Gözlüklü Sami’ler Ülkesi*
Sanatçı ölür, izi kalır: Shakespeare–Hamlet… Victor Hugo–Jean Valjean…
Dostoyevski–Prens Mişkin… Turhan Selçuk–Abdülcanbaz…
Betimleme, sözle resim yapmaksa; karikatür, betimlemenin çizgisel olanıdır. Çizgi ise, anlatının en yalın biçimidir.
Karikatürü resmin şatafatından çizgi yalınlığına indirgeyen Turhan Selçuk’ta çizgi, karakter yaratımının beğeniler armonisidir, düşünce üretimidir, zekânın ironi silahıdır.
Ankara’nın yarı puslu göğünü delip 10 bin metre yükseklere tırmanan uçağımız bulutların üzerinden İstanbul’a yönelirken, belki o anda Turhan da inişe geçen bir uçağın içinde Ankara’ya iniyordu…
Hayat bu, göğün aynı katında, birimiz geldiği, birimiz gideceği yere doğru ilerlerken, uzaklarda kâğıttan oyuncaklar gibi görünen uçaklara dalmış, Turhan’ın dünyada bıraktığı yaratısal izdüşümü düşünüyorum.
***
Sanat, zaman denen belirsiz süreçte iz bırakmaksa, o soydan sanatçıların evrensel yurttaşlarından biri de Turhan Selçuk’tur.
Bu yargı, “sanatın evrensel yurttaşlığı” kavramını açıklamayı gerektiriyor.
Evrensellik, yalnız dünyayı ve dünyada olup bitenleri değil, yaratılışın kozmik dünyalardaki değişimlerinin her evresini algılayıp beynimizde ona yer aramaktır. Bunun varlık kuramını aşan bir yanı var. Açı geniş tutulursa, evrensellik, varlıkların varoluş nedeninde başlayıp onların dünyaya kattıklarını, ya da dünyayı eksilten hallerini irdeleyerek, yaşama egemen olmaktır.
***
Yol, sanatçının, beyin birikiminde var olanlarla oluşturduğu kendi yaratım dünyasına çıkar ki, Van Gogh’un, “Sanatçı, yaratılışta eksik olanı tamamlar” dediği budur.
Özgürlüğün egemen olduğu böyle bir dünyada ne kin vardır, ne düşmanlık, ne haksızlık, ne cinayet, ne kazanç gaspı, ne siyasal erkin baskısı… İnsan, orada, varoluşunun başka varlıklarda neler var edebileceğini düşünür. O, attığı adımlardan başka hiçbir şeyin de sorumlusu değildir.
Böyle bir dünyayı ancak Abdülcanbazlar yaratır. Orada, kişilik çürümesine uğramış Gözlüklü Sami’lere adım atacak yer bile yoktur.
***
Bir ağabeyi, kardeşinden iyi kim tanır? Burada sözü, her düşünceyi somutluğa erdirmenin ustası İlhan Selçuk’a bırakmalıyım…
“Yıldızlarımızın elimizden kaymasına seyirci mi kalacaktık?.. Kıyamet günü yaklaşıyordu…
Alâeddin’in lambasından çıkan dev, Turhan’a bir çizginin gizeminde bütün dünyaları, yıldızları, gezegenleri, galaksileri, insanları, duyguları, sevdaları, dostlukları, düşmanlıkları, ağlamayı, gülmeyi, geçmişi, geleceği ve an’ı –tek sözcükle yaşamı- yakalamayı öğretti.
Oh, ne büyük mutluluk!..
Turhan, evrendeki her şeyi çizgiyle dönüştürmenin ilm-i simyasında benliğini buldu…”
***
“Gül Diken” dergisinin kapağına Turhan Selçuk’un bir karikatürü konmuş. Karikatürde gözleri kanlı koca bir siyah balık, ondan oldukça küçük gri balığı yutmak üzere ilerliyor. Gri de, daha da küçük bir siyah balığın ardında…
Turhan’ın ironisini anlayan anlıyor: Birbirini yutmak hayvana özgü; siz insansınız!..
Türkiye şu günler, güçlünün, önüne çıkan güçsüzü yuttuğu Gözlüklü Sami’li günler yaşıyor. Önceden de bu dönemlerden geçti kara yazgılı insanımız…
Yakındır; onların canavarlaşarak kendi kendilerini yutacakları dönemleri de görecek…