Sabetayizm Üzerine Konuşmalar – Haim Erroll Gelardin

Sabetayizm Üzerine Konuşmalar*

Son yıllarda çıkan Türk Yahudileri, Dönme Yahudiler konuları etrafındaki kitap ve yazıların yanı sıra, İzmir-Agora’da bulunan evinin müze haline getirilip getirilmeme tartışmaları devam eden Sabetay Sevi’yi ve Sabetayizmi tanıma doğrultusunda Musevilik ve az bilinen Sabetayizm hakkında yazar Erroll H. Gelardin’in Bejing-Hongkok gemi yolculuğu sırasında dünyanın farklı yerlerinden 2700 kişiye ulaşabilecek şekilde yaptığı detaylı konuşmasının deşifresini yayınlıyoruz. İyi okumalar…

~~~~~~

Asıl konuya başlamadan önce, daha önce Musevilik hakkında bilgisi olmayanlar için bazı alt yapı bilgilerinden bahsedeceğim:

Musevilik hukukunun merkezi metnine Talmud denir. Sanhedrin denilen haham konseyi tarafından 2000 sene önce Babil’de yazılmıştır. Talmud yazımı bittikten sonra, yazılanların bir daha değiştirilmeyeceğinden emin olmak için konsey kendisini feshetmeye karar vermiştir.  Talmudun değil bir kelimesi, bir noktası dahi değiştirilemez. Bu durum bugüne kadar sürmektedir, ancak Museviler  arasında Talmud’u kabul etme konusunda anlaşmazlıklar olduğundan bu anlaşmazlık Museviliği ikiye bölmüştür.

Hahamların Yahudiliği ve Karaim Yahudiliği bu açıdan birbirinden ayrılır. Karaimler Talmud’u kabul etmezler. Karaimler, insanlar tarafından Tanrı adına yazılan hiçbir şeyi kabul etmezler ve yalnızca yazılmış olan, Musa’nın beş kitabı olan Tevrat’a inanan ayrı bir mezhep olmuşlardır.

Hahamların Museviliği zaman içerisinde dört gruba bölünmüştür:

-Ortodoks  Musevilik

-Muhafazakâr  Musevilik

-Reformcu  Musevilik

-İnsancıl Yahudilik / dikkat ederseniz burada Yahudi kelimesini kullanıyorum.

Ortodoks Museviliği, klasik Museviliktir. Muhafazakârlar dinsel kuralları takip etme konusunda daha az katıdır. Mesela kadınları haham olarak kabul ederler. Reformcu Musevilik dinin kurallarını 20. yüzyıla adapte etmeye çalışanlarca oluşturulmuştur. İnsancıl Yahudilik ise Ateist Yahudilerdir. Ateizm ve Yahudiliği bir arada duymak size tuhaf gelmiş olabilir. Eğer ki Yahudi’yi Yahuda kabilesinin torunu, dinin adını da Musa’nın ve İsrailoğulları’nın dini (DAT MOSHE ve ISRAEL ) olarak kabul edersek, Monsigneur Lustiger gibi biri Katolik bir kardinal de olabilir, ki kendisi Paris’in kardinaliydi ve bir Yahudi’ydi. Buradan bir insanın hem Yahudi hem de ateist olabileceğini çıkarabiliriz. Bariz olarak yapılan hata Museviliğin, her Yahudi’nin dini olarak kabul edilmesidir.

Birkaç cümle ile Musevilikten bahsettik; şimdi lütfen ana konumuz olan Sabetay Sevi konusuna başlamama izin verin.

Sabetay Sevi (1626-1676) Nasıralı İsa’dan sonra en çok tanınmış Mesihlik iddiasına sahip kişidir. Türkiye, İzmir’de doğmuş ve 21 yaşındayken Mesih olduğunu iddia etmiştir. Sonraki 17 sene boyunca aralıklarla bu beyanını yinelemiştir. Yalnızca 1665’in baharında, genç kabalist mucize Gazzeli Nathan, Sabetay’ın iddiasını yenilediğinde insanların ilgisi Sabetay’a yönelmiştir. Zaman geçtikçe sanki bütün dünya onu dinler gibi olmuş ve sonraki 16 ay Mesihlik hareketi süreci olmaya başlamıştır. Sabetay’ın önderliğinde ve sözde peygamber Gazzeli Nathan ile Musevi Diasporasını çalı yangını gibi süpürmişler; Londra’dan, Polonya’dan, Yemen’den ve Hamburg’a kadar Yahudiler, Sabetay Sevi’nin insanlarına liderlik etmek için kutsal topraklara dönecek ve tapınağı yeniden inşa edecek kurtarıcı olduğuna kusursuz bir imanla inanmışlardır ve Sabetay bu sırada 39 yaşındadır.

Sabetay Sevi Ortodoks Musevi bir ailenin çocuğu olarak Musevi takvimine göre 9 Av 5386’da, Gregoryan takvimine göre de 1 Ağustos 1626’da İzmir’de doğdu. 9 Av özel bir tarihtir. Birinci ve ikinci tapınağın yıkılışının anıldığı gündür. İlk tapınak Kudüs’te Kral Süleyman tarafından inşa edilmişti ve milattan önce 586 yılında Babil tarafından yıkıldı, ikinci tapınak ise Kral Herod tarafından yine aynı yerde yapıldı ve milattan sonra 170 yılında Romalılar tarafından yıkıldı. Geleneklere göre bu iki felaket de 9 Av’da gerçekleşti.

9 Av 5386 yılında Şabat’a denk geliyor. Şabat, Musevilerin tatil ilan ettikleri, her türlü dünyevi işi bıraktıkları kutsal gün kabul edilmektedir.  Hahamsal geleneklere göre Şabat’ta doğan erkek çocuklarına Sabetay ismi verilirdi. Ayrıca bu geleneklere göre 9 Av Mesih’in doğacağı gündür. Sabetay’ın babası Mordehay Sevi, o dönemde en çok Musevi nüfusuna sahip Yunanistan Patra’da doğmuştur. İzmir’e gelmeden önce de kümes hayvanları satan Mordehay, İzmir’e geldikten sonra da bu işe devam etti. Eşi Klara, ikincisi Sabetay olan 3 erkek çocuk doğurmuştu. Çocukken çok zeki olan Sabetay’ı hocaları bir haham olarak yetiştirmek istiyordu. Bir haham olabilmesi için onu eğitime gönderdiler. Seminerleri bitirip Hahamlık mertebesine ulaştığında hala çok gençti ve aklı, Ortodoks hahamların sevmediği bir çok düşünce ile doluydu, dogmalara bağlı değildi, sorgulayıcıydı. Bundan dolayı hahamlık yapmasına izin vermediler. Sabetay daha çok Zebur’u da kapsayan, Hıristiyanlarca da inanılan ve Eski ahit olarak adlandırılan Tanah’a inanıyordu.

Tam da bu noktada Sabetay, Musevilik dininin farklı yorumlandığı, Tevrat’tan daha eskiye, Mısır’a kadar uzanıp semboller ve simgeler üzerinden dinin farklı bir formu olan Kabala öğrenmeye başladı. Kendisini 3 yıl boyunca sadece Zohar’ın ilk kitabını ve kabala öğretisini çalışmak için bir odaya kapadı. Odasını sadece doğanın çağrısına cevap vermek için terk etti. 3 yıl sonra odasından çıktı ve insanlarla konuşmaya başladı. İlk gezisini kutsal topraklara, Yeruşalayim’e doğru (Kudüs)  yaptı. Bir kabalist peygamber olan, Gazzeli Nathan ile buluştu ve Talmud üzerine tartıştı. Nathan gördü ve anladı ki çok yenilikçi bir insanla konuşuyordu. Sabetay’ı çok dikkatlice dinledi ve onun takipçilerinden biri olmaya karar verdi.

Sabetay’ın hayatını daha iyi anlayabilmemiz için Gazzeli Nathan hakkında daha derinlikli bilgi vermek isterim:

1644 yılında Kudüs’te doğdu ve 1664 yılına kadar bütün hayatını üstadı Jacob Hagiz ile birlikte Yeşiva’da (dini okul) geçirdi. Çabuk anlayan, olağan üstü yetenekli, parlak bir zekâya sahip bir öğrenciydi. Yeteneklerini yazdıklarında da ortaya koymuştur. Yazdıkları entelektüel güç, derinlemesine düşünme kapasitesi, hayal gücü ve güçlü duygusal hassaslığın ender kombinasyonlarındandır. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde Nathan büyük duygusal bir devrimin öncüsü olmuştur. Nathan dini kitaplarından birini yazarken birden Sabetay Sevi’nin görüntüsünü kitabının üzerinde kazınmış olduğunu gördü. Çok iyi bilinen haham efsanesine göre, patrik Jacob’ın görüntüsü de kazınmıştır. Nathan’ın önemli noktası, Sabetay Sevi’yi hayranlık duyarak Mesih olarak kabul eden ilk insan olmasıydı. Tarihçiler Sabetay Sevi’nin ilk müritlerini bulmaya çalışmışlar, ancak bunda başarılı olamamışlardır. Nathan’ın kutsal kitabı vasıtasıyla, eski arkadaşları ve müritleri onun inancına dönmüş ve Sabetay’ın Mesih olduğuna inanmış gibi gözükmektedir. Sonuç olarak bu kabalist, sofu bazı insanları etkilemişti. Aslında Nathan da bu insanlardan sayılıyordu. Bu hak edilmiş şöhretten çok memnundu. Nathan kişisel özelliklerini ve kalitesini tek bir kişide birleştirdiği için sadece bu nedenle bile din tarihinde önemli bir yere layık olacaktır. Vaftizci Yahya ve Paul’den nasıl Peygamber İsa’nın fikirlerini dünyaya yayanlar olmuşsa Gazzeli Nathan da Sabetay sevi’nin hem Paul’ü, hem de vaftizci Yahya’sıydı.

Nathan’ın karakteri Sabetay Sevi’den çok farklıydı. Bir peygamberde olması gereken hiçbir özelliğe sahip değildi. Sabetay güçlü bir karaktere sahip değildi ve zayıf bir liderdi. Ancak, paradoksal kişiliği Nathan’ı çok etkilemiştir. Şu bir gerçektir ki, bu ikisi Sabetayist hareketi doğurmuştur. Nathan kendisini bu hareketin sancaktarı ve habercisi haline getirmiştir.

Sabetay,  Musevi dinsel kurallarında reform yapmak ve Talmud’da Tanrı adına insanlar tarafından yazılmış birçok kuralı iptal etmek istiyordu, ama daha önceden bahsettiğim gibi, Talmud, Hahamların Museviliğinde çok önemlidir ve her hangi bir nokta veya virgülün bile değişmesini kabul edilmemektedir.

Tikun Olam, Talmud’da değişiklik yapmak veya bazı şeyleri elemek üzere atılabilecek çok radikal bir adım olmuştur. Sabetay Sevi bu harekete Tikun Olam yani dünyanın tamiri ismini vermiştir. Bu haham konseyi tarafından Sabetay hakkında Herem açıklamasına neden oldu. Herem aforoz demektir ve hiç kimse bu konuda konuşamaz, selam veremez ve anlaşamaz. Bunların sonucunda Sabetay’ı sürgüne, Şam’a gönderdiler. Şöhreti kendinden önce gidiyordu ve orada onu geniş bir kalabalık karşıladı. Onlar da müritleri oldular. Şam’da yaklaşık iki sene kaldı. Daha sonra tekrar İzmir’e döndü. Hahamların kendisi üzerindeki yasak olan Herem’i reddetti ve müritleri Şam’daki müritleri gibi onu karşıladı. Sabetay Yahudi dünyasında iyice meşhur olmuştu ve bu benim düşünceme göre bu Reform Museviliğinin başlangıcıdır.

Bugün bizim kutsal topraklar dediğimiz Galil ve Yeruşalayim’e; kendi evlerine, Yahudilerin dönme vakti geldiğine emindi. Bütün Avrupa’daki, özellikle İstanbul ve İzmir’deki Museviler buralara göç etmeye başladılar. Peygamber Gazzeli Nathan gelenleri kabul ediyordu ve gelenler Tiberya ve Yeruşalayim’e yerleşiyordu.

Avrupa’daki bütün Musevileri  kutsal topraklara yeniden yerleştirmek için teşvik ettiğinden, bazı akademisyenler Sabetay Sevi’nin ilk Siyonist olduğuna inanırlar. Gazzeli Nathan zaten o sırada kutsal topraklardaydı ve bu konuda onu teşvik ederek ona yardımcı oldu.

Hahamların, Sabetay’ı sevmemesi anlaşılabilir bir şeydir. Hahamlar sadece Mesih’in gelişinden sonra kutsal topraklara, evlerine dönebileceklerine inanıyorlardı. İnançlarına göre Sabetayist hareket, Babil’de yazılan kurallara aykırıydı.

İkinci Herem, Sabetay Sevi İzmir’deyken açıklandı ve Sabetay ikinci kez aforoz edildi. O da Selanik’e gitti ve müritleri de onu takip etti. Üç yıl sonra tekrar İzmir’e döndü. Bu hahamların Museviliği  ile açıkça bir mücadeleydi. Kendisinin Mesih olduğunu bir kez daha tekrarlıyordu ve halkın içinde Tanrı’nın adını anmıştı. Hahamların Museviliği bunu dine küfür olarak kabul ediyordu. Bir sürü insan Avrupa’nın çeşitli yerlerinden onunla konuşmak ve onun görüşlerini anlamak için geliyordu. Bunlar arasında Modenalı Abraham  Rovigo, Amsterdam’dan haham Solomon Ayalon, Prag’tan Jonas Wehle, Macaristan’dan Aron Chorin gibi tanınmış hahamlar da vardı. Kimi onu takip etti, kimi de ona açıkça savaş ilan etti. Böylece Musevi  dünyası çok çalkantılı bir döneme girmiş oldu.

Hahamlar, Sabetay’ı fitneci olduğu gerekçesiyle Sultan’a ihbar ettiler. Sultan, Sabetay’ı Edirne’deki sarayına getirtti ve onunla konuştuktan sonra ona iki seçenek sundu. İlki Müslüman olmaktı, ikincisi ise kafasının uçurulmasıydı.

Sabetay aptal biri değildi. Bütün  Musevilerin  bildiğini o da biliyordu. Musevi olarak doğan, Musevi olarak ölür. Fransa kardinali Lustiger için söylediklerimi hatırlayın, neredeyse Papa yapılacaktı. Oysa o, kendisinin Katolik bir Yahudi olduğunu söylemişti. Cenazesinde bir haham vardı ve ona kadiş okudu. Kadiş, Musevilikte ölmüş olan kişi için okunan bir duadır.

Eylül 1666’da Sabetay’ın sansasyonu zirvedeyken, Sultan IV. Mehmet’ten önce tutuklu olarak götürüldü. İslam dinine geçerek kendini korumuştu. 10 yıl daha yaşadı. Tuhaf bir hayata öncülük etti, aynı anda hem İslam’ın hem de Yahudiliğin ritüellerini yerine getirirken, çevresi Musevi sarığı giyen ve kendisini İslam’a geçişte takip edenler ve Musevilik  inancında kalanlar tarafından sarılmıştı. Mesih umudu solmuştu. Yahudi diasporası henüz Sabetay’a inanıyordu ve Sultan’ın ilk teklifini kabul etmiş sonra da bunu Sultan’ın önünde açıklamıştı. Sultan ona sarayda yüksek mevkiler vermiş ve onu onurlandırmıştı. Bu tabii ki Musevi dünyasında dalgalanmalara neden oldu. Dahası bütün müritleri onu takip etti ve İslam’a geçti. ‘Dönme’ adı da buradan gelmektedir. Dönme İslam’a veya başka bir dine dönmüş anlamında kullanılmaktadır. Bu söz aşağılayıcı bir anlamdaydı ve Müslüman dünyası dininden dönenleri asla tam olarak Müslüman saymazdı. Dönme olanlar, dış dünyada Müslüman gibi yaşarken, evinde Musevi ritüellerini ve geleneklerini uyguluyordu. Önceleri Sabetay Sevi olarak bilinen “Mehmet Efendi” İslam’a dönenler için hala gerçek Mesih’ti. Çoğunluğu Haham Konseyi tarafından Sabetay Sevi’nin aforoz edildiği Selanik’te yaşıyordu. Sabetay da sonunda Arnavutluk’ta öldü. Ölmeden önce müritlerine Şam’a göç etmelerini ve orda büyük bir cemaat kurmaları emrini verdi.

1676’daki ölümü inananlarının inançlarını sarstı, ama hepsinin değil. Yirminci yüzyılın sonlarına gelindiğinde, kalan Türk varisleri ismen Müslüman mezhep olsalar da, Dönmeler, eski Judeo-İspanyol, Ladino dilinde dua etmeye devam ettiler. Duaları “SABETAI SABETAI, ESPERAMOS A TI” şeklindeydi. Bu duanın Türkçe karşılığı ise “Sabetay Sabetay seni bekliyoruz” demektir.

***

Şuanda Sabetay Sevi hakkında bir şeyler biliyoruz. Şimdi kendi düşüncelerim doğrultusunda Sabetay Sevi’nin modern Türkiye’ye etkileri hakkında konuşmak istiyorum.

1492’de İspanya’daki Engizisyondan sonra Osmanlı topraklarına göç eden Musevileri Osmanlı Sultanı Selanik’e yerleştirdi. 1900’lerde Selanik’te 118.000 kişi yaşıyordu, bunların 26.000’i Müslüman Türk’tü. 16.000 Yunan, 10.000 Romalı ve 66.000 Yahudi vardı. Bunların %70’i Sabetayist, Sabetaycı veya Dönme idi ve Selanik Osmanlı topraklarındaki en büyük Sabetayist nüfusa sahip şehirdi. Kendilerine ait okulları vardı, bunların arasında en meşhur olanı da Şemsi Efendi Okulu idi. Bütün Sabetayistler Şemsi Efendi, Hayati Efendi, Selim Efendi gibi, Efendi diye çağırılırlardı.

Bir gün Mustafa adında bir çocuk, bir okula katıldı. Zeki ve çalışkan bir çocuktu. Öğretmeninin adı da Mustafa’ydı ve öğretmeni kendisini öğrencisinden ayırmak için, ona Türkçe’de mükemmel ve olgun anlamına gelen Kemal adını ikincil isim olarak verdi. Küçük Mustafa öğretmeninin verdiği ismi hak ettiğini ispatlamıştı. Şemsi Efendi okulundan mezun olduktan sonra, Askeri okula girdi ve sonrasında Osmanlı memuru oldu. Vurgulamak zorundayım ki, bu Şemsi Efendi okuluna sadece Sabetayist ailelerin çocukları kabul ediliyordu.

  1. yüzyılda, Sultan Abdülhamit zamanında Genç Türkler hareketi Selanik’te başladı. Bu Genç Türklerden birisi de Mustafa Kemal’di. Genç Türkler Sultan’ın vermeye hazır olmadığı özgürlüğü istiyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa savaş ilan edildiğinde bir generaldi. Gelibolu’nun kumandası ondaydı. Avustralyalılar ve Yeni Zelandalılar bu ismi çok iyi bilmektedirler. Anzak güçleri Çanakkale önündeki çatışmalarda birçok ağır kayıplar verdiler. Bu günleri anmak için Çanakkale’de büyük bir abide vardır. Her yıl burada bu çatışmalarda hayatını kaybeden Anzaklar için anma törenleri gerçekleştirilmekte. İngilizler bu savaşta Osmanlılar ile birlikteydi ancak Anzak güçlerini Osmanlılarla savaşması için gönderdiler. Belki de bu yüzden Türkler bugün de Anzakları çok seveler ve saygı duyarlar. Türkler, Anzakların kendi istekleriyle değil, zorla savaşa getirildiğini çok iyi bilmektedir.

Birinci Dünya Savaş’ında Almanya ve müttefiki Osmanlı İmparatorluğu yenilince, Yunanistan ve Türkiye arasında nüfus değişimi gerçekleşti. Türkiye’deki Yunanlılar Yunanistan’a gönderilirken, Selanik’teki Türk’ler Türkiye’ye göç ettiriliyordu. Selanik’teki Sabetayistler Musevi olduklarını açıkladılar ve Selanik’ten ayrılmayı reddettiler. Ancak geçmişte, Selanik Hahambaşılığı, bu insanların Musevi  olmadıklarını, Müslüman olduklarını iddia etmişti. Böylece hepsi İstanbul’a ve Türkiye’nin diğer bölgelerine gönderildiler. Bu tarihte çok iyi eğitim görmüş 35.000 kişi kadarlardı. İstanbul’a geldikten sonra, politikaya girdiler ve Genç Türk hareketini yeniden yarattılar. Mustafa Kemal Paşa da politikaya girdi ve Sultan’a karşı bir cephe aldı. Bunun takipçilerine karşılık Sultan da Mustafa Kemal Paşa’yı bir fermanla orduda müfettiş yaptı. Bu, Sultan’ın Mustafa Kemal’i başkentten ve kendi yolundan uzaklaştırmak için bir yöntemdi. Mustafa Kemal Sultan’a karşı bir harekete girişmek için Samsun’a gitmek için İstanbul’dan ayrıldı. Sultanlığı ve  Halifeliği  lağvetmek için büyük mücadele verdi, başarıya ulaşana kadar çok çalıştı. Türklerin atası anlamına gelen Atatürk adını aldı. Modern Türkiye artık onun çizdiği yolda ilerliyordu. Suriye Şam’daki Sabetayist nüfusu artık Osmanlı egemenliği altında değildi ve Adana, Antalya ve Mersin gibi şehirlere göç etmeye başladılar.

Adana’da, bugün de hâlâ var olan, Gavur Mezarlığı adında bir mezarlıkları bulunmaktadır. Daha sonraları Sabetayistler bu şehirlerden İstanbul ve İzmir’e göç etmeye başladılar. Büyük bir bölümü de daha sonra İstanbul’a göç etmek üzere Afyonkarahisar’a göç ettiler.

Son yıllarda, modern Türkiye’nin kurucusu Atatürk hakkında Sabetayist kökenlere sahip olduğu yönünde bazı teoriler ortaya atılmıştır. Aynı şekilde Türk hükümetinde Sabetayistler’in önemli roller üstlendiği konusuna odaklanılmıştır, özellikle de Dışişleri Bakanlığı’ndaki önemli ve etkili pozisyonlarda. Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Sayın Davutoğlu’nun Karaim Yahudilerinden olduğu söylenmektedir.

Konferansımı bitirmek için şimdi size çok tanınmış bir Türk araştırmacı yazar Rıfat Bali’nin “A Scapegoat for all Seasons- The Donmehs or Cyrpto Jews Of Turkey ” bir paragraf okumak istiyorum.

Önsözünün üçüncü sayfasında diyor ki Sayın Bali;

“Son günlerde dönmeler hakkındaki takıntıların hiçbir değeri yok, sözde Türkiye politikasındaki ve kültürel hayattaki etkileri ve egemenlikleri Türk Yahudileri arasında da yankı buluyor. Örnek vermek gerekirse; Türkiye doğumlu bir İsrailli olan Erroll Haim Gelardin “The Sabbetean” adlı romanında diyor ki;

‘Sabetayistler, Atatürk’e ülkesini kurarken büyük yardımlarda bulundular. Türkiye, Sabetayistler sayesinde İkinci Dünya Savaşı’na girmedi, ve yine aynı nedenle harabe halindeki ülkemiz, tamamen yok olmamıştır. Eğer Hitler, Ortadoğu’nun petrollerine ulaşmak isterken, Türkiye’ye girseydi, Musul ve Trakya vasıtasıyla Irak petrollerini transfer etmesi sadece birkaç gününü alırdı. Türkiye’nin Yahudileri ve Sabetayistleri, ayrıca tüm özgür dünya böylece mahvolmuş olacaktı.’

Sayın Gelardin diyor ki, ‘Eğer Hitler Türkiye’ye girseydi, Türkiye Sabetayist toplumunun kaderleri diğer ülkelerin Yahudilerinden farklı olmayacaktı.’  Sabetay Sevi  acaba  muritlerini  korudu mu?”

***

Birçok anlamda, yaratıcı diplomasideki değişimden, askeri güç konuşmasına, bir milyonluk Türk ordusunun mobilizasyonunu içeren, hiddetli mücadele yeteneğiyle de Sabetayistlerin torunları Hitlerin Türkiye’yi işgalini engelledi. Hitler umutsuzca petrol kuyularına ulaşmaya çalışırken ve bu yüzden Stalingrad güzergâhını almak zorunda kalınca General Winter ile karşılaştı. Ordusu imha edildi ve bu da Nazilerin savaşı kaybetmesine neden oldu.

Benim teorime göre, Sabetayistler, Hitlerin Türkiye’ye girmesini engelleyerek sadece kendilerini korumuş olmadılar, aynı zamanda Türkiye Yahudilerini ve gelişmeye başlamış Türkiye Cumhuriyetini de korumuş oldular. Dolaylı yoldan, Hitlerin yenilmesine katkıda bulundular.

Ben dindar biri değilim, ancak olayların arka planına bakarsanız, inkâr edilemez şekilde görürüz ki, 1666 yılında Sabetay Sevi’nin giriştiği güç hareket sadece müritlerini kurtarmadı, aynı zamanda milyonları da kurtardı. Meşhur, bir kelebeğin kanat çırpışından oluşan küçük etkinin uzak bir yerde büyük bir fırtınaya neden olacağı teorisi gibi, Sabetay Sevi’nin yaratmış olduğu hareket de dünyanın çehresini değiştirmiştir.

 Bu da Mesih’in yapması beklenen bir şey değil miydi?

Bazı insanlar Sabetay Sevi’nin sahte Mesih olduğunu söylüyor, bazıları da kayıp Mesih olduğunu, ama bazıları da onun gerçek Mesih olduğunu söylüyorlar. Bu sizin kararınıza kalmış.

Konuşmamı bitirmeden önce yinelemek isterim ki inanıldığı üzere, her Yahudi’nin Musevi olmayacağı gibi, her Musevi de Yahudi değildir. Ufak bir örnek vermem gerekirse, Hazar Türkleri Museviliği kabul etmişlerdir ve hâlâ Musevi dinine uygun yaşamaktadırlar, ama Yehuda kabilesinden gelmedikleri için Yahudi değillerdir.

Bayanlar baylar dinlediