Yaşamı ve Yapıtlarıyla Edip Cansever*
İkinci Yeni akımının temsilcilerinden Edip Usta, Ağustos ayında doğmuştur… 1928 yılında, İstanbul’da dünyaya gelmiş ve İstanbul Erkek Lisesi’ni bitirmiştir. Çalışma hayatına Kapalıçarşı’da başlamışsa da, daha sonra sadece şiirle uğraşmıştır. İlk şiiri 1944 yılında İstanbul dergisinde yayınlanmış ve sonraki şiirlerini “İkindi Üstü” kitabında toplamıştır. 1951’de çıkardığı “Nokta” dergisi, genç şair ve yazarların ortak paydası haline gelmiştir. 1957’de çıkardığı “Yerçekimli Karanfil”de, kendi tarzını yaratmıştır. Şiiri kalıplarla sınırlandırmamış, tiyatro örnekleri vererek ve düz yazıyı da içinde kullanarak, özgünlüğünü şekillendirmiştir. Aynı zamanda tiyatro alanındaki eserleri de mevcuttur. Edip Usta, geçirdiği beyin kanamasının ardından, yine doğduğu şehir olan İstanbul’da, 28 Mayıs 1986’da hayata veda etmiştir.
YAPITLARI
İkindi Üstü (1947)
Dirlik- Düzenlik (1954)
Yerçekimli Karanfil (1957)
Umutsuzlar Parkı (1958)
Petrol (1959)
Nerde Antigone (1961)
Tragedyalar (1964)
Çağrılmayan Yakup (1966)
Kirli Ağustos (1970)
Sonrası Kalır (1974)
Ben Ruhi Bey Nasılım? (1976) Sevda ile Sevgi (1977)
Şairin Seyir Defteri (1980) Yeniden (1981,toplu şiirler) Bezik Oynayan Kadınlar (1982) İlkyaz Şikâyetçileri (1984)
Oteller Kenti (1985)
Gül Dönüyor Avucumda (1987,ölümünden sonra) ÖDÜLLERİ
1958 Yeditepe Şiir Armağanı 1977 Türk Dil Kurumu Şiir Ödülü 1982 Sedat Simavi Edebiyat Ödülü
Şiir
İÇİNDEN DOĞRU SEVDİM SENİ
İçinden doğru sevdim seni Bakışlarından doğru sevdim de Ağzındaki ıslaklığın buğusundan
Sesini yapan sözcüklerden sevdim bir de Beni sevdiğin gibi sevdim seni
Kar bırakılmış karanlığından. Yerleştir bu sevdayı her yerine Yüzünde ter olan su damlacıklarının Kaynağına yerleştir
Her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına Gül taşıyan çocuğuna yerleştir
Ve omuzlarına daracık omuzlarına Üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın Tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
Bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir Ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
Saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
Alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran Yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
Kar taneleri gibi uçuşan
Ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine Yerleştir bu sevdayı her yerine.
Ekledim ben tattığım her şeyi denizlere Bildiğim ne varsa onlar da hep denizlerden Sen de bir deniz gibi yerleştir onu istersen Sevdayı
Ve köpüklendir
Ve yaşlandır ki işte kederi anlamasın Ama dur, her deniz yaşlıdır zaten Öğrenmez ama öğretir mutluluğu
Bizim sevdamız da öyledir, iyi şiirler gibi
Biraz da herkes içindir. Ve gelinciğin ikinci tadına benzemeli Var eden kendini birincisinden
Yani bir sevdayı sevgiye dönüştüren. Ben şimdi bir yabancı gibi gülümseyen Tanımadığın bir ülke gibi
İçinde yaşamadığın bir zaman gibi Tam kendisi gibi mutluluğun
Beni bekliyorsun
Ve onu bekliyorsun beni beklerken.
MASA DA MASAYMIŞ HA
Adam yaşama sevinci içinde Masaya anahtarlarını koydu Bakır kaseye çiçekleri koydu Sütünü yumurtasını koydu Pencereden gelen ışığı koydu Bisiklet sesini çıkrık sesini
Ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu Ne yapmak istiyordu hayatta İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu Adam masaya onları da koydu Üç kere üç dokuz ederdi
Adam koydu masaya dokuzu Pencere yanındaydı gökyüzü yanında Uzandı masaya sonsuzu koydu
Bir bira içmek istiyordu kaç gündür Masaya biranın dökülüşünü koydu Uykusunu koydu uyanıklığını koydu Tokluğunu açlığını koydu.
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.
MENDİLİMDE KAN SESLERİ
Her yere yetişilir Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer İçimden öyle geldiği için değil Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer Suyunda yüzen balığa Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir Denize benzer ki dalgalıdır bakışları Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki) Ve bir gün birinin adres sormasına benzer Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer Anısı işsizliktir Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye’ye Ahmet Abi.
Bir güzel kadeh tutuşun vardı eskiden Dirseğin iskemleye dayalı
— Bir vakitler gökyüzüne dayalı, derdim ben — Cıgara paketinde yazılar resimler
Resimler: cezaevleri Resimler: özlem Resimler: eskidenberi
Ve bir kaşın yukarı kalkık Sevmen acele
Dostluğun çabuk Bakıyorum da simdi
O kadeh bir küfür gibi duruyor elinde. Ve zaman dediğimiz nedir ki Ahmet Abi
Biz eskiden seninle İstasyonları dolaşırdık bir bir
O zamanlar Malatya kokardı istasyonlar Nazilli kokardı
Ve yağmurdan ıslandıkça Edirne postası Kıl gibi ince İstanbul yağmurunun altında Esmer bir kadın sevmiş gibi olurdun sen Kadının ütülü patiskalardan bir teni Upuzun boynu
Kirpikleri
Ve sana Ahmet Abi
uzaktan uzaktan domates peynir keserdi sanki Sofranı kurardı
Elini bir suya koyar gibi kalbinden akana koyardı Cezaevlerine düşsen cıgaranı getirirdi
Çocuklar doğururdu
Ve o çocukların dünyayı düzeltecek ellerini işlerdi bir dantel gibi O çocuklar büyüyecek
O çocuklar büyüyecek O çocuklar…
Bilmezlikten gelme Ahmet Abi Umudu dürt
Umutsuzluğu yatıştır Diyeceğim şu ki
Yok olan bir şeylere benzerdi o zaman trenler Oysa o kadar kullanışlı ki şimdi
Hayalsiz yaşıyoruz nerdeyse Çocuklar, kadınlar, erkekler Trenler tıklım tıklım
Trenler cepheye giden trenler gibi İşçiler
Almanya yolcusu işçiler Kadınlar
Kimi yolcu, kimi gurbet bekçisi Ellerinde bavullar, fileler Kolonyalar, su şişeleri, paketler Onlar ki, hepsi
Bir tutsak ağaç gibi yanlış yerlere büyüyenler Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk
O kadar kısa İşte o kadar.
Ahmet Abi, güzelim, bir mendil niye kanar Diş değil, tırnak değil, bir mendil niye kanar Mendilimde kan sesleri.
YERÇEKİMLİ KARANFİL
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk Birleşiyoruz sessizce.