Femme’in Fatale Hali*
Pek çoğumuz mitoloji ve din anlatılarında, insanlığın var oluşuna dair çizilen dişi ve erkek karakterlerini Havva ve Âdem olarak biliriz. Geri kalan cennetten kovuluş öyküsü yine bildiğimiz gibi, Havva’nın Âdem’e ‘yasak’ elmayı verişiyle ve o günden bu yana insanoğlunun ‘kadın’ yönünün bin bir musibetle donatılmasıyla son bulur. Kadın ikincil plandadır çünkü o ancak Âdem’in var oluşuyla var olabilmiştir, “kadın her ay regl olur çünkü kuralları çiğnemiştir” gibi… Bir diğer taraftan kadına ait bir özellik olan doğurganlık, tüm musibetlerin nedenlerini açıklayan bir ironi olarak da karşımıza çıkar. Yüzyıllar boyu toprağa ‘ana’ diye hitap edilmiş, yaratılış efsanesinin dışında kadın olarak tasvir bulan Tanrıçalar ‘yenilenme’ ve ‘doğurganlığın’ yansıması olarak vücut bulmuşlardır.
Durum böyle olunca ‘iyi kadın’, ‘kötü kadın’ ayrımı özellikle Sanayi Devrimi sonrası yapılmaya başlanmış, ama kadının ‘fatale’ hali, yani öldürücü, ölümcül, çok tehlikeli, mahvedici, kaderde olan, talihsiz, önüne geçilemez, kaçınılmaz halleri, erkeğin aklını çelen, dişiliğini kullanarak erkeğe istediğini yaptırtan fettan, tehlikeli kadın; geleneksel aile yapısına göre evde erkeğini bekleyen, çocuklarına bakan, erkeğin her dediğini kabullenen kadının karşısında bir aykırılık, bir isyan veya bir ‘Lilith’ olarak yer almıştır. Yeri gelmişken, Tevrat’ta geçen Lilith’ten de bahsetmek yerinde olur. Rivayete göre Âdem’in ilk eşi olduğuna inanılan ve Âdem’le beraber yaratılan Lilith, Âdem’e boyun eğmeyi reddettiğinden ve onunla eşit olduğunu savunduğundan dolayı cennetten uzaklaştırılır. Böylece Âdem’in kaburga kemiğinden Havva yaratılır.
Lilith böylece, Havva’dan doğacak her çocuğu öldürmeye yemin eder ve neredeyse her toplumun kültüründe ‘yeni doğum yapan kadının yalnız bırakılmaması’ inancı farklı isimlerde bulunan Lilith’in gelip bebeği öldürme korkusundan kaynak alır. Türk mitolojisinde de yer alan ‘albastı’, ‘alkarısı’, ‘gulyabani’ gibi mitler Tevrat’ta, var olduğu rivayet edilen Lilith’ten başkası değildir.
Konuyu çok değiştirmeden tehlikeli kadın imajına geri dönecek olursak, aslında bu tip kadınlardan kadınların da korktuğu ve çekindiği, çünkü onu rakip olarak gördüğünü söyleyebiliriz. Her ne kadar erkek egemen toplum desek de bütün suçu erkeklerde bulmamız gerektiği yönünde bir düşünceye sahip olmak çok düz düşünmeyi gerektirir. Çünkü aslında elindekini kaybetmekten korkan her kadın, mücadeleyi göze alarak, olayları önceden tartabilerek kendinden hiç beklenmedik davranışları sergileyebilmektedir.
Bunun da ötesinde, her kadının ergenliğe girişiyle beraber, diğer kadın rol modellerinden edindikleri izlenimlerle, güzelleşme çabaları, kendini çevresindekilere beğendirme istekleri yalnızca erkekler için değil, kendi cinsiyetindekilerin yanında da onlardan daha iyi olma itkisinden ileri gelir.
Özellikle Film Noir (Kara Film) türünde gördüğümüz Femme Fatale, her erkeğin başını döndürebilecek bir güzelliğe sahip, akıllı, baştan çıkarabilen ve böylelikle erkeğe her istediğini yaptırabilen, gerektiğinde cinayet işleyen bir kadın tiplemesidir. Diğer bir deyişle “erkekle işi bittikten sonra”, erkek onun için işe yaramamaya başladığında onu bir karadul gibi kendi hayatı için ortadan kaldırır.
***
Vücut hatlarıyla, düşünüş biçimiyle, detaylara dikkat edişi, evi çekip çevirişiyle ayrıcalıklı bir yere sahip olan ve diğer yandan geleceğin Âdem ve Havva’ları üzerinde etki bırakabilmesiyle kadın; erkek egemen sistem üzerinde korkulacak bir yere sahip olmuştur. Hıristiyan Ortaçağı’nda kadına akıl almaz işkenceler uygulanmış, kadın, kurallara karşı geldiği an cadı veya şeytan ilan edilip diri diri yakılmıştır. Tüm kötülükler, kadından gelir. Kötü ruhani güçlerle işbirliği içinde olan, büyüyle uğraşan, aklı kötülüğe çalışan tek varlık kadındır. Çünkü kadın konuşunca, bakınca erkeği büyüler. Denilir ki kadının yedi nefsi vardır, hepsine karşı durur; erkeğin bir, ama erkek ona bile karşı çıkamaz. Erkeğin zayıflığından dolayı din yasalarında ‘tehlike’, ‘satılabilen ve satın alınabilen mal’, ‘köle’ olarak görülen kadının durumu İslamiyet’te, Peygamber’in özellikle de kızına gösterdiği davranışlar nedeniyle biraz olsun yumuşasa da erkek egemen sistemin söz sahibi olduğu yerlerde kadın yine geç kalınmadan aşağılanabilir ve çalıştırılabilir bir statüye sahip olmakta gecikmemiştir.
Erkek tarafından bir yandan tapulu mal muamelesi gören kadın, diğer yandan namusunun korunması gereken, olur ya kadına herhangi bir leke gelirse ailenin yedi ceddini etkileyebilen bir ölüm kalım meselesine dönüşen ahlak abidesi konumu, Sanayi Devrimi ve toplumların değişmeye başlamasıyla yavaş yavaş değişime uğramış, eve ekmek getiren yalnızca erkek değil, kadın da olmuştur.
Erkek eline bakmamanın ve kazancın getirdiği söz söyleme özgürlüğüyle toplumda sesini daha çok duyurabilen kadın, tercihlerini daha rahat yapmaya başlamış, Âdem’lerin yanında hayat mücadelesinde yer almıştır. Femme Fatale tipler, geleneksel aile yapısına eğilim gösteren kanunlar, kurallar, inançlar çerçevesinde filmlerde bile bir şekilde kaybetmeye mahkûm olsa da asıl tehlike görünenin ardında yatmakta. Çünkü ne kadar reddedilse de her Havva, içinde biraz Lilith bulundurarak kimi zaman bir Femme Fatale olmaktan zevk almakta, her Âdem de bir Femme Fatale’in eline düşmekten ister istemez keyif duymaktadır.