Bayramda Çalışırız Bayramlar İçin – Talip Apaydın

Bayramda Çalışırız Bayramlar İçin* 

Kurban Bayramı tam kışın ortasına rastlıyordu. O günler bir soğuktu, bir soğuktu… Kar, fırtına, tipi… Eskişehir ovalarında papaz harmanı savruluyordu. Göz gözü görmüyordu dışarılarda. Sular donmuştu hep. Seydi Suyu iri buz parçaları akıtıyordu. Santral kanalı kapandığından, elektriklerimiz kaç gündür doğru dürüst yanmıyordu. Akşam seminerlerinde kitap okuyamıyorduk, ders çalışamıyorduk. Lambalar ikide bir usulca sönüveriyordu. Dersliklerde pelerinlerimizle oturuyorduk da, gene ısınamıyorduk. Musluklarımızdan su akmıyordu. Ellerimizi yüzlerimizi yıkamak için dere kenarına gidiyorduk. İçme suyumuz yoktu.

Üç gün bayram izni vardı, ama bu soğukta nereye gidecektik? Köyü yakın olanlar gitti ancak.

Bayram sabahı kampana çaldı. Dışarıda toplanılacak dediler. Başımızı gözümüzü sararak, büzülerek çıktık. Müdürümüz Rauf İnan merdivende bizi bekliyordu. Üstünde palto bile yoktu. Ellerini arkasına bağlamıştı. Boz urbaları içinde, yağız çehresiyle bir heykel gibi idi. Yere atlayacaktı sanki. Savrulan karlardan gözlerini kırpıştırıyordu. O halini gölünce usulca pelerinimizin yakalarını indirdik. Ellerimizi cebimizden çıkardık.

-Arkadaşlar, diye başladı. Bir canlıydı sesi, bir heybetliydi. Önce yılgınlık psikolojisinin zararlarını anlattı. Korkan insanın muhakkak yenileceğini ve korktuğuna uğrayacağını söyledi. Bu hava soğuk, fakat siz isterseniz üşümezsiniz, dedi. Olduğumuz yerde birkaç kere sıçramamızı ve kuvvetli bir şekilde tepinmemizi istedi. Dediğini yaptık. Birden ısınmıştık sanki. Hoşumuza gitmişti.

-Bugün bayram, dedi. Şimdi birbirimizi tebrik edeceğiz. Sonra yapacağımız iki iş var; Ya içeri girip tekrar sıralara büzülmek, mıymıntı mıymıntı oturmak, bu üç günü böyle faydasız, hatta zararlı geçirmek, can sıkıntısından patlamak. Boşuna içlenmek. Üstelik üşümek. Yahut da, kazmayı küreği alıp, yurdunu düşmandan kurtarmaya koşan bir asker heyecanı ile santral kanalını temizlemeye gitmek. Emin olun, gidenler kalanlar kadar üşümeyecektir. Çünkü inanarak çalışan insan ne soğukta üşür, ne sıcakta yanar. O yücelten, dirilten, kuvvetli kılan bir heyecan içinde her türlü güçlüğün üstüne çıkmıştır… Onu hiçbir kuvvet yolundan alıkoyamaz. Yeter ki bir insan yaptığı işin gereğine inansın. Bakın size bu savaşta geçen bir olayı anlatayım. Görün inanmış insanın gücü neymiş… Biliyorsunuz Alman birlikleri Norveç’i istila ettiler. Fakat Almanlar hiçbir yerde Norveç’teki kadar kuvvetli karşı hareket görmediler. Çünkü Norveçliler yurtlarını seven insanlar. Hürriyetleri uğruna canlarını esirgemezler.

Ve sıfırın altında kırk derece soğukta iki Norveçli askerin akıl almaz kahramanlığını anlattı.

-Onlara bunu yaptıran güç yurtseverlikti. Aldıkları göreve bağlılıktı. Bir memleket işte böyle insanlar sayesinde kurtulur ve böyle insanların omzunda yükselir, diye

-Ben şimdi kazmamı küreğimi alıp kanala gidiyorum, dedi. Çünkü kanal açılınca elektriklerimiz yanacak. Elektrik yanınca okulun işlerini yoluna girecek. Kitap okuyabileceksiniz, ders çalışabileceksiniz. Sularınız akacak, yıkanabileceksiniz. Şimdi şunu söylüyorum, bizim asıl bayramımız, yurdumuz bu gerilikten, bu karanlıktan kurtulduğu gün başlayacaktır. Şimdilik bize düşen milletçe çalışmak, çok çalışmaktır. Parolamız şu olmalıdır: Bayramlarda çalışırız bayramlar için! Ben gidiyorum. Gelmek isteyenler

Heyecanlanmıştık. Üşümemiz geçmişti.

-Hepimiz geleceğiz, diye bağrıştık.

-Bayramda çalışırız bayramlar için!

-Bayramda çalışırız, Bayramlar için!..

Altı yüz kişi böyle bağırdık.

Sonra da kazma kürekleri koyduğumuz işliğe doğru bir koşuşma başladı. İnsanların böyle canlanması, bir amaca doğru saldırması belki sadece savaşlarda görülür.

Santral havuzundan başlayarak onar metre arayla su kanalına dizildik. Çıplak Hamidiye Ovası ayaz. Kırık Kız Dağı’ndan doğru zehir gibi bir rüzgâr esiyor. Pelerinlerimizin etekleri uçuşuyor. Kazmayı vurdukça yüzlerimize buz parçaları fırlıyor. Bazı yerlerde kar her yeri doldurmuş, kanal dümdüz olmuş. Nereyi kazacağız belli değil. Müdürümüz, öğretmenlerimiz başımızda dört dönüyorlar. Bir o yana koşuyorlar, bir bu yana. Öyle çalışıyoruz ki, boyunlarımızdan buğu çıkıyor. Bazen adam boyunda buz parçalarını elleyip çıkarıyoruz kıyıya. Kimisi bağırıyor, kimisi kazmalarla tempo tutuyor. Bu gürültü gidiyor kanal boyunca. Yeşilyurt köylüleri evlerinin önüne çıkmış, bize bakıyorlar. Böyle çalışmamıza alışkınlar ama bayram günü, bu soğukta nasıl donmadığımıza şaşırıyorlar. Yeşilyurtlu arkadaşımız Azmi- köyü yakın olduğu için izinli ya- bize evlerden bazlama ekmek taşıyor. Köylü ekmeğini özlemişiz, aramızda kapışıyoruz.

Yukarılardan, aşağılardan ikide bir sesler yükseliyor:

– Bayramda çalışırız, bayramlar için! Arkasından marşımız:

“Sürer eker biçeriz güvenip ötesine Milletin her kazancı milletin kesesine Toplandık baş çiftçinin Atatürk’ün sesine Toprakla savaş için ziraat cephesine

Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.”

Koca ova çınlıyor. Taa uzaktan Hamidiye’nin, Mesudiye’nin köpekleri ürüyorlar. Bu kış günü böyle seslere anlam vermiyorlar herhalde. Ayaz ovanın ıssızlığı yırtılıyor.

Ogün kanalın yarı yerini açtık. Bir buçuk metre derinliğinde uzun, derin bir çukur karları yara yara gitti. Ertesi gün taa bende kadar tamamladık. Sonra merasimle suyu saldık. Nazlı bir gelin getirir gibi önünden ardında yürüyerek türküler, marşlar söyleyerek getirdik ve geç zamandı, santral havuzuna döndük, sonra bir baktık, okulumuzun balkonuna çakılı “Ç.K. E.” yandı (Çifteler Köy Enstitüsü). O zamanki sevincimi nasıl anlatmalı? Üşümüş ellerimiz alkıştan ısındı. “Yaşa, var ol!” Seslerimiz ufukları kapattı. Dünyanın en içten gelen, en çoşkun bayramı oldu belki. Hiç unutmam bir arkadaşımız kendi ellerini öpüyordu. “Aferin ulan eller,” diyordu, “bu elektriğin yanmasında senin de hissen var, yaşasın.” Sevinçten gözlerimiz yaşarmıştı.

Müdürümüz bir tümseğe çıktı. Birkaç kelimeyle başarımızı tebrik etti. Her nokta koyuşta “Sağ ool!” diye bağrışıyorduk.

-Şimdi, dedi, depomuza su dolacak; banyoyu yakacağız. Yıkanın ve çalışıp başarmış insanların huzuru içinde uyuyun. İşte gördünüz, inanarak çalışan yapar! Amacına ulaşır! Bu heyecanla çalışmaya devam edersek, biz Türkiye’yi de yükseltebiliriz!

-Yükselteceğiz, diye bağırdık.

-Bayramda çalışırız, bayramlar için!

-Bayramda çalışırız, bayramlar!..

İçeri girdik, musluklardan şarıl şarıl sular akıyordu. Birbirimizi tebrik  ediyorduk. Unutulmaz bir bayramdı.

*https://issuu.com/azizm/docs/ederginisan2009

Bunu paylaş: