Respiro / Nefes Alıyorum*
Emanuele Crialese, 1965 Roma doğumlu olmasına rağmen Sicilyalı köklerine filmlerinde sahip çıkan bir yönetmen. 1991 yılında Amerika’da film okuluna sinema eğitimi için geçen yönetmen birkaç kısa ve orta metraj çalışmanın sonunda ilk uzun metrajı olan “Once We Were Strangers”ı da New York’ta 1997 yılında çekti. Tutkulu ve karizmatik bir Sicilyalının kaçak olarak Amerika’da yaşamasını ve etrafında şekillenen olayları anlatan bu film çeşitli festivallerden ödüllerle döndü. Sonrasında ülkesine ve elbette köklerine dönüş yapan yönetmen tümüyle Sicilya’da çekilen ve öyküsü de orada geçen filmi “Respiro”yu çekti. 2002 Cannes film festivalinde çeşitli ödüllerle dönen film, Emanuele Crialese’nin de izleyiciler ve eleştirmenlerce tanınmasını sağladı. Yönetmenin şimdilik son filmi olan 2006 yapımı “Nuovomondo” ise yirminci yüzyılın başında Sicilya’yı ve Sicilya’nın yoksullarını işlemektedir. O dönem yoğun yaşanan Amerika’ya göçü ele alan yönetmen bu filmiyle de çeşitli festivallerden ödüllerle döndü.
Yönetmenin halen en iyi filmi olarak gösterilen “Respiro” Akdeniz sineması olarak adlandırabileceğimiz alt türün tipik örneklerinden biri. Ancak idealizme kaçmadan gerçekçi kalan dokusuyla örneğin bir başka İtalyan yapımı Akdeniz filmi olan ve daha karikatürize edilmiş tiplere ve genel atmosfere sahip “Mediterreano”dan ayrılmaktadır. “Mediterrnaneo” ne kadar mutlu ve ferahlatıcı bir Akdeniz sunuyorsa “Respiro” o denli sıkıştırıcı, boğucu ve pek hissedilmeyen Akdeniz’e özgü muhafazakârlığı hissettiren bir filmdir. Sicilya’da yüzyıllardır değişmeyen, kendi içine kapalı bir toplum yaşam sürmektedir. Bu kemikleşmiş yaşam biçimi değişikliğe izin vermemektedir. Balıkçı eşi ve üç çocuk annesi Grazia Akdeniz kültürünün vücut bulmuş hali gibidir. Rahat, şefkatli, hoşgörülü ve her şeyden öte özgür ruhlu olan bu kadın kurulu düzeni rahatsız etmektedir bu yaşam biçimiyle. İtalya’nın en tutucu bölgesinde yaşlılar ve onların izinden gidenler genç kadını bir tehdit olarak görürler ve akıl hastası olduğunu söyleyerek gitmesini isterler. Çocuklarının sevgisi ve desteğiyle Akdeniz’in kültürü tutuculuğa karşı “nefes almaya” çalışmaktadır adeta. Filmin Türkiye’de “Nefes Alıyorum” adıyla gösterime girmiş olması anlamlıdır.
Film Akdeniz’in kavurucu yaz sıcağını hissettiren çorak kayalıklarda, ağustos böceklerinin sesleri, tercih edilen sarı tonlar ve Akdeniz Sinemasının olmazsa olmazlarından çocuklarla başlıyor. Kuşlara tuzak kurdukları oyunları oynayan çocuklar düşman olarak gördükleri rakip çetenin çocukları gelince onlara saldırıp zaten yarı çıplak halde olmalarına aldırış etmeden şortlarını zorla çıkartarak onları “rezil” ederler. Filmin açılışının dışında da çocukların varlığı tüm filme hâkimdir. Birçok planda sokak aralarında oyun oynayan, yüzen, balık yakalayan, koşturan çocukları görürüz. Zaten filmin ana karakteri Grazia’nın üç çocuğu da filmde önemli karakterlerdendir. Respiro’da tipik Akdeniz kodları olan günün neredeyse tüm vaktinin geçirildiği avluya, tellere asılı çamaşırlara, makarna ve şaraba ve elbette deniz dışında giysilere, teknelere ve motorlara hâkim mavi renge sıklıkla rastlanılır.
Cinsellik filmde biraz bastırılmış bir tonda verilmesine rağmen fazlasıyla hissedilir. Grazia ve kocasının sevişme isteği tüm gizli tutma çalışmalarına rağmen “küçük” çocukları tarafından hemen anlaşılır. Çocukların akşam dolaşırken kızların peşine takılması ve onlara vücutlarını göstermek için ellerinden geleni yapmaları da cinselliğin keşfi konusunda sabırsızlığı hissettirir. İki erkek kardeşin büyük ablası yani Grazia’nın kızı da ilk ergenliği geçmiştir ve dolgun hatlarını gururla sergileyen giysilerle dolaşmaktadır etrafta. Kardeşlerinin rahatsız olmasına rağmen şehre yeni gelen polis memurunun ilgisini çekmek adına repertuarındaki tüm zenginliği kullanır adeta. Fakat filmde cinselliğin en çok hissedildiği yerler ensestliğin de izleyiciye aktarıldığı sahnelerdir. Daha filmin başlarında avluda yuvarlanarak, yer yer sevişircesine sert hareketlerde şakalaşanların hemen sonraki sahnelerde anne-oğul, abla-erkek kardeş olduğunu öğrendiğimizde biraz şaşırırız. Özellikle erkek çocuklarının annelerine olan sevgileri aşırı derecede sahiplenme, kıskanma ve hatta âşık olmaya kadar varmaktadır filmde. Grazia erkek çocuklarıyla sahile indiğinde külotları dışında çıplak olan çocukları gibi soyunarak suya girmek ister. Çocuklar bunu istemez bir gören olacak diye korkmanın ötesinde anneleriyle doğal bir şekilde yüzmenin gizli çekiciliğine kapılırlar. Yine büyük kardeşin annesinin ayak parmaklarına oje sürdüğü yatak sahnesi, O’nu tüm kasabadan saklaması ve sanki kaçırdığı kız misali yemek getirip, suyu taşıyıp onla ilgilenmesi ana-oğul sevgisinin ötesinde bir tutku gibidir. Kendisini bir türlü tekneyle gezdirmeyen balıkçı kocasına sinirlenen Grazia’nın Fransız yelkencilerle açılma isteğine ilk karşı gelenler yine çocuklar olmuştur. Annelerini ikna edemeyen çocuklar kendilerini tekneye atarak en azından o yabancı erkeklerin anneleriyle ilgilenmelerine izin vermemişlerdir.
Grazia’nın balıkçı eşi filmde tutuculuk ve taşradaki bağnazlıkla karısına olan sevgisi arasında sıkışan ve bocalayan bir figürdür. Annesinin adama baskınlığı filmde sıkça görülür. Karısının hareketlerini onaylamayan kasaba halkının sözcüsüdür annesi ve Grazia’yı Milano’ya akıl hastalıkları tedavisine göndermek için sürekli baskı yapar. Karısını saf bir sevgiyle seven koca tutuculuktan kurtulamaz film boyunca. Karısının sık sık denize girmesi, limana rüzgârda uçuşan elbiseleriyle uğraması ve arkadaşlarıyla erkek erkeğe muhabbet ederken sohbete karışıp şarap içmesi adamın bocalamasına ve gitgide istemediği halde yasakçı hale gelmesine sebebiyet verir. Zaten karı-kocanın anlaşamadığı durumlar işte bu kasabanın değişmeyen kanunlarıdır. Büyük oğlunun taşla gözünden yaraladığı çocuk ve babası bunun hesabını sormak için geldiğinde oğlunu hortumla dövmesi ve diğer çocuğa dövdürtmesi Grazia’yı rahatsız eder. Bir de bunun üstüne âşık olduğu oğlunu döven ve dövdürten babanın diğer baba- oğlu kahve içmeye davet etmesi O’nu tümden çıldırtır ve evi dağıtmaya başlar. Ancak iğneyle sakinleştirilebilir. Film boyunca kasabanın yaşlıları başta olmak üzere balık temizleyen kadınlar ve balık yakalayan erkekler tekdüze yaşamlarına, yazılı olmayan kanunlarına boyun eğmiş gibidirler.
Huzuru kaçıran her şeye karşı tepkileri kesindir. Respiro’da bu tepkinin sembolü olarak köpekleri görürüz. Filmin başlarında çocukların oyunları esnasında köpek sesleri duyarız ancak kendilerini göremeyiz çünkü bir yere kapatılmışlardır. Daha sonra Grazia’nın onlara yemek götürmek isteğiyle oğullarını alıp oraya gittiğinde hayvanların öldürülmek üzere oraya tıkıldıklarını öğreniriz bekçiden. Kasabanın huzurunu ama gürültüleriyle ama başka bir şeyle kaçırmış olan bu hayvanlar topluca bir yere tıkılmışlardır. Köpekleri fazlasıyla seven Grazia sokaktan alıştırdığı iki tanesini avlusunda yıkadığı sahne önemlidir. Herkesin hor gördüğü hayvanları Akdeniz’in en önemli mekânı olan avluya alıp temizlemektedir. Daha sonra kocası o köpeklerden birini götürdüğünde Grazia’nın yine öfke nöbetine kapıldığını görürüz. Açık görünümlü ancak duvarlarla örülü kasabada sıkışan Grazia kendi köpeğinin de alıkonmasıyla birlikte köpekleri kapalı tutuldukları yerden serbest bırakır, özgürleştirir. Ancak kasabalılar çatılara çıkarak tüm köpekleri kurşunlarlar. Köpeklere hoşgörüsü olmayan kasabanın artık Grazia’ya da hoşgörüsü yoktur ve onu da köpekler gibi uzak tutmak isterler, gitmesini arzularlar ve eşini buna ikna ederler. Kaçmayı başaran Grazia oğlunun yardımıyla bir mağarada saklanır ve kumsala bıraktığı elbisesini gören eşi ve kasabalılar bir anda onu “evliya”ya dönüştürürler. Bağnazlığın sonucunda inancın da ulaştığı boyutun taşlanması bağlamında Akdeniz sinemasının kodlarından bir diğeridir bu. Akdeniz sinemasında hayat veren ve hayat alan, kısacası doğumun ölümün gerçekleştiği deniz burada kasabalılar için ölümü çağrıştırır. Gerçek o olmasa da önce deli dedikleri ve hor gördükleri Grazia’nın deniz tarafından alınması O’nu evliyaya çevirir ve kasabalılar kumsalda şarap içerken eşi denize dalarak bir azize heykelini ağıt olarak bırakır. Filmin sonların inancın ulaştığı bir diğer boyut karşı çetenin mensubu çocukların kule yarışı için yaptıkları yığınların kasabalılar tarafından önce dilek ağacını andıran bir hal alması daha sonrada çok pagan inancını çağrıştıran bir biçimde ateşe verilmeleridir.
Deniz “Respiro”da hayat veren-alandan öte huzur veren kutsal su izlenimi taşır. Grazia’nın bunaldığı her anda ya da boş bulduğu her anda suya girmesi bunun bir örneğidir. Akdeniz’in birleştiriciliği filmin sonunda etkileyici bir planla verilmiştir. Ateşe verilen oyun kulelerinden sonra karısını sularda gören eş, O’na doğru yüzmeye başlar, ardından tüm kasaba kendini suya bırakır. Önce eşler buluşur, sonrasında tüm aile ve kasaba denizde bir araya gelir. Bu sahnede Akdeniz’de arınan, huzura kavuşan ve birleşen bireyler, aileler ve kasabanın kendisi vardır.