Hepimiz, Yine Ermeni’yiz. Var mı İtirazı olan? – Osman Bahar

Hepimiz, Yine Ermeni’yiz. Var mı İtirazı olan?*

Bir gazetenin, siyaset sayfasının sıradan bir köşe haberi gibi duran satırların, bu kadar büyük boyutlara ulaşmasının ardından aldı beni bir düşünce. CHP’nin bir süredir hangi ili temsil ettiği umurumda olmayan bir milletvekili Canan Arıtman, Amerika ve İsveç’teki soykırım kabulünden sonra Türkiye’de kaçak olarak çalışan Ermeni’lerin hemen sınır dışı edilmesini, İsveç’teki kabulde evet oyu kullanan Türklerin de vatandaşlıktan çıkarılmasını mecliste önermiş.  MHP’li milletvekilleri de buna destek vermiş. Bu, küçücük bir haber olarak yer almıştı gazetelerde. Ta ki, Erdoğan‘ın bunu çığırtkanlık yaparak tehditkâr bir biçimde önce söyleyip, sonra “yanlış anlaşıldım” diyerek düzeltip, ardından yabancı gazeteye kelimelerin yerini değiştirerek tekrar deklare etmesine kadar. Hakikaten garip bir durumdu. İlk defa üç parti bir konuda anlaşmıştı. Tarihe geçecek bir hadise. Neyse, bahsedeceğim şey soykırım değil. Zaten yeterince insan ve yetkili(!) tartışıyor. Ermeni diasporası (Ermenistan halkı demiyorum), Türkiye’den “soykırım yaptık” cümlesini, Türkiye de Ermenistan’dan “soykırım değildi” cümlesini duymadan bu konunun kapanmayacağını da herkes biliyor. Benim söyleyeceklerim hiçbir şeyi değiştirmez ancak şu anki yaşananlarda bir insanlık suçu var.

Bir yandan Almanya’da yaşayan Türklerin, (mülteciler de olabilir) Almanya’da daha iyi şartlarda yaşamasını istiyorsunuz, Devlet Bakanı, “Ticaret yapmak isteyen Türklere, vize uygulanması insanlık suçudur” diye bir açıklama yapıyor ama bir yandan da hiçbir suçu, günahı olmadan bu ülkede barınma, yaşama hakkı ihtiyacı hissedenleri kovmaktan bahsediyorsunuz. Bu mudur İslam’ınızın, onu geçtim Türkiye’mizin hoşgörüsü? Ne geçecek o insanları bu ülkeden kovduğumuzda? 1915’te yaşanmamış dediğimiz olayları, bu sefer mi gerçekleştireceğiz? Üstelik onları bu ülkeden kovamayacağımızı da biliyorken, böyle atıp tutmak hangi aklın, hangi zihniyetin eseri? Ne yapacağız, hepsine Festus Okey gibi, “kaza kurşunu(!)“mu atacağız? Siyasi açıdan yerlerde sürünmekteyiz. Şimdi iki örnek üzerinden, bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Livorno, İtalya’nın küçük, deniz kıyısında bir şehri. Dünyada en çok sol ideolojiyle bağdaştırdıkları yaşamlarıyla ve futbol takımlarıyla  bilinirler. 1587’de yılında çıkarılan bir şehir anayasasıyla “açık şehir” olarak ilan edilen Livorno’da anayasaya göre; herhangi bir ulustan herhangi bir kişi oraya yerleştiğinde, İtalyan olan halkla aynı özgürlüğe ve eşitliğe sahip olabilecekti. Düşünün ki üzerinden 423 yıl geçmiş bu anayasa, belki aktif değil ancak düşünce olarak hala geçerliliğini devam ettiriyor. Kısacası, Mevlana‘nın dediği gibi “ne olursan ol, gel” diyen bir memleket. Ama bizde bundan eser yok.  Birinci örneğim buydu.

İkincisi ise; Stalin. Stalin; İkinci Dünya Savaşı yıllarında Nazilere karşı verilen mücadelede, “Sovyetler’e karşı ittifak yapma” sebebiyle “vatanseverlik” politikası izleyerek ülkedeki Tatarları, savaş sonrasında da Kafkasya bölgesindekileri ve daha niceleri uzaklaştırma politikası izlemişti. İktidara geldiğinde ise kendi karşıtı olanları da idam ettirmişti.

Şimdi, baktığımızda hangisinin yerinde olmak bizi daha mutlu eder? Livorno gibi herkesin gösterdiği bir yer olmayı sadece kendi çıkarlarımıza uygun  düştüğü zaman kabulleniyoruz. Ama yıllardır birçok sanatçı (kastettiğim U2 gibileri değil), düşünür vesaire “Türkiye’de insan hakları ihlali yapıldığı” için Türkiye’ye ayak basmadığı halde aynı Türkiye olmaya devam ediyoruz. Hala anayasayı bile kendi çıkarlarımıza göre düzenlemek, işimize gelmeyeni de “yapacağdık da istemezük dediler” diye reddetmek ancak başımızdaki siyasilere özgü bir harekettir. Ne bir eleştiriyi kabullenebiliyoruz, ne de övgüyü hak ediyoruz. Türkiye’de, Dışişleri bakanı çıkıp da “Türk insanı Hrant’a sahip çıkmıştır” diyerek kendini aklamaya çalışırken alttan alta bu ülkedeki Ermenilerin kuyusu kazılıyor. Umarım hiçbirimiz, sahip çıkılacak duruma düşmeyiz, anlaşılan o ki; O GÜN sonumuz gelmiş demektir.

*https://issuu.com/azizm/docs/ederginisan2010

Bunu paylaş: