Sabahattin Ali’nin Değirmen’ine Sinemasal Bir Bakış*
Öykü, olayı yaşayan karakterlerden biri aracılığıyla aktarılmaktadır. Öyküye adını verilen değirmen ayrıntılı bir şekilde betimlenmiştir. Öykü, Edremit bölgesinde geçtiği için, görüntüde ilk olarak yeşil bir tepecikte etrafı zeytin ağaçları ile çevrilmiş bir değirmen yer almaktadır. Kamera geniş açıyla etrafı betimler. Öğle vaktidir ve alabildiğince aydınlıktır. Renkler tüm canlılığını korumaktadır. Kamera yavaş yavaş işlemekte olan değirmene yaklaşır, değirmenin tavanına yakın küçük camdan ışıkla birlikte içeriye süzülür. Kamera yavaş hareketlerle bir göz gibi değirmenin ayrıntılarını izleyiciye aktarır. Yamulmuş duvarlar, tavana yakın ufacık pencereler ve kalın kalasların üzerinde simsiyah bir çatı sonra bir sürü çarklar, kocaman taşlar, miller, sıçraya sıçraya dönen tozlu kayışlar ve bir köşede birbiri üstüne yığılmış buğday, mısır, çavdar, her çeşitten ekin çuvalları… Karşıda beyaz torbalara doldurulmuş unlar. Değirmenin içi loştur ama değirmenin çatısındaki küçük pencereden sızan öğle güneşi adeta bir spot aydınlatma gibidir. Kamera bu spot ışığından geçerek, sadece burada görülen duman halinde sıcak ve ince toz zerrelerin uçuşunu bize gösterir, hatta hissettirir. Bu arada görüntüde çalışan insanlar da vardır. Kamera bu ışık kümesinden geçerek çalışanların açtığı döşemedeki kapağa doğru yönelir. Sisi halindeki soğuk su damlaları sanki izleyicinin yüzüne yayılıyor gibi hissettirilir. Bu arada görüntülere eşlik eden değirmenin yaşadığını ifade eden seslerde dalga halinde görüntülere eşlik etmektedir. Kamera tekrar pencereden yansıyan ışığı takip ederek dışarıya çıkar ve sürekli dönen çark gıcırtılarına karışan klarnet sesiyle bomboş yemyeşil bir görüntüye geçiş yapar.
Görüntünün içine sırtlarında beyaz ve kısa bir gömlekten başka bir şeyleri olmayan çocuklar koşarak girerler. Kamera klarnet sesinin geldiği yöne doğru çevrinme yapar, bez çadırları gösterir. Çevresinde genç kızlar, zeytin dallarından sepetler yapmakta, erkekler ise müzik aletlerini çalıp sohbet etmektedirler. Kamera daha da yakınlaşarak grubun içindeki karakterlerden bir tanesine yakın çekime girer. Bu karakter, yağız derisiyle yüzüne delice dökülen simsiyah saçları, koyu gözleri, uzun, sivri, ucu biraz aşağı kıvrık burnuyla öykümüzün ana karakteri olan Atmaca’dır.
Başka çingenelere benzemiyordu Atmaca. Onlar gibi değildi. Klarnetiyle bambaşka dünyalarda yaşıyor gibiydi. Bütün hayranlığıyla bütün çingeneler onu izlemekteydi. Kamera ayrıntı bir çekimle klarnetin üzerinde dolanan Atmaca’nın ellerini, parmaklarını gösterir. Kamera karakterimizle birlikte çevreyi izleyicilere tanıtır. Kamera karakterle birlikte görüntüde çok uzak görünen değirmene doğru yol alır. Ağaçlardan bir tanesinin altında oturan Atmaca klarnetini çalmaya başlar ve köydeki herkes yanına toplanır. Kamera çevrinme yapar, yaşlı, beyaz sakallı bıyık altından gülen adama yakın çekim yapar. Bu adam, Atmaca’ya bir tas un ve bir kâse yoğurt verir. Görüntüde sadece bu iki karakter vardır. Görüntüde yine çadırlar, yanmış bir ateş, çevresinde oturan kadın, erkek ve çocuk muhabbet edip eğlenen çingeneler görünür. Yine kamera yakın çekimde Atmaca’yı verir ama bu sefer farklılığı onun yüzüne yansımıştır. Klarnetini daha bir içten ve daha zevkli çalmaktadır. Çevresindeki insanlarda bunun farkındadırlar. Görüntü sabahın ilk ışıklarıyla hiçbir hareket olmayan obanın verilmesiyle başlar. Klarnet sesiyle bu sessizlik bozulur. Ve kamera ağacın dibinde tek başına oturan Atmaca’ya döner. Daha sonra görüntüye obanın diğer üyeleri de yavaş yavaş girer.
Akşam olmuştur. Değirmenin sahibi ve kızı her zamanki gibi değirmenin önündeki yeşillikte kurulan sedirin üzerinde oturmakta ve çingeneleri beklemektedir. Kamera, yakın çekimde kızın yüzüne yaklaşır. Kız tam bir köylü güzelidir. Yuvarlak yüzlü, kalın dudakları olan, örgülü saçlı sade bir kızdır. Bu güzelliğine rağmen kızın yüz ifadesinde bir çekingenlik ve yalnızlık hâkimdir. Kamera yavaş yavaş kızın omuzlarından aşağı doğru inmektedir. Sağ kolundaki boşluktan değirmenin çarklarına yönelir ve böylelikle izleyiciye kızın kolunu geçim kaynakları olan değirmen yüzünden kaybettiği aktarılır. Hava biraz daha kararmıştır. Çingeneler, değirmenci ve değirmencinin kızı şarkı söyleyip eğlenmekteydiler. Kamera yine bu topluluktan Atmaca’ya sıyrılır ve yakın planda değirmencinin kızına odaklanan gözlerini gösterir. O hiçbir şeye odaklanmayan koyu gözler üstüne düşen siyah saçlar arasından değirmencinin kızına bakmaktadır. Kamera gruptaki diğer insanların yüzlerini yavaş bir çevrinmeyle gösterir ve izleyici de bu görüntülerle buradaki büyük aşkın farkına varır.
Gecenin devamında görüntüde sadece ay ışığının aydınlattığı ağacın arkasında oturan ve gökyüzüne bakmakta olan Atmaca vardır. Yüzüne vuran ay ışığı oluşturduğu gölgeyle yüz hatlarını ortaya çıkarmaktadır. Işığın az olmasına rağmen, suyun şıkırtısı, taşların sesi izleyiciye mekânı betimlemektedir. Görüntü, çadırları ve çevresindeki insanları gösterir. Kadınlar ateşin başında oturmuş büyüler yapmaktadır. Kamera çevrinme yapar ve ağacın altında oturan klarnetiyle sanki ağıt yakan Atmaca’yı gösterir. Burada izleyiciye bu aşkın ne kadar derin ve etkili olduğunu göstermek istenmektedir.
Her zamanki gibi çingeneler ve değirmenci ve kızı toplanmışlardır. Havanın karanlık hali ve yağan yağmur sanki bu aşkın dile getirilişidir. Yağmur nedeniyle bu sefer değirmenin içinde toplanılmıştır. Kamera yine açılıştaki gibi değirmeni ve çevresini geniş plan bir çekimle göstermektedir. Sadece ay ışığının zayıf aydınlatmasıyla belli belirsiz gözüken değirmene kayarcasına yaklaşır kamera. Ve yine değirmenin çatı kısmındaki küçük pencereden gök gürültüleriyle birlikte içeri süzülür. Işıklandırmanın az olduğu değirmenin içinde herkes sessizce oturmakta ve sadece Atmaca klarnetini çalmaktadır. Klarneti adeta dışarıdaki fırtınayı bile bastırabilecek duygularla çalmaktadır. Tam anlamıyla bir ağıt yakmaktadır. Değirmenin çarkının kaba sesi bile klarnetini bastırmak yerine sanki eşlik etmektedir Atmaca’ya. Değirmenin en karanlık köşesinde oturan Atmaca klarnetini bırakır ve diğerlerinin yanına doğru yürümeye başlar. Birden sendeler ve geri giderek yığılır. Görüntü karanlıktır. Kamera birden diğerlerinin olduğu tarafa döner ve yüzlerindeki acıyla karışık korkuyu izleyiciye gösterir. Kamera daha yakın çekimde Atmaca’ya yönelir ve sağ kolundaki boşluktan kanlar akmaktadır. Atmaca sevdiğinin başına geldiği gibi kendini değirmenin çarklarına bırakmıştır ve aşığı için “fazlalığı”ndan, kolundan vazgeçmiştir. Kamera Atmaca’nın gözlerinden değirmencinin kızının gözlerine çevrinme yaparak yakın çekime girer ve ortam tamamen kararır.