Özgürlüğe Erişim Engellenmiştir*
“baskı, ancak baskı altındakileri güçlendirir ve birbirine bağlar”
John Steinbeck
Apartmanımızda her hangi bir daireye hırsız girerse apartman sakinleri olarak sokağa çıkıyoruz olayın şokunu atlatmaya. Mahallede bir yangın çıksa, o mahallede oturan tüm insanlarla uzaklaşıyoruz koşar adım. Bir gece deprem olsa, koskoca bir şehir sokaklarda karşılıyor sabahı. Bir refleks olarak insan arıyoruz etrafta, bir araya gelmeye çalışıyoruz. Afetlerden savaşlara, kutlamalardan baş kaldırılara kadar bir arada durmaya çalışıyoruz. Birlik olunca güçlü oluyoruz, destek buluyoruz. Kitleler, sokaklarda yürüyüp siyasi düzene bile müdahale edip, sözünü geçerilirken; güçsüz kaldığımız anlardan kurtulmak için yan yana gelip birbirmize arka çıkmak en etkili çözümlerden biridir her halde. Korkularımızı yenmek için bir araya gelmek, korkularımıza karşı kol kola yürümek, korkularımıza ve onları yaratanları alt etmek için hep bir ağızdan bağırmak… Umutsuzluğa karşı, güvenli bir hayat, hukuk devleti ve demokrasi için, korkusuz özgür bir yaşam için yürümek… Baskılara karşı sessiz öfkeli bir yürüyüş…
Birçok insan da bu yürüyüşe katkı sağlamak için uğraşıyor. Gazetelerde, televizyonda, internette, sokaklarda… Oysaki bizlere ayrılan alanlar iyice daralıyor artık. Haber yapması engellenen gazeteciler, sokaklarda dövülen ve hatta vurulan insanlar, susturulan yazarlar baskının kurbanları olarak çıkıyorlar karşımıza. Polisler, belediye başkanları, hükümet yandaşları, özel korumalar baskıyı ve korkuyu yaymak isteyen hükümetin emelleri doğrultusunda aldıkları güçle üstümüze gelmeye devam ediyorlar.
Faşizan baskıcı bir anlayış, sinirle, nefretle ve kaba kuvvetle yüzümüze çarpıyor. Rahatsız olduğu, kendine ters gelen her şeyden kurtulmanın yolunu arayan hükümet, ortalığı temizleme düşüncesiyle zaman zaman sinirden köpürdü, zaman zaman mikrofonları kapattı, çizgilere dava açtı, yasaklar koymaya başladı.
İçki aldığımız bakkalı yerle bir bulduk, yazılarını takip ettiğimiz saygın yazarların bir inat uğruna uykularından kaldırılıp apar topar gözaltına alındıklarına şahit olduk, arkada kalanlarınsa geçirdiği uykusuz gecelerin korkusunu duyumsadık. Durmadığı için vurulup öldürülen arkadaşlarımız, işkence edilen yoldaşlarımız oldu. Özgürlüğün biricik simgesi hükümet, baskıyı arttırırken kız çocuğuna tecavüz eden suçluları serbest bıraktı.
Belki de her gün evimize giren gazeteyi boykot etmemizi söyleyen başbakanımız, zaten odalarımıza kadar çoktan girmişti. Çağımızın ve hayatımızın en önemli parçalarından olan internet yoluyla sadece bilgi değil yasaklar da akmaya başladı hayatımıza. Önceleri devletin adını korumak adı altında yapılan engellemeler artık, düşüncelerin yer aldığı, fikirlerin paylaşıldığı sitelere kadar uzandı. Baskıcı bir hükümetin varlığı yasaklanan her sitede daha da hissedilir oldu.
Okuduğumuz gazete ve yazarlardan, girdiğimiz sitelere kadar her yere el atan bu düşünce yapısı gerçekte demokratik ve özgür bir topluma erişimi engellemekten başka bir şeye yaramamaktadır. Bunca şey 85 yaşında bir cumhuriyet için zaten yeterince kötü olsa da daha da acı olanı artık bunlara alışmış olmamızdır. Baskı ve korku devletini artık normal görmemiz ve ona uymaya başlamamızdır. Bedava dağıtılan kömürün dumanı altında kör olduğumuz, kömürle ısınmamayı seçenlerimizi de attıkları dayakla canını yakmaya çalışan düzen de işten atılma korkusu, fişlenme endişesi, yasaklanma kaygısıyla yuvarlanıp gidiyoruz. Sosyal hayatımızı kısıtlayan güçlere karşı koymak yerine şifreleri kırıp internette gezintimize devam ediyoruz. Ve hatta milletin meclisinde, bizlerin oylarıyla oraya gitmiş insanların önce internet ve iletişim konularında kanunlar çıkartıp kurullar oluşturmasına, bu işe para harcamasına daha sonra da bu kuralların başbakanın kendisi tarafından alaylı bir şekilde delinmesinin hesabını soramıyoruz.
Acı ve korkunç olan; umutla, hakkımız için yürümek bir yana artık korkuyla bile bir araya gelemememizdir.