Solcu Kişilik*
Necmi Erdoğan’ın “Sinik-sözde solcu kişilik nedir?” yazısını okuyabildiniz mi, bilmiyorum. Kaçırdıysanız, bir zahmet dönüp baştan itibaren okuyun. Necmi’nin, “Liberal kişilik nedir?” yazısının devamı sayılabilecek bu yazısı da önemli. Kişiliklerde kendini gösteren negatif örneklerden hareketle kaleme alınmış ufuk açıcı kuramsal denemeler…
Umarım Necmi bir yazı daha kaleme alır ve bugün gündelik hayat içinde örneklerine, ne yazık ki, daha az rastlayabildiklerimiz “ ” üzerine de düşünmemizi sağlar.
Benim devrimci kişilikten anladığım; özüyle sözü bir olan, konuştuğu gibi yaşamayı becerebilen, en azından kendi çevresinde iz bırakan değişimler yaratmaya çabalayan, dayanışmayı ve paylaşmayı bir ahlaki değer olarak hayatının merkezine koyabilen insanlardan olmak. Necmi’nin, “… devrimci hareketin geleneğindeki dervişane ve kendini adamış tavır ile yeni zamanların ‘esnek’ ve ‘kendine mesafeli’ tavrını yeni bir solcu kişilikte eklemleyip ‘koruyarak aşabilen’ ve yeni bir devrimci gelenek icat edebilen bir yol olacaktır. Böyle bir yolu açmak için mücadele eden, hayatı ve kendisini samimiyetle dert eden ve çok çeşitli yapısal engellerle karşı karşıya olmakla birlikte yeni zamanların devrimci kişiliğini yeşertmeye çalışan insanların ve onların geliştirmeye çalıştıkları bir ‘hareket’in olması ümitlenmemiz için yeterlidir. TEKEL işçileri bir ateş yaktığı gibi, yetmiş küsur gün onlarla beraber sabahlayan insanlar ve onların sahici kişilikleri de bizi yanlarına çağıran bir ateş yakmıştır. Bu çağrı, başkalarının yanı sıra, yukarıda tartıştığımız kişiliğe de bir çağrıdır” satırlarında, o hasretle aranan kişiliğin izlerini görüyorum.
Keşke, beş on atımlık barutlarımız olsa da sağa sola salvo atışları yapabilsek. Beni kahreden, kendilerini solcu sayıp sadece bir atışlık barutları olanların, onu da solculara ve kendi geçmişlerine b.k atmak için kullanmaları.
Şimdi, bugün, burada en genel sol değerlere dönük saldırılar varken, bu saldırılara karşı çıkmayı bile “demokratikleşmenin önünü kesmek” sayanların nasıl bir kişilik sahibi olduklarını Necmi’nin yazılarından çıkarmak mümkün.
Başbakan Erdoğan, 1 Nisan’da tekrar Ankara’ya gelen TEKEL işçileri için “Siz niye geldiklerini anladınız mı? Gelenler kimlerdir, bunlara baktınız mı?” diye sorup, olup bitenleri “ülkede başlayan güzel sürece gölge düşürmek” olarak niteledi.
Galiba, “sinik-sözde olmayan” bir solcu kişiliğin bugün bunları dert etmesi gerek. “Neden geldiklerini anlayamadık, Sayın Başbakan. Gerçekten anlayamadık! Çünkü anlatmalarına izin verilmedi. 3000 TEKEL işçisi 5000 polis tarafından havadan helikopterle yönlendirilen operasyonlarla kovalandı. Kendi evlerine gitmeleri, orada neden geldiklerini anlatmaları engellendi. Otobüsleri Ankara dışında durdurulup, teker teker kameraya alınarak fişlendiler. Gazlandılar, coplandılar. ‘Ağustos’a kadar taleplerimiz kabul edilmezse, geri dönmemek üzere geliriz’ dediklerini duyabilmemiz o kadar zor oldu ki, neredeyse neden geldiklerini hiç öğrenemeyecektik” demek gerek.
Başbakan’ın sözleri de, polisin işçilere tavrı da 1 Nisan şakası gibiydi. Kötü bir 1 Nisan şakası gibi. 1 Nisan’da yapılan 1 Mayıs provası gibi!
Başbakan’ın “Gelenler kimlerdir?” iması, daha önce yardımcısının işçiler arasında provokatör, PKK’lı arayan sözlerini andırıyor. Hükümetin, üstelik “ülkede güzel bir süreç başlamışken”, ekonomi yüzde 6 büyüme ile şahlanmışken böyle tahammülsüz olması, nasıl bir demokratik açılım yapıldığını da gösteriyor. Biber gazlı demokratik açılım!
Bizde ekonomi şahlanmışken hükümetin tahammülü bu kadar, oysa gazetelerde “Erdoğan, Yunan ekonomisini kurtarıyor” diye 1 Nisan şakaları yapılan Yunanistan’da, kriz ülkeyi şiddetle sarsarken, yüz binlerce insan polisin uzaktan izlediği gösteriler yapıyor başkentte. Caddeler günlerce kesilebiliyor göstericilerce.
Erdoğan, Yunan ekonomisini kurtarır belki, ama sokaklara dökülen Yunanlara ne olur, Yunan “solcu kişilikler” yapılanları ne kadar alkışlar, işte onu kestiremiyorum.