İzne Çıkan Ölüler – Adnan Binyazar

İzne Çıkan Ölüler* 

Rutkay Aziz, yönetmen Zeki Ökten’in tabutu başında “Biz, yaşamda izne çıkmış ölüleriz” diyor. Hüzünlendirici, yürek sarsıcı bir söz…

Dün söyleştiği dostunun ertesi gün yokluğunu yaşayan, dengesi bozuk ölüm- dirim sarkacı gibi nerde duracağını bilmez, bir o yana bir bu yana gider gelir.

Sarkacın ölüm ucunda söylenen bu söz içime işledi, dirim ucunda da ben katılıp kaldım. Derinlere dalarak, Dede Korkut’un, eski yiğitlerin yaşadığı erdemli olayları anlattıktan sonra vardığı şu ağıtsı soruyu gün boyu ilimden düşürmedim: “Hani, dediğim o bey erenler?..”

Rutkay Aziz’in sözü beni “Ölümün Gölgesi Yok” adlı romanımı yazdığım günlere götürdü. Böyle bir ada ulaşıncaya değin belleğimden ne sarsıcı sözler gelip geçmişti… Sonunda, romanın adını oluşturan sözcükleri Shakespeare’in Macbeth’inde bulmuştum: “Hayat dediğin ne ki: Yürüyen bir gölge, zavallı bir kukla sahnede. Bir saat boy gösterip gidecek…

Ölümde; mantığın yerini duygu alır; mantık, “ölünün gölgesi” kavramını kabul ediyor da, “ölümün gölgesi”ne gelince duraksıyordu. “Ölü”, somuttur, “ölüm” soyut. Somutun boyutu vardır; soyut boyutsuzluktur. Boyutu olmayanın gölgesi olur muydu? Olurdu; eğer ona “yokluk” eklenirse…

Ardından sorular: “Zavallı kukla”nın sahneden çekilmesi hayatın bitişi midir başlangıcı mı?

Yılın son günlerinde yönetmen Zeki Ökten’le oyuncu Ali Taygun sahneden çekildi. İkisi de, yaşam denen perdenin arkasında rolünün başlamasını bekleyip, “zavallı kukla”lığını gösterdikten sonra yıldız gibi kayan oyuncular gibi, “ölüm izni”ne çıktı…

 “Yaşamda izne çıkan ölü” imgesinde gölgesizliği ararken, soyutluğun, yaratıcılığın önünü açtığını düşündüm. Soyut imgeler yaratmamış olsaydı, “Gözlerim örtük fakat yüzümle görüyorum” diye bir dize düşürebilir miydi ozan Dağlarca?..

Soyutluğun derinliklerine inmek isteyen, Hamlet’ten Othello’ya, Romeo ve Juliet’e, Atinalı Timon’a, Fırtına’ya, Kral Lear’e, Macbeth’e Shakespeare okuyup, sözün uç yollarına düşmeli; yoksa ne yapsa, yaşamın soyutlamalarla “anlam” bulduğunun sırrına eremez!

Oyuncular, Shakerpeare’in çocuklarıdır, çünkü onları Hamlet’te en iyi, Shakespeare tanımlamıştır: “Çağımızın özeti, kısacık tarihidir onlar.

Gençlik yıllarımda, ruhsal roller alan oyuncuların, bir süre sonra akıl hastanesine düştükleri anlatılırdı. O hazin öyküleri dinlerken, sahnede bir zamanlar kralları, kraliçeleri canlandıran oyuncuların hastane köşelerindeki hallerini düşünür ağlardım.

Sanatçılar, izne çıkmış ölüler midir, ölümde dirimi yaşayanlar mıdır? Onlar, içlerinin ruh uçuşmalarıyla bir tükenişi yaşarken, yaşadığı dönemin dirilerini ölümün elinden kurtarır. Zamanlarının nice kişisinin, Raffaello, Beethoven, Dostoyevski gibi dehaların yaratıcılıklarında var oldukları bunu gösterir.

Yaşamı yorumlayıp kendi yolunu bulacak güçteyse, ölümde dirimi, dirimde ölümü görür sanatçı. Zeki Ökten’in Rutkay Aziz’e giderayak duyumsattığı budur: Yaşamda ölüm iznine çıkmak

Bir de yaşadıklarının sanan diri ölüleri düşünün; acaba, o diriler mezarlığı kuklalarından hangisi, ölümde dirimi yaşayacak, ardından böyle sözler ettirecek denli erdem sahibidir?..

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2010

Bunu paylaş: