Ay Büyürken… – İnci Aral

Ay Büyürken* 

Necati Cumalı’nın, “Yalnız Kadın”daki “Kanarya” adlı öyküsünde, genç bir adam karşı evde oturan kızı daracık odasında uçuşup duran bir kuşa benzetir. Hüzünlere dayalı bir hazla, kızı gizlice izler ve yarattığı bu sevgi nesnesini özgürlüğe kavuşturmak isteğiyle yanar.

Bu öykü, yazarın kadına yaklaşımındaki sevecenlik ve esnekliğin küçük bir örneğidir. O, ister geleneksel kavrayışlarla kısıtlanmış, ister “hafif” olsunlar bütün kadın kahramanlarını çok sever, şefkatle ve dokunaklı bir dille anlatır.

***

Cumalı’nın kişileri kendi kabul sınırları içinde yaşarlar ama hayat kural ve tabularla daraldığında ileri atılmaktan da kaçınmazlar. Örneğin erkek, sevdiği kızın kendisini aldattığından kuşkulansa bile yaşadığı mutlulukla yetinmeye çalışır. Yazar, ahlaki yargıların katılığından doğan sevgisizlik ve suçların korkularla nasıl beslendiğini iyilik üzerinden yansıtmıştır.

Cinsel içgüdünün bastırılmasının mutsuzluk ve sıkıntıları, Cumalı’nın satır aralarından su gibi akar. En dar ortamda bile cinselliğin hayatı ferahlatan bir olgu olduğunu hatırlarız. Yazar, şairliğinin ince, yoğun üslubuyla küçük bir dokunuşun genç bir kızda yarattığı heyecanları ya da onunla buluşmaya hazırlanan parasız genç adamın paltosunu satışını, okuruna da yaşatır.

Evde kalmış kızlar için üzülür. Onların yasakları hınzırca delmelerini, bakışlar, konuşmalar, beden dilinin gizleriyle coşkuyla anlatır. Genç dulların, mutsuz evli kadınların cinselliklerini engel tanımaz bir tutkuyla ve bazen ölümüne yaşamalarını ayıp – günah toplumunun yüzüne vurur.

Ustanın en önemli yönü, kadın cinselliğini ve arzuyu kutsallaştırarak, kadın şablonlarının pek bol olduğu “erkek edebiyatı”mıza yeni açılımlar getirmesi ve onun yolunda yazmaya başlayan genç kadınlara kendilerini çekinmeden anlatma cesareti vermiş olmasıdır.

***

Yazar, toplumsal konulara önem vermekle birlikte kaba bir toplumcu gerçekçilik çizgisine hiç düşmemiştir. Köy edebiyatı kalıplarına yüz vermeyişi, köylüyü kusur, zaaf ve erdemlerini abartmadan yazması, Cumalı’yı özgün kılmış, yazarlığının estetik düzeyi ise adını parlak bir çizgiye taşımıştır.

Cinsellik, toplumsal edebiyatın ihmal ettiği bir konuydu. Cumalı, bu gizli ama alttan akan gerçeği yadsımak yerine eğilmeyi ve doğru gözlemlerle işlemeyi seçmiştir. Bir dönem Ege’de avukatlık yapmış olması ise Cumalı’ya sayısız malzeme sağlamış olmalı.

Zinalar, kadının istemediği evliliklere isyanı, kocasını bırakıp kaçması, yasak ilişkilerle kusurlu düşmesi gibi konuları, kadının özgürleşmesi ve maço erkek imgesini yıkmaktaki özlemini yansıtır. “Öte yandan kadını anlatırken erkek yalnızlığı ve çaresizliğine ışık tutmayı da ihmal etmemiştir. “Ay Büyürken Uyuyamam”da, çocuklarını ve kendisini genç bir ırgat uğruna terk eden karısını birkaç ay sonra geri almaya giden adam, “Pişman olduğunu söyle yeter” der  ama kadın ısrarlara karşın, “Pişman değilim” demekten vazgeçmez. “Uzun Bir Gece” de yine bu bağlamda edebiyatımızın en güzel, en dokunaklı öykülerinden biridir.

***

Boş Beşik ve Zeliş’ten sonra, seksenli yıllarda, yazarın öykülerinden bir dizi kadın filmi yapıldı. Mine, Adı Vasfiye ve Dul Bir Kadın, namus cinayetleri işlenen bu toplumda tartışmalar ve önemli algı değişimleri yarattı.

Necati Cumalı’yı kaybedeli tam on yıl oldu. Büyük ustanın kitaplarını yeniden okumanızı diliyor ve onu sevgiyle, saygıyla anıyorum.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiocak2011

Bunu paylaş: