Eisenstein ve Hollywood Arasındaki “Taç” Farkı*
Yalnızca Sovyet sinemasının değil dünya sinemasının efsane yönetmeni Sergei Eisenstein’ın büyüklüğünü ve önemini uzun makaleler hatta tezler üzerinden anlatmak mümkün. Bu yazıda ise büyük ustanın sinema sanatındaki yetkinliğini tek bir filminden tek bir planla aktarılacak. Başta Hollywood olmak üzere günümüz sinemasının büyük gişe yapımlarının Eisenstein’in sanatı karşısında nasıl yalın kaldığını belirtmek için yönetmenin eğretileme tekniğini kullandığı ünlü filmi, 1944 yapımı “Korkunç Ivan”ın açılışındaki taç takma törenine eğilelim hep birlikte.
Törende mekân olarak seçtiği kilise içinde bulunan kalabalıkla adeta iç içe girmiştir. Sanki yer yer kilisenin resimleri ve motifleri kalabalık, kalabalıktakiler de mekânın ayrıntılarına dönüşmüşlerdir. Tiyatro sahnesini de andıran bu sahnelerde her şey Ortodoks kilisesinin ruhani kutsallığının bir parçası haline gelmiştir. Dini resimler, rahip ve Ivan’ın takacağı taçta bulunan haç(kilisenin tepesindeki haç motifi tacın aynısı) ve kalabalığın yarattığı atmosfer bu kutsal ruhani havayı daha da etkili kılmaktadır. Rahibin giysileri, ikili üçlü konuşan karakterler ve diğer her türlü takılar, yüzükler dekorla tümüyle iç içedir. Örneğin konuşan gruplardan birinde kostüm olarak geniş yakalı kıyafetler görülür. Bu sırada arkada kilise duvarında benzer kıyafetlere sahip çizimler vardır. Kısacası yönetmen olayın büyüklüğünü, yüceliğini, kutsallığını seyirciye aktarabilmek için başta mekân olmak üzere kalabalığı, kostümü hatta oyunculuğu da kullanmıştır. Oyuncular ise genelde sadece gözleriyle oynamaktadırlar. Bazıları bakışlarıyla Ivan’ı küçük görmekteyken bazıları da hayranlık dolu bakışlarla yerlerini almışlardır. Bu sırada Ivan taç takılması için geldiğinde yüzünü görmemekteyiz ve adeta zorla oraya getirilmiş zayıf bir karakter izlenimi vermektedir. Zaten Ivan hakkında kalabalığın içinde bazı gruplarda olumsuz konuşmalar olmaktadır. Ivan’ın çar olmaması gerektiğini düşünenler, Rusya’yı birleştiremeyeceğini düşünenler ve diğer ülkeler tarafından tanınmayacağını düşünenler vardır. Ivan tacı taktıktan sonra rahibin ilahisiyle ve çar hakkında yapılan etkileyici konuşmayla ve son olarak başından aşağıya dökülen altınlarla adeta bir anda güce kavuşur ve çok sert bir konuşma yapar. Hakkında eleştiri yapanlara meydan okuyan bir konuşmadır. Burada Ivan sırasıyla unvanı, kutsal gücü, halkın desteğini ve parayı almıştır. Tüm bunların verdiği güçle otoritesini daha ilk konuşmasında kalabalığa ve seyirciye hissettirmiştir. Bu da Eisenstein’ın dehasıdır.
Hollywood filmlerinde ise benzer taç takma törenleri mevcuttur. Örneğin Peter Jackson’ın Oscar Ödüllü “Yüzüklerin Efendisi” üçlemesinin 2003 yılında çektiği “Kralın Dönüşü” bölümünde filmin sonlarında kral olacak Aragorn’un taç takma sahnesi vardır. Orada da tacı “Korkunç Ivan”da olduğu gibi ruhani bir kişilik olan Gandalf vermektedir. Ortodoks kilisesi nasıl Rusya’da en üstün ruhani güç ise “Yüzüklerin Efendisi”nin Orta Dünyası’nda Gandalf yani ak büyücü de en üstün güçtür ve tacı o vermektedir. Ayrıca bir başka benzerlik Aragorn’un tacı taktığı yerdeki duvar ve ahşap oymalar tıpkı “Korkunç Ivan”daki gibi kalabalığı betimleyen, destekleyen motiflerle doludur. Fakat filmin ismi “Kralın Dönüşü” olmasına ve bu kralın yüz yıllardır beklenmesine rağmen taç takma töreni son derece yüzeysel ve kısadır. Adeta filmin içinde küçük bir detaydır. Bir başka örnek ise Ridley Scott’ın 2005 yapımı filmi “Cennetin Krallığı”dır. Bu filmde de Kudüs’ün yeni kralının taç takma töreni vardır. Sahne çok sıradan bir mekânda gelişir ve film tümüyle haçlı seferleri ve din olgusunu taşımasına rağmen tacı takan kraliçedir. Diğer örnekte olduğu gibi bu örnekte de taç takma sahnesi görkemden çok uzaktır.
Teknolojinin son derece ilerlemiş olduğu günümüzde dev bütçeli yapımların “taç farkı”nda dahi görüldüğü gibi 1944 yılında siyasi baskılar altında düşük bir teknolojiyle çekilen “Korkunç Ivan”nın inceliğine, sanatsal dokunuşuna sahip olmamaları Eisenstein’in ustalığının altını çizmenin ötesinde sinemanın “yedinci sanat”tan çıkıp “en büyük kitlesel eğlence”ye dönüştüğünün bir kanıtı olarak da görülebilir. Sinemanın doğası gereği eğlence amaçlı olduğu düşünülebilir ancak bu inanç doğuştan gelmemektedir. Sinema ortaya çıktığında kuşkusuz eğlenceden çok daha fazlasını amaçlamaktaydı. Günümüzde ise bu amaçtan belki de en uzak olunan noktadayız. Eğer sinemayı halen ilerici bir sanat olarak görüyor ve gelecekte de görmek istiyorsak bu sanata yürekten bağlı emekçiler, sanatçılar, kuramcılar ve izleyiciler olarak mevcut koşullara müdahale etmekten başka çaremiz yok.