. Leon’un bulunduğu odaya gönderilen füzenin gidişini yakalamak isteyen yönetmen füzenin gideceği yolda iki tane yerden kayan kamerayla bu imkânsız gibi gözüken kareyi yakalar. Füzenin yerle bir ettiği odadan Leon özel timden öldürdüğü birinin giysilerini giyerek kurtulmayı başarır. İnsana huzur veren piyona notalarını dinleyerek Leon’un kılık değiştirip taktığı maskesinden öznel kamerayla biz de O’nun gibi çıkış yolu ararız. Bu arada Mathilda Leon’un gösterdiği yoldan çıkmayı başarmıştır Leon ikinci kez O’nu ışığa çıkartmıştır. Mathilda anlaştıkları üzere İtalyan Restoranına gider. Leon çıkış tüneline geldiğinde 200 adamla dolu bir binadan kaçıp sevdiğinin yanına gidebilmenin verdiği heyecanla maskeyi çıkartır ve O’nu fark eden Stan arkasından yavaşça gelmeye başlar. Karanlık bir koridorda en sondaki ışığa yürüyen Leon’un bu sahnesi filmin başlarında Mathilda’nın ölümün hissedildiği koridordun sonunda kapıya gelip Leon’un O’nu ışıkla içeri aldığı sahneyi hatırlatır. Leon ışığa ulaşmak üzereyken ve yüzünde çocuksu bir tebessüm varken Stan tarafından vurulur. Luc Besson bu yıkıcı sahnede ne bir silah sesi ne de dehşet verici bir müzik kullanmıştır. Aksine kapıya kadar olan yerde ya takip kamerası ya da yüzlere yakın çekim ve müzik olarak da insana huzur veren piyano notaları kullanmıştır. Sanki Leon’un yaralarına rağmen yaşadığı huzur gibi. Leon’un vurulma anında Besson öznel kameraya geçip Leon’un düşüşünü yavaş çekim olarak izleyiciye sunmuştur. Işığın Leon’la birlikte bizimde gözlerimizi kamaştırdığı bu sahnede silah sesi yerine parlak bir ışık kullanılmıştır.
Sonraki sahnede filmin başlarında gördüğümüz tanıdık bir sahne gelir gözümüzün önüne. İtalyan tipi masa örtüsü ve bir bardak süt tutan eller. Mathilda Leon’un “bankasındadır”. Adamın yüzünün yara bere içinde olduğunu gördüğümüzde Stan’in Leon’un nerede kaldığını nasıl öğrendiğini de anlamış oluruz. Mathilda Leon’un öldüğü orada öğrendiğinde ağlamaya başlar fakat yanı başındaki yemyeşil çiçeğe bakarak biraz olsun sakinleşir. Leon’un parasının kendisinin olduğunu ancak adamın paraya tıpkı Leon’da olduğu gibi banka gibi el koyacağını öğrendiğinde mutsuz bir şekilde oradan ayrılır. Sonrasında Mathilda filmin başlarında telefonda evini arayan okula geri döner. Okuldakilere başından geçenleri anlattığında görevliler şoke olur. Ve eğer O’na yardım etmezlerse geceye öleceğini söyler ve oradan bahçeye çıktığında masalsı bir müzik yavaşça duyulmaya başlar. Mathilda Leon’un çiçeğini saksısından çıkartıp toprağa gömer ve bence burada iyi olacağız Leon der. Yemyeşil çiçeki LEON, orada kök salıp mutlu olacaktır. Bu kareden sonra büyük sanatçı Sting’in efsane şarkısı “Shape Of my Heart” duyulur ve Luc Besson’un kamerası “Leon”dan çıkıp yemyeşil bir ağaçlığın üzerine yükselir. Uzakta ise New York’un gökdelenleri gözükür. Fakat bu çekimde yeşil baskındır. Yeşil etrafındaki duvarları, betonları yıkıp kurtulmuştur. Tıpkı Leon’un yaşamı Mathilda sayesinde tekrar öğrenip kök salması gibi.
Orijinal adı Leon olan bu büyük eser Amerika’da “The Professional” olarak yayınlanmıştır. Bizim ülkemizde ise “Leon: Sevginin Gücü” adıyla sinemalarda gösterilmiştir. Ülkemizdeki tercih çok daha yerindedir çünkü Luc Besson’un müthiş bir senaryoyla, kamera tekniğiyle, olağanüstü bir oyuncu yönetimiyle ve müzikle yarattığı Leon profesyonel bir tetikçi filminden öte saf sevginin filmidir.