Ritimlerle Yaşanan Devrim*
‘BİR BAHAR AKŞAMI RASTLADIM SİZE
Bir bahar akşamı rastladım size Sevinçli bir telaş içindeydiniz Derinden bakınca gözlerinize Neden başınızı öne eğdiniz İçimde uyanan eski bir arzu Dedi ki yıllardır aradığım bu
Şimdi soruyorum büküp boynumu Daha önceleri neredeydiniz
SANATIN OĞLU ATATÜRK
Hayata ritim katabiliyorsan var olduğunu hissedersin yeryüzünde. Sadece hareketlerinle değil ağzından çıkan her kelimede katabiliyorsan karşındakini o ritme, var olduğunu hissettirirsin onunda o ritimde. Hep bir ağızdan bağırıyorsan “Ne Mutlu Türküm Diyene” ortak yakalanan bir ritimle kalplerin titrediğini hissetmek ve hep bir ağızdan çıkan bu cümleyle var olduğunu göstermek. Mustafa Kemal Atatürk yaşamın her alanında ve her anında ritmi yakalamış ve yanındakileri de bu ritmin içine dahil etmiştir. Tıpkı melodileri oluşturan notalar gibi, her insan kendisine bir nota seçmiş yaşamı bir türkü haline getirmiştir. Şarkının ilk notası Mustafa Kemal almış, ardı sıra gelen millet Türk milletinin musikisini oluşturmuştur. Her nota, her kelime müzik aletlerinin koynunda kendine yer bulmuş yaşamın ta kendisi olmuştur.
“Hayata musiki lazım değildir çünkü hayat musikidir” sözleriyle müziğin yaşama eşdeğer olduğunu anlatmıştır bizlere Atatürk. Müzik evrensel bir niteliğe sahiptir her duygu ritmini içinde taşır ve karşısındakini içine hapseder sonuna kadar o duyguları yaşamasını sağlar. Büyük Önder müziğe çok değer vermiş bir insandır. Sevdiği şarkıları sevdiği insanlardan dinlemek onun en değer verdiği şeylerden biriydi. O vatanına olan sevgisini de, sevgilisine olan aşkını da musikiyle yaşamıştır. Değer verdiği bu hazineyi dünyaya duyurmak istemiş Türk musikisinin gelişmesi için elinden gelen tüm yenilikleri yaptırmaya çalışmış ve desteğini esirgememiştir.
Atamıza göre müzik insan hayatının vazgeçilmez bir yaşam kaynağıdır, O’na göre müzik ruhu olmayan bir insanın insani özelliklerden kuşku duyulur. Bir ulusun değişikliğinde ölçü, musikide değişikliği algılayabilmesidir’ Atatürk’ün müziğe bakışı ‘Bir toplum kanunlarla, birtakım önlemlerle başka bir kültüre intibak ettirilebilir. Harfleri değişir, şapkası değişir, kılık kıyafeti değişir, fabrikaları yapılır, senfoni orkestraları kurulur, böylece toplum Batılılaşır.’ Atatürk’ün genel anlamda müziğe bakışını şekillendiren üç özellik; insan sevgisi, ulus sevgisi ve çağdaşlıktır. Cumhuriyetin ilk yıllarında gerçekleştirilen Türk müzik devriminin ancak ulusal değerler korunarak evrensel normlar ile çağdaşlaşabileceği görüşü benimsenmiş ve bu yönde çalışılmıştır. Bugün bu alanda kazandığımız değerler, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki Türk müzik devriminin olumlu sonuçlarıdır. Atatürk, genç yaşlarında Selanik’te dinlediği ve çok sevdiği Rumeli türkülerini ileri yaşlarında bile büyük bir duygusallık içinde beğeni ile dinlemiş ve hüzünlenmiştir. Ancak hayatının özellikle son dönemlerinde saz eserlerini ve fasıl heyetlerini, özellikle nihavent makamındakilerini büyük bir beğeni ile dinlediğini biliyoruz.
Karanlıkta kalan yürekler, karanlık kutulara hapsederler düşüncelerini ve bir adım ileriye kımıldayamazlar ve aktaramazlar düşüncelerini yanında duran bedenlere dahi. Bazen sadece bir melodi, sayfalarca yazılacak yazının, saatlerce yapılabilecek bir konuşmanın yerine geçebilir… Müzikle uğraşan insanlarda aydınlık yüreklere sahiptir ve özgürce dile getiriler düşüncelerini. Doyasıya yaşarlar duygularını ve adını koyarlar korkusuzca her yaşananın. Atatürk, karanlık kutuya hapsedilmiş yüreklerin özgürlük tınısıdır. Müzik her şeyin eksik olan tarafını tamamlamaktadır. Daha küçücük yaşında müziğin var olmak adına önemini kavramıştır kendisi. Kendi elleriyle yaptığı tanburu ülkesine ait olan marşı çalmak için yapmıştır… Bir insanın ruhunda sanat ateşi alevleniyorsa o her şeye hükmedebilecek bir liderdir… İşte Mustafa Kemal Atatürk de daha küçük yaşlardan Yurduna olan sevgisini küçücük tanburundan çıkacak milli marş ile dile getirmiştir.
