Pearl Jam ile Okyanusların Sesini Dinlemek*
Müzik su kadar yaşamsal benim için. Müziksiz kalmak nerdeyse susuz kalmak ile eşdeğer. Hem içmek hem de içine dalmak için sizi en çok çağıran su, nasıl berrak olan ise müzikte de öyle. “İçi dışı bir” müzisyenlerin yüreğinden dökülenler, sırf melodisi kulağınıza hoş geldiği için sevdiğiniz bir şarkıdan daha derin izler bırakır. Pearl Jam işte böylesi müzisyenlerden oluşan bir grup. Güçlü müzikleri, solistleri Eddie Vedder’in yazdığı derin ve başkaldıran sözler, sahtelikten uzak oluşları ile daha ilk çıktıklarında çarpmıştı bizleri Pearl Jam. Nerdeyse 20 yıl önce çıkardıkları ilk albümleri tüm dünyada büyük bir etki yaratmıştı. Yakaladıkları bu büyük başarının kendilerine sağladığı gücü, daha ünlü ve daha zengin olmak için değil, müzik endüstrisinin kodlanmış davranış biçimlerini reddetmek ve diledikleri gibi müzik yapmak için kullandılar. Dokuz stüdyo albümünü kapsayan müzik kariyerlerinde sadece bir elin parmakları kadar video çektiler. Onların da çoğunluğu konserleri sırasında ya da kamera karşısında müziklerini yaparken çekilmiş doğal görüntülerden oluşuyor. Ülkelerinde uzun bir süre konser verememelerine neden olsa da bilet fiyatlarının indirilmesi için de uğraştılar. Çevre, sosyal ve politik konularda her zaman söyleyecekleri bir şey, destekleyecekleri bir eylem oldu. Her zaman bir duruşları, destekledikleri politik görüşleri vardı. Meksika Körfezi’nde büyük bir doğa katliamının yaşandığı bu günlerde ise okyanusların korunmasına adadıkları özel internet sayfaları* ile karşımızdalar.
Bu siteye ismini veren büyüleyici “Oceans / Okyanuslar” şarkısı, 1991 yılında çıkan ilk albümleri “Ten” de yer alıyor. Pearl Jam üyelerinin doğaya olan bağlılıklarının, sevgi ve saygılarının izinin tüm kariyerleri boyunca ve hem müziklerinde hem de eylemlerinde sürmenin mümkün olduğunun ilk işaretlerinden bu şarkı. “Whale Song / Balina Şarkısı” , “Force of the Nature / Doğa’nın Gücü”, ayakkabılarımızın bağcıklarına yapışıp bizlerle oradan oraya taşınan bitkilere selam eden “Hitchhiker/ Otostopçu” şarkıları bu konuda yazdıkları şarkılardan ilk aklıma gelenler. Yeni internet sitelerinde, son albümlerinde yer alan “Amongst the Waves/ Dalgaların Arasında” şarkısı için hazırlanmış bir video var. Videosuyla çocuklardan, yunuslara, albatroslardan sörf yapanlara kadar yaşamın her yanına, okyanusun dokunduğu her yaşama değinen şarkının ABD satışlarından kazanılacak tüm gelir Conservation International’ın (Uluslararası Koruma Derneği) denizel kampanyalarına bağışlanacakmış.
Sörf yapmayı çok seven Eddie Vedder ve diğer Pearl Jam üyeleri bu siteyle bir anlamda okyanusa olan şükranlarını dile getiriyorlar. Çok anlamlı ama bir o kadar da doğal bir davranış. Çok sık görmemiz gereken bu davranışı niçin bu kadar az görüyoruz çevremizde? Niçin birçok vatandaşımız çocuklarını ve kendilerini eğleyen denize olan saygılarını geride bıraktıkları sigara izmaritleri ve çöplerle gösteriyorlar? Denizi çok seviyor olması gereken dalgıçlarımızın bir kısmı niçin yunus tesislerinde dalış yapmakta hiç sakınca görmüyorlar? Sokaktaki insanlarımızdan daha çok okuyup araştırmasını bekleyeceğimiz kimi yazarlar dahi niçin yunuslara olan sevgilerini onlarla yüzerek ve bunu köşelerinden herkese önererek gösteriyorlar?
Hiçbir maddi sorunu olmayan bir sürü şarkıcı ve türkücümüz televizyon ekranlarında yunuslarla, dünyanın hiçbir derdi yokmuş, yunuslar kendileriyle yüzmekten zevk alıyormuş gibi kocaman sırıtışlarla yüzerlerken, dünyanın acılarını yüreğinde hissedenler bu yaraları sarabilmek için neler yapabileceklerini düşünüyor. Örneğin birçok dernek ve vakıf dünyamızın, denizlerimizin gelecek nesillere sağlıklı bir şekilde aktarılması için yapmaları gereken çalışmalara harıl harıl fon bulmaya çalışıyorlar. Ülkemizde bu derneklerin kapılarını kendiliğinden çalan ve çalışmalara destek olan ünlülerimizin sayısı ne kadar da az. Sosyal, politik çalışmalara destek olanların sayısından da az. Toplumumuzun bir kısmında, börtü böceklerle ilgilenen kişilerin insana daha az değer verdikleri gibi mantıkdışı bir düşünceye rastlandığı için mi ünlülerimiz doğa konusunda çalışan derneklere destek vermekten kaçınıyorlar? Doğanın, bir parçası olan insana sağladığı yararlar saymakla bitmez. Ancak en büyük yararı belki de verdiği ilham olan doğa, bizim ülkemizdeki sanatçılara yeterince ilham vermiyor olabilir mi? Sözüm sanatını türlü maddi ve manevi zorluklar içinde yapanlara ve kendi dünyasında kalarak çalışmayı yeğleyenlere değil elbet. Sözüm ülkemizde belirli bir üne ve güce sahip olan, bir sürü kişiye seslenme olanağı bulan kişi ve gruplara.
Az da olsa bu dünya için sorumluluk duyan sanatçılarımız tabii ki var. Bulutsuzluk Özlemi, Kazım Koyuncu, Şevval Sam, Aydilge ilk aklıma gelen isimler. Yunus tutsaklığı konusundaki çalışmalarımıza destek veren ve hep daha fazlasını yapmaya hazır olduğunu belirten Sevgili Anjelika Akbar ise bizim toprakların “berrak” müzisyenlerinden. Onlar doğanın, okyanusun sesini duyuyorlar ve iyi ki varlar.
Meksika Körfezi tarihte görülmüş en büyük doğa felaketlerinden biri nedeniyle can çekişiyor. Deniz kuşları, balıklar, balinalar yaşam savaşı veriyor. Etkisi uzun sürecek ve o bölgeyle sınırlı kalmayacak bir felaket. Bizlerin Meksika Körfezi için yapabileceklerimiz ilk bakışta sınırlı belki de, ancak yerkürenin tüm suları bir değil mi? Birbirleriyle kucaklaşmıyor mu? Göç eden bir sürü canlı yerkürenin su kütlesinin farklı bölümlerini farklı dönemlerde ev bellemiyor mu? Bize uzak görünen bu felaketi bizim saymalı ve hemen bugün denizlerimizin sesine kulak vermeliyiz. Kaldı ki zaten dünyanın tüm denizlerinde tehlike çanları çoktan çalmaya başladı. Tüm okyanus ve denizler, içindeki canlılarla birlikte, kirlilik, ses kirliliği, yaşamalanı kaybı, deniz trafiği, iklim değişikliği, aşırı ve yasadışı balıkçılık gibi tehditlerle karşı karşıyalar. Bizim denizlerimiz yapıları nedeniyle daha da zor durumda. Akdeniz ve Karadeniz’in sularının yenilenmesi sınırlı denizler olması, iklim değişikliğinin deniz sıcaklığını, tuzluluğunu ve kimyasalların ve besinlerin hassas dengesini değiştirerek yarattığı tehdidin de sularımızda daha ciddi boyutlara ulaşabileceğine işaret ediyor. Kıyı alanlarımızdaki insan yoğunluğu ve faaliyeti de tehditlerin ciddiyetini arttırıyor. Büyük miktarda şehirsel atık arıtma işlemi görmeden Akdeniz’e dökülüyor. Avrupa’nın önemli bölümünün atıklarının döküldüğü Karadeniz ise, dünyanın en kirli denizlerinden biri. Akdeniz ve Karadeniz can çekişiyor. Öyle ki kıyılarına vuran deniz kabuklarının içindeki ses bile farklı artık. Duyuyor musunuz?
Balinaları, yunusları, balıkları, deniz kaplumbağalarını, anemonları, denizatlarını ve daha birçok türü gelecek nesiller de görebilsinler, yerçekiminden kurtulmak ve ferahlamak için temiz ve berrak sulara onlar da dalabilsinler diye eyleme geçmemizin tam zamanı. Ben kendi adıma şarkılarını ara sıra dalgaların arasındayken yazan ve belki de bu yüzden birkaç kez okyanusta kaybolmuş olan Eddie Vedder’in üretmeye ve bana müziğiyle çalışma gücü vermeye devam edebilmesi için bile okyanusları korumaya hazırım. Ya sizler?
* Pearl Jam’le okyanusun sesine kulak vermek için www.pearljam.com/oceans adresine doğru “sörf” yapmanız gerekiyor. Bu adreste okyanuslar için neler yapabileceğiniz üzerine bilgiler ile dünyaca aktif bazı çevre kuruluşlarının bağlantıları yer alıyor. Ülkemizdeki denizel çalışmalar yapan bazı kuruluşların adresleri ise şöyle;
Greenpeace Akdeniz Ofisi- kampanyaları arasında “Akdeniz’i koruyoruz” yer alıyor. Daha fazla bilgi için http://www.greenpeace.org/turkey/
Sualtı Araştırmaları Derneği – Bünyesindeki 9 araştırma grubuyla Akdeniz Foku’ndan sualtı arkeolojisine dek birçok alanda çalışmalar yapan derneğin yunus tutsaklığı karşıtı çalışmaları ile ilgili bilgilenmek için “Deniz Memelileri Araştırma Grubu -DEMAG” sayfasını ziyaret edebilirsiniz. www.sad.org.tr
Türk Deniz Araştırmaları Vakfı – www.tudav.org.tr
WWF Türkiye – http://www.wwf.org.tr/
*https://issuu.com/azizm/docs/edergitemmuz1010_198b133be93ff4