Görebildiğin Kadar Mavi: Mehmet Başaran*
Sürebildiğin kadar toprak Sarabildiğin kadar kadın Bu dünya
Güvenebildiğin kadar dost Düşünebildiğin kadar güzel Yaşabildiğin kadar
D ü n y a
Mehmet Başaran, Türkiye’nin Köy Enstitüleriyle kazandığı en değerli isimlerindendir. 1926-Kırklareli (Lüleburgaz-Ceylanköy) doğumlu olan şair, eğitimci, yazar Başaran, Kepirtepe ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nü bitirmiştir. Uzun seneler öğretmenlik yapmış ve Türkiye Öğretmenler Sendikası’nın kuruluş aşamasında çalışmıştır. Direnişi, umudu ve toplumcu düşünceleri konu alan şiirleriyle Adam Sanat, Gösteri, Kıyı, Varlık, Yansıma, Yazko Edebiyat, Yeditepe, Yeni Biçem, Yeni Ufuklar, Yücel gibi dergilerde yer buldu.
YAPITLARI ŞİİR
Ahlat Ağacı (1953-1976)
Karşılama (1958)
Nisan Hatırası (1960)
Kocakent (1963-1981)
Pıtraklı Mehmet (1969-1994)
Gök Ekin (1975)
Meşe Seli (1982-1983) Günler Tuz Rengi (1986)
Sis Dağının Başında Borana Bak Borana (1990-2000) Koca Bir Troya Dünya (1997)
Pir Sultan Ölür Dirilir (2002)
ANLATI
Çarığımı Yitirdiğim Tarla (1955)
Aç Harmanı (1962)[Çarığımı Yitirdiğim Tarla’yla, 1973] Zeytin Ülkesi (1964)
Yüreğin Sesi Zeytin Ülkesi (1983, 1993, 1999)
Sürgünler (1970)
Öğretmeni Acıya Sürgün (Genişletilmiş Baskı, 1998) Elif Diye Bir Türkü (1976)
Mehmetçik Memet (1979, 1990)
Dilsiz Oyunu (1983)
Yasaklı (1987, 2003)
Hoşça kal Dünya (Hazırlayan: Mehmet Başaran, 1990) Giz Kokan Suskunluk (1991)
Kalın Mavi Bir Ses (Seçme Öyküler, 1992) Eylülün Kızgın Soluğu (1996)
Kuşatılan Yaşam (2006)
Günaydın Aşk (2006)
Trakya Rüzgârı (2007)
EĞİTİM ÜSTÜNE
Tonguç Yolu (1974-1999) Özgürleşme Eylemi Köy Enstitüleri (1990-1999)
Devrimci Eğitim Köy Enstitüleri (1999) Sabahattin Eyuboğlu ve Köy Enstitüleri (1990) Eğitim Emekçisi Ferit Oğuz Bayır (2002)
DİL ÜZERİNE
Dilim Dilim Ana Dilim (2001)
ÇOCUK KİTAPLARI
Kuş Dili (1968)
Akça Kız (1970)
Aç Kapıyı Bezirgân Başı (1974)
Evvel Evvelken Deve Tellalken (1974) Boyalı Irmak (1979)
Yağmur Gelini (1975, masal-şiir) Armutlu Tarla (1979, masal-şiir) Söğütler Ses Verince (1981,masal-şiir) Çiçeklerin Dili (1992, öykü)
Güneşin Türküsü (1992)
ÖDÜLLERİ
1970 TRT Edebiyat Ödülleri Öykü Başarı Ödülü (Elif Diye Bir Türkü) 1973 Sabahattin Ali Öykü İkincilik Ödülü (Ayrılanmak)
1979 Orhan Kemal Roman Ödülü (Mehmetçik Memet) 1993 Sabahattin Ali Kültür Günleri Onur Ödülü
1996 Rıfat Ilgaz Onur Ödülü
1997 Edebiyatçılar Derneği Onur Ödülü 1998 Truva Kültür Sanat Edebiyat Ödülü
ŞİİRLERİ
SORGUCULAR
“Onların ilkesi emektir. Önlerinde ise emeğe göre düzenlenmemiş,
çoğu kez emeği sömürerek rahata kavuşmuş, Ortaçağ artığı bir düzen yatıp duruyor…”
Ceyhun Atuf Kansu
Bir yanım Tanrılar otağı Kazdağı Bir yanım
Kurtuluşçulara arka veren Madralar Kuşanıp çifte fişeklikleri Şurdan yürümüş Ayvalık’a
Gömeç’li Edremit’li Kuvayı Milliyeciler
Amerikan süttozu dağıtılıyor Cumhuriyet, Gazi, Ali Çetinkaya okullarında
Ne kadar uzak şimdi o günler
Ovada üç milyon zeytin ağacı Vurmuş gövdelerine damgasını
Sabit Bey Eminzade Karagözoğlu Ve onbinlerce tayfanın
Düşleri zeytin acısı Nerde yoksul evlere
Muştular götürecek güvercin Hâlâ söylenceler renginde Suları Kazdağı’nın Yamaçlarda Türkmen köyleri
Bir gün Narlı bir gün Şapçı Bir gün Kocadağ bir gün Biller
Uykusuz gözler gibi Issızlığı öğretmen odalarının
Dolaşır durur Gezici Başöğretmen Dolaşır durur yanında
İmrallı Adamı Ökkeş, İnegöllü Remzi Lo lo looo
Görünmez dikenleriyle Pirenlik kırı
Günaydın zeytin ülkesi Çamlarının dibinde Homeros’un İlyada’yı yazdığı yerler
Nasıl bir saldırıda Yarım kaldı okullar
Sızlayan ne kesik bir kol gibi Hektor’u sürüklüyor şimdi Tahta At’tan çıkanlar
El sallıyor Havran’dan Koca Seyit Görse şaşardı Homeros bile Dudakları uçuklardı Aşil’in Öyle işler gördü Çanakkale’de Zeytinyağı fabrikasında hamal
O’ydu Kurtuluşçular’la En önde İzmir’e giren
Ne kadar uzak şimdi o günler
Köylerde Enstitülü
20.000 öğretmen Kuşatılmış Troya
Sanki her biri
Yangından yıkımdan çıkmış
20.000 ana Kök salmış toprağa
20.000 yediveren gülü
Dayan Koca Seyit dayan Zeytinler narlar dikmiş Yayaköy’de Refik Cevahir Bunlar açacak diyor
Pençe atsa da göğsümüze Zeus’un korkunç kartalı Kulak ver Madralara
Bu günler geçecek diyor
Gül parmaklı şafak dağlara değdiğinde Geline döndüğünde, “Bol pınarlı İda” Salınıp Körfez’e indiğinde Sarıkız Çocukların dilinde
Çağla tadı kazandığında sözcükler Tahta At’tan çıkar gibi geldiler Çok giyilmiş ayakkabıların Tabanlarına benziyordu yüzleri Evime ülkeme doluştular
“Emir kuluyuz” diyordu biri Soruyordu üç Bakanlık Müfettişi:
“Manifesto okutuluyor muydu Enstitülerde Belletiliyor muydu Nazım’ın şiirleri
Sık sık gelir miydi Hasanoğlan’a Sabahattin Ali?
Toplayıp açık hava tiyatrosuna Tonguç size neler demişti?…”
Kimliğim mi? Türkiye dedim Doğumum mu? 17 Nisan
Sorun beni Bedreddin’den Yunus’tan Karacaoğlan emmimdir
Dedem Pir Sultan Yolum Tonguç’un yolu
Sorgucular heyy sorgucular Bilir misiniz Koca Seyit’i Sırtında 210 okkalık mermi Neyi savunmuştu Çanakkale’de Sorun beni Seyit’ten
Sorgucular heyy sorgucular Durdurabildi mi dünyayı Engizisyon yargıçları
Neyi aydınlatır bilir misiniz Yakılan yasaklanan kitaplar
Sorgucular heyy sorgucular Okuyun Fontamara’yı Sırça Köşkü Küfr ile dünya durur
Zulm ile durmaz demiş risalesinde Sorun beni Koçu bey’den
YORULMAZ İŞÇİLERİYİZ AŞKIN
Bütün gün kırlara bakmışım Başaklarla kımıldanan
O bitek yalnızlığa Burnumda gökyüzünün ince kokusu
Bütün gün sana bakmışım Derin mırıltılarla ırmağa karışan
Çakıntılı gövdene senin
Uzanmışım terli toprağa Yanına gözlerinin
Çıplak gecelere dokunuyorum
Yazın ve düşlerin sıcak kıvrımlarına Denizi başlatıyor dudaklarının tuzu Yüreğim konuşuyor şavkından Ellerim böğürtlen moru
Yorulmaz işçileriyiz aşkın Soluk soluğa ıslak taylar Ürkek sokulmaların…
Ormanları uyandırıyor kanımın gürültüsü Başdöndürücü yerlerindeyim dağın Kollarımdan akan ırmak,
Sonsuza tamamlanıyorum
CAN YOLDAŞI
Sen hürriyetin türkülerin kızı Sen sıcaklığı kanımın
Şu koskoca dünya üzerinde Yoldaşı kimsesiz canımın
İşte gözgöze geldik bu akşam İnandım aşılırmış Kaf dağları da Kollarında bakir toprak lezzeti Yanıyorsun bir damla ter kadar güzel
Sarışın tarlaları mı kucaklamışım ben Ne bu çiçek kokusu ekin kokusu Deli bir rüzgâr geçiyor gönlümden Yıldızlar ışıyor gözlerin gibi
Böyle konuştukça avucun sıcak sıcak Karşımda ıslak dudaklar titrer Başım üstünde yeni doğmuş ay Altın tınazlar gibi savrulur içim
‘DENİZ’ DEDİK ÖPÜP BAŞIMIZA KODUK TUZU EKMEĞİ
İlk günlerindeki gibi Troya’nın Usulca dokundu mor yamaçlarına Gül parmaklı şafak İda’nın
Işıdı sonyaz’ın gergin karnı
Kuytularda ince bir rüzgar Okşadı küçük mavi çiçeklerini sevdanın
Sürüp gidiyordu yaşamın gelgiti
Sürüp gidiyordu doğumlar ölümler Ardından ölümcül sancıların Sese dönüştü titreyen çiyler Baktım gözlerin söylence rengi
Neydi o yumuk avuçlarında Bir giz gibi sımsıkı tuttuğun şey Görünce dünyamızı neden ağladın Söğütler yaprak döktü sular ürperdi
İlk günlerindeki gibi Troya’nın Hangi korkularla kim demiş
Bir kız doğunca dört duvar sızlar diye Sızlamadı genişledi duvarlar Tanelenen başakla geçmişten geleceğe Bakır taslarla içildi şerbetin
Itırlar defnelerle ilk çeyizin kondu sandığa Nişanlandın yaşama beşik kertmesi
Onarmış gibi duvarlarını kentin Dayanıklı olsun diye tüm acılara Tuzladık kaya tuzuyla bedenini Yuduk kırk bir çeşit ot katılmış sularla
Ve güllerin ve dikenlerin ve kırların acemisi Kesilmesin diye dar geçitlerde soluğun
En mavi sözcüklerle seslendik sana ‘Deniz’ dedik öpüp başımıza koduk tuzu ekmeği
KOCA BİR TROYA DÜNYA
Kaç kez kuşatıldı Troya Soldu ılgınlar acılaştı zeytin Karıştı toprağa hünerli eller Ne Helena ne Paris ne Aşil
Karanlık çukurlarda ak kemikler Yere basarken ürperiyor insan Kırmızı açıyor hâlâ
Suskun örende gelincikler
Güzlerin hüznü o yıkımdan
Çağ değişmiş silahlar da Sürüp gidiyor hâlâ kuşatma Bu kez daha çılgın saldırgan
Hey dağlar yaralı Rumeli dağları Bosna direniyor düştü Srebrenika Bebesini emzirirken vurulmuş gelin Yollara dökülen göçmenlerin Gözleri yanmış yıkılmış kentler
Daha ne kadar sürecek talan
Kazılırken böğründe toplu gömütler Senin ellerin mi bunlar Avrupa Çırpınırken her çalıda bir yürek Senin gözlerin mi bunlar
Nasıl bakacaksın yüzüne tarihin Ah dünya koca bir Troya
Yaşamı savunan Hektor’u sürüklüyor Her yanda kanlı araba
Ne zaman insan olacak insan
BİR AFŞAR BOZLAĞIYIM UZUNYAYLA’DAN
Birşeyler koparılıyor göğsümden Hoyrat pençelerle
İğne deliğinden geçiyorum acıların Dağılıp toparlanıyorum yeniden Beni yalnız komayan bozkırda Uzak düşler uzak düşler Yüreğimden mi tütüyor
Sancının gökkuşağı
Bir yanım akıp gidiyor sularla Taşlarla ışıyor bir yanım Ben ağrıyım ben acıyım
Kapanmış bir okul kadar ıssız
Öğretmen Hatun Birsen Gözlerim ellerim soluğum Değişen filmler solgun raporlar Çukurlu ay yüzü dersi
Akciğer röntgenlerim
Bir Afşar bozlağıyım Uzunyayla’dan Uçan kuşlar uçan kuşlar
Onarabilir mi yaramı İpildeşen yıldızlar
Ben umudum ben özlemim
Tümörüm, onmazım zehirli çiçek Canevimi dağlayan mavi ısırgan Neyi sızlıyorum bu sancılarla
Bu mor ağrılarla yaşadığım ne Gittikçe daralıyor soluğum Bana mı sesleniyor Yitiklerimin diliyle toprak
Patlayan tohumlar patlayan tohumlar Duyuyor musunuz kırılıyor kabuğum Ben de yeşereceğim sizinle
Ben sevgiyim ben, yaşamım