Mavi gözlü dev, dudağında tuttuğu sigarası, masasının üzerinde duran tek rakısı, gramofondan çıkan bir sanat müziği yüreğinde yaşattığı vatan sevgisi ve kafasının içinde dolaşan büyük düşünceler… Onun ruhunu toparlayan müzik, düşüncelerini de rahatlatmıştır. Şuanda var olan bu millet ve bu ülke bizler, onun evlatlarıyız… Cumhuriyetin kurulmasından sonra Türkiye’yi çağdaş bir ülke yapmak için gereken dönüşümler günü geldikçe birer birer gerçekleştiriliyordu. Atatürk sıranın müziğe de geleceğini, bu sorunu da çözmek için harekete geçmek gerektiğini biliyordu. Kaybedecek zaman yoktu. TBMM’deki bir konuşmasında bir gün bunu açık bir dille milletvekillerine de anlattı: “Arkadaşlar, güzel sanatların her alanında, ulus gençliğinin ne yönde ilerletilmesini istediğinizi bilirim” dedi. “Ancak bu konuda en çabuk ve en önde götürülmesi gerekli olan Türk müziğidir. Bir ulusun yeniliğe açık olmasının, bu konuda ne kadar yetkin olduğunun ölçüsü müzikteki değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Ulusal, ince duyguları ve düşünceleri anlatan yüksek deyişleri toplamak onları bir an önce müziğin genel kurallarına ve gelmiş olduğu son aşamaya göre işlemek gerekir. Ancak bu yoldan Türk müziği yükselebilir, evrensel müzik içinde yerini alabilir.” Atatürk, müziğin bir ulusun yalnızca duygularını, ince düşüncesini, anılarını yansıtan güç değil, “Yurtta barış, dünyada barış” özleminin gerçekleşmesinde, ulusları birbirine yaklaştıran ve kaynaştıran evrensel bir dil olduğunu da biliyordu. Her fırsatta bu gerçeğe dikkat çekiyordu. Örneğin, İstanbul’da yapılan Balkan Festivali sırasında bunun altını bir kez daha çizmişti. Atatürk müziğe önem verdiği denli sanatçılara da hak ettikleri değeri veren biriydi. Sık sık konuk ettiği sanatçıları onurlandırırdı. Bu konunun tanıklarından üstat Münir Nureddin Selçuk bu konuda şunları söylemişti: “Büyüklüğüne sınır olmayan Atatürk’e ilişkin anılarım çoktur. Ancak bunlar arasında bir sanatçı olarak beni son derece duygulandıran ve ömrüm boyunca asla unutamayacağım anı şudur. ‘Sık sık yapılan musiki toplantılarından birindeydi. Atatürk alışıla geldiği gibi sevdiği şarkıları söyleterek zevkle dinlerken, belki de konukların bazılarının ilgisiz gibi görünüşlerine dikkat çekerek musiki tarihimize altın harflerle yazılması gereken şu sözleri söyledi: “Beyler, içinizden herhangi biriniz günün birinde ya sevki tesadüf ya da hakiki liyakatle yüksek aşamalara varıp milletvekili, müsteşar, başbakan, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz. Fakat sanatçı olamazsınız.‘” Yaşamı kıyısından değil tam ortasından yakalamıştır Atatürk ve Türk milletine de o güzü vermiştir. Her alanda ileriyi görmüş ve ileriye odaklamıştır. Hiçbir zaman tutucu olmamış her yeniliğe açık olmuştur. Yeniliktir insanı herdayim var kılan ve tutunduran. Yenilik sürekli düşünmeyi gerektirir, sürekli çalışmayı gerektirir ve her şeye göğüs gerebilmeyi sağlar. Sanatta olan yenilik insanın ruhunu yeniler…
Atatürk’ün sevdiği Şarkılardan bir demet…
01 – Kimseye Etmem Şikâyet / Müzeyyen Senar
02 – Mani Oluyor / Müzeyyen Senar
03 – Havada Bulut Yok / Müzeyyen Senar
04 – Dayler Dayler / Safiye Ayla
05 – Cana Rakibi Handan Edersin / Müzeyyen Senar
06 – Alişimin Kaşları Kara / Safiye Ayla
07 – İzmir’in Kavakları / Müzeyyen Senar
08 – Şahane Gözler / Müzeyyen Senar
09- Sigara Dumanı / Müzeyyen Senar
10- Asker Yolu Beklerim / Müzeyyen Senar
11 – Çile Bülbülüm Çile / Safiye Ayla
12- Değirmene Un Yolladım / Müzeyyen Senar
13- Şu Dalmadan Geçtin Mi / Müzeyyen Senar
14 – Pencere Açıldı Bilal Oğlan / Safiye Ayla
15 – Habugaha Girdim / Müzeyyen Senar
16- Yanık Ömer / Safiye Ayla
17- Fikri’min İnce Gülü / Müzeyyen Senar
18- A Benim Mor Çiçeğim / Müzeyyen Senar
19 – Vardar Ovası / Müzeyyen Senar
20 – Akşam oldu Yine Bastı Kareler / Müzeyyen Senar