Zamansız Yaşlılık*
Zamanın insana kattıkları ve ondan aldıkları üzerine konuşmak istiyorum sizinle. Zamansız yaşlılık diyorum, yüreğinin çürüdüğünü hissettiğin andır o, ve hiçbirşey hiç kimse yardımcı olmaz bu salgından kurtulmana. Gözlerin kapalıdır, ve yüreğin buruşmuştur göğüs kafesinin içinde. İçinden ne istek gelir, ne de sesini duyurmak istersin boşluğa. İşte önemli kelime boşluk her zaman doldurulması beklenen ama bir türlü doğru sözcükle yer değiştirilemeyen basitçe kullanmaktan çekinmediğimiz ama hissettiğinde dayanılmaz acılar veren boşluk… En sıkıldığın an kullanırsın onu bir kurtarıcıdır.o hepimiz için. Boşluktayım ve sanırım yaşlandım……
Yaşlılık ayak bağıdır gençliğimin, özgürlük bedelidir. O yüzden gömdük gencecik bedenleri 68`de. Zamanın kırılganlığı diyorlardı kollarındaki kelepçe için ve biz sizin dün beşikte uyuyan yavrularınızken koydunuz karanlık dünyalara. Aydınlığa çıktığımızda boynumuzda düğümlenmiş ipler asılıydı. Günah keçisini arıyorduk yaşadıklarımıza yoksa sadece çocukluğumuzdan kalma oyunmuydu bu…Yaşlanmak istemiyorduk ama gencecik bedenlerimizi de küçücük kutulara hapsetmeye kimsenin hakkı yoktu. Tek istediğimiz birazcık huzurdu varlığımızda ve siz bizi erken yoladınız yaşlılığımıza.
Umarsızca yaşayacaksın aslında, düşünmeyeceksin ki ömrün uzayagörsün sende yaşa yaşlılığını zamanı geldiğinde. Kimseler kolundan tutup gidiyoruz demesin, gece yarısı gelip evini dağıtmasın, çocuklarının önünde seni yerin dibine sokmasın… Diyorum ya düşünmeyeceksin, öylesine yaşayacaksın hayatı, duymayacak hatta konuşmayacaksın sana konuş demedikçe, gülümseyeceksin sana ana avrat düz gitselerde, aldiracaksin ruhunu bedeninden ve öylesine yaşayacaksın zamanı….
Size gerçek ama acı olan bir anıyı anlatmak istiyorum… Benim gerçekten tanıma fırsatım olmayan ama ailemin sürekli andığı ve her anışta derin nefes aldığı bir insan ben ona dayım diyorum… Herkes onu Kıvırcık Mehmet olarak bilmektedir, ondan bahsedeceğim. Herkes tarafından çok sevilen daha çok ta fakiri ve kime göre bilinmez ama deli denilen insanların çok sevdiği bir insan 79un gözü kara gençliği, kimsenin canını acıtmayan taki düğününe üç gün kala çok yakın arkadaşının kurduğu bir komployla kurşuna dizilerek kardeşinin yanında can veren insan. Hep bağırıyoruz “hepimiz kardeşiz, bu ülke bölünemez” evet kendi kardeşimin canını ancak ben alırım demek istiyoruz sanırım. Yabancıya yaretmem, ben burdayken kimseye laf düşmez. İşte bizim gerçeklerimiz, karar veremediğimiz yaşlılığımız…… Nerdeyiz biz, kimiz, nasıl davranmalıyız, hala bile kim kimin gençligi kavgasındayız. Sen onu sevemezsin, onun soyu bu, senin soyun şu… Farklıyız, kültürümüz farklı, inançlarımız farklı, meshebimiz farklı… Nedir kardeşim bu fark, vazgeçin artık insanların yaşamlarını daha fazla ellerinden almayın diye bağırmak istiyorum…. Bir taraf tutmak istemiyorum, sadece ben olarak düşünmek, sevmek, yaşamak varolmak istiyorum…..
Kararsız yaşlılığıma karar veriyorum ayağımda prangalar da olsa, çocukluğumda oynadığım oyunlara da benzemese oynadığım oyunlar, insanlar riyakar da olsa ben buyum ve böyle kalacağım… Geçmişimde sahip çıkacağım geleceğime de….68’de ellerinde çiçekler olan ama karşılığında kurşunlarla karşılaşan gençliğime de kim ne derse desin hayatımıza unutulmaz renkler kattıkları için sevgiyle anıyorum… Kendimce 68 kuşağını renklendiriyorum ve kırmızı diyorum…
Çevreme bakıyorum Eskisehir’in sokaklarına karanlığın ardında ve büyük binaların arasında kıvrılmış, yüzlerine peçe takmış insanlar gibi kalan küçücük gecekondulara…Yüreğim acıyor, boşluk diyorum içini hiçbir kelimeyle dolduramadığım boşluk. Manasız, anlamsız kelimeler kullanıyorum kendimce, anlamlar yüklemeye çalışıyorum ruhumu yokluyorum hala bedenimde mi diye, ve çığlık atarcasına acıyorum ağzımı, sesim çıkmıyor, bakıyorum sadece… Geçmişte yokolan gençliğin anısına, gölgelerin ardında kalan binalara, kapalı odalarda kalan ruhlara bir selam çakıyorum unutmadık ve unutulmayacaksınız diyorum… Seçiyorum zamansız yanlızlığımı ve bir zarfın içine koyuyorum yüreğimi çekmecemi açıp hiç değişmesin diye saklıyorum kötülüklerden….