Christian Thomasius (1655–1728), Aydınlanma düşüncesinin Almanya’da yayılmasında çok büyük katkıları olmuş bir düşünürdür. Thomasius, bilimin bir aydınlanma işi olduğunu ileri sürerken bilimin, bilimsel düşüncenin ve felsefenin ülke çapında gelişmesinin ancak halkın aydınlanmasıyla mümkün olabileceğini düşünmüş ve yaşamı boyunca da bu uğurda yılmadan mücadele vermiştir.
Thomasius, Aydınlanma düşüncesinin halk içinde yayılabilmesinin ancak kendi döneminde geçerli olan Latince yerine, Almanca ile sağlanabileceğini düşünüyor ve Almanya’da bilimin ve felsefenin Latince yazılıyor ve okutuluyor olmasını şiddetle eleştiriyordu. (Thomasius, 1687’de Leipzig Üniversitesi’nde derslerini Almanca vermeye kalkıştığı için üniversiteden çıkartılmıştı.)
Bir ülkedeki bilim, o ülkedeki aydınlanma düzeyinin yüksekliğinden dolayı da gelişiyorsa, bu, bilimin aynı zamanda bir aydınlanma işi de olduğunu gösterir. Gerçekten de bu nitelikte gelişmelere sahne olmuş ve olmakta olan ülkeler vardır. Örneğin 18. yüzyıldaki büyük Aydınlanma hareketinin yaygınlığı ve kuvveti, bilimsel gelişmeleri beslemiş ve yükseltmiştir.
Aydınlanma fikirleri, 17. yüzyılda bilimsel gelişmelere büyük engeller çıkartan özellikle teolojik baskıları hafifleterek, bilimin daha uygun koşullarda ilerlemesinin yollarını açmışlardır. Türk devriminin eseri olan Aydınlanma da benzer bir etki yaratmış ve ülkemizde bilimin daha önceki tarihsel dönemlerde görülmemiş ölçüde yükselmesine yeni imkânlar yaratmıştır.
Bütün bunlarla birlikte, tarihsel olarak bilim bir aydınlanma işi değil, fakat aydınlanma bir bilim işidir. Başka bir deyişle, gerek özgün bir tarihsel hareket olarak 18. yüzyıl İngiliz ve Fransız Aydınlanma hareketi, gerekse genel bir düşünsel gelişme tarzı ve aşaması olarak aydınlanma, bilimin, bilimdeki gelişmelerin ve bilimsel devrimlerin eseridir.
İngiliz Aydınlanması, John Locke (1632–1704) ile başladı. Locke, düşünceleriyle Kıta Avrupa’sını da etkiledi ve onun fikirleri tüm Avrupa’da büyük bir yaygınlık kazandı.
- yüzyıl Fransız Aydınlanmasının en büyük başarı ve zirve noktası ise, d’Alembert (1717–1783) ve Diderot (1713–1784)’nun öncülüğündeki Ansiklopedi’nin 1751–1780 yılları arasında 35 cilt olarak yayımlanmasıdır.
Aydınlanma asrını, Locke’nin eserlerini vermeye başladığı tarih ile Ansiklopedi’nin son cildinin yayın tarihi arasındaki yaklaşık bir asırlık dönem olarak alırsak, görülecektir ki bu asır, Avrupa’daki büyük bilimsel devrimin taçlanmasını izleyen asırdır.
Avrupa’daki büyük bilimsel devrimin, 1543’te Kopernik’in Göksel Kürelerin Dönüşü Üzerine adlı eserinin yayımlanmasıyla başladığı ve Newton’un 1687’de Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri adlı eserinin yayımlanmasıyla taşlandığı kabul edilmektedir.
Büyük Aydınlanma hareketi, Kopernik’in, Kepler’in, Galileo’nun, Descartes’ın, Huygens’in, Harwey’in, Newton’un ve daha başka büyük bilimcilerin çabalarıyla gerçekleşmiş olan işte bu büyük bilimsel devrimin ardından ortaya çıkmıştır.
Bu dönemde sağlanan büyük gelişmeler, insanların, aydınlanma düşüncesinin temelinde yer alan, insan aklına güvenme düşüncesinin temelini oluşturmuştur. İşte böylece ve ancak bu nedenle ve imkânla, Aydınlanma düşünürleri, doğayı ve yasalarını tanımayı başaran insan aklının, her türlü dogmatik düşüncelerin esaretinden kurtulmaya da yetenekli olduğunu ve insanlığın özgür aklını kullanarak kendi özgürlüğünü ve eşitliğini de sosyal bakımdan inşa edebileceğini ileri sürebilmişlerdir.
Bilimsel gelişmeler ve devrimler olmadan, Aydınlanma düşüncesi ve hareketi olamazdı. Burada, “Rönesans düşüncesi v atılımı olmasaydı bilimsel devrimler de gerçekleşemezdi” denilebilir. Bu, elbette doğrudur. Fakat unutmamalıyız ki eski Yunan’daki ilkçağ bilimi doğmamış olsaydı, köklerini ilkçağ biliminden alan Rönesans düşüncesinin gelişmesi de imkânsız olurdu. Akla güvenme ve Aydınlanma, tarih boyunca bilimin yaratıları ve başarıları üzerinde yükselmiştir.