Thelma ve Louise – Ceyda Şahinoğlu

Thelma ve Louise*

Thelma  and  Louise,  1991  yapımı,  yönetmenliğini  Ridley  Scott  ve     Callie Khouri’nin üstlendiği önemli bir film. Bazı yol filmleriyle özellikle 1979  yapımı Messidor ile benzerlikler taşıdığı söylenmektedir. Yol filmi olarak düşünülse de kadın hareketinin önem verdiği bir filmdir. Birlikte hafta sonu kısa bir kaçamak yapmak isteyen Thelma ve Louise yola çıkarlar. Her şey yolunda gitmektedir, ama mola verdikleri bir barda meydana gelen bir olay tüm  planlarını değiştirmelerine yol açar. Artık peşlerinde bir dedektif vardır. Ayrıca yolda Thelma’nın kendini yakın hissettiği J.D. adlı bir otostopçuyla ve Louise’in geçmişte birlikte olduğu Jimmy karşılarına çıkar. İki bayanın çok masum başlayan hafta sonu kaçamakları, gelişen talihsiz olaylar nedeniyle kâbusa ve sonunda intihara dönüşür. Film eşler arasındaki ilgisizlik ve  kopukluğa  çok güzel bir örnek. Bayanların eşleri tamamen işlerine kaptırmışlar kendilerini    ve eşlerine hiç zaman ayırmaz duruma gelmişlerdir. Kadınlar da mutluluğu başka yerlerde aramaya başlamışlardır. Güçlü kadın karakterleri ve bizlere bu yolculuğun bir parçasıymışız hissi veren senaryo ve kurgusuyla harika bir seyirlik. İyi bir yol filmi insanın hayatında yeni bir ufuk açan, içimizde hemen yola çıkıp sadece karakterlerin yaşadığı gibi özgürlüğü hissetme isteği uyandıran, derin mesajlar veren, insanlarda özgürlük hissi uyandırmasının yanında hüzünlü bir yanı olan, her insanın içindeki alıp başımı çekip gitmek istiyorum hissine de değinen çok hoş bir film. İnsanda her şeyi  yapabilme gücünü yaratıyor. Sadece arabaya binip uzaklaşmak… Öyle uzaklaşmak ki bir daha asla eskisi gibi olamamak… Görmekteyiz ki, iki kadının amacı sadece günlük yaşamlarının rutininden kaçmak üzere çıktıkları bir yolculuk, yolculuğun başlamasıyla birlikte iki kadının başına birçok olay geliyor. Louise’in, arkadaşına tecavüz etmeye kalkışan bir adamı öldürmesi, bu olaylardan sadece biri.

Modern bir vitrinin ve mitolojinin üreticisi olarak sinema çok sayıda kadın kahraman yaratmıştır. Ancak büyük ölçüde filmin kadın kahramanı tipik olarak yalnızca geleneksel erkek kahramanın içine yerleştirilmiş bir dişidir. Modern yönetmenler kadın karakterleri kahraman mitinde oynatmaya kalktıklarında, genellikle onlara geleneksel erkek kahraman niteliklerini veririler. Kadınlar için modern dönemde modern kadınların özel gereksinimleri, mücadeleleri ve arzularına hitap eden mitsel bir yapı oluşturur. Bu filmde de kahramanlar yolculuklarının her safhasında farklı arketiplerle karşılaşır ve onları olumlu ya da olumsuz bütünler. Modern kadın kahramanın yolculuğu geleneksel kadınsı değerlerin reddiyle baslar. Zayıflık, bağımlılık, duyarlılık ve duygusallığa dair kadınsı stereotipler olumsuz ve küçük düşme olarak algılanır. Bu filmde de karakterler kendileri için tasarlanmış olan geleneksel kadın rollerini oynamak yerine yasamdan daha da fazlasını istemektedirler.

Thelma’yla Louise kendilerine tecavüz etmek isteyen birini öldürdükten sonra yollara düşüyor, yolda cinsel tacize uğruyorlar, kamyonunu havaya uçuruyor, soygun yapıyorlar ve en son sahnede üstü açık Thunderbird‘lerinde el ele bir tepeden uçuyorlardı. Düşüyorlar mı, sonları ne oluyor bilmiyoruz. Filmin karesi donuyor ve gerisi hayal gücümüze kalıyor. Thelma ve Louise arasındaki  ilişkinin ne olduğu tam olarak açıklanmıyor, Louise’in neden Teksas’a gitmek istemediği gibi. Ama hepsi üzerine aşağı yukarı tahminler yürütülebilecek  veriler mevcut. Bildiğimiz, son sahnedeki el ele ölüme gitme sahnesinden anladığımız şu: Aralarındaki ilişki dostluktan öte  bir  yakınlaşmaya  işaret ediyor.       Kadın       dayanışmasını       sınırlarını       aşan       bir      yakınlık…

“Zaten bütün olayda bir farkında olmama hali baskın.”

Onları kurulu düzenlerini bırakıp kısa süre içinde birbirleriyle olmaya iten, yola çıkartan, kaçıran, öldürten de bu ilk bakışta Aşkın adrenalini. Belirleyici olan cinsellik değil çünkü. Bir bilinçaltı motivasyonu söz konusu burada: Sığınma, kardeşlik, ortaklık vs. Farklı adlar konabilir ama hepsinin kökeninde Aşktan başka ortak payda bulmak güç. Başka yerde eksik bırakılmış, tatmin edilmemiş, yarım kalan bir orgazmın, belki de aralarında yeşermeyen, yeşermesinden korktukları “Yasak Elma”.

Thelma ve Louise, ‘Katil Doğanlar‘ın Mickey ve Mallorie’si gibi güçlerini, var olma sebeplerini ‘tutku’dan alan iki karakter. Capote‘nin ‘Soğukkanlılıkla’ romanlaştırdığı katilleri gibi iki erkek ama asla amaçsız, hedefsiz bir cinayet olamaz. İyi kötü, yeterli ya da yetersiz, farkında olunan ya da  olunmayan, insanın her adımının bir amacı, sebebi vardır çünkü. Sonuç hiçbir zaman o  kadar kolay değil, cinayet hiçbir zaman sanıldığı kadar basit değil ve her zamanki gibi çok sapmalı, çok kafa karıştırıcı, fazlasıyla derin bir mesele. Takip ettiğimiz bir aşk romanıdır aynı zamanda.

Capote gibi başka sesleri başka odalarda ararken bir bakıyoruz ki gerçeğin soğukkanlılığı kapılarını aralıyor bizim için ve şu cümleler dökülüyor ağzından… Şimdi kendimi sahnenin tam ortasına yerleştiriyor ve katı, bireysel bir tutumla sıradan insanlarla yapılmış basmakalıp konuşmaları yeniden inşa ediyordum…

Bu filmde bize gösteriyor ki hiçbir canlı sadece kendi kalıplarının içinde var olmaz bazen kendini güçsüz ya da sıkıştırılmış hissederse büründüğü yeni yaradılışıyla eskisine zıt bir karaktere bürünebilir… Yol teması ise onun yeni karakterine sunulan yeni yaşamdır ve yaptığı her davranışıyla yaşamına bir adım daha bağlanır yolun sonuna geldiğinde artık geri dönüş yoktur sadece bir son vardır…

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2009

Bunu paylaş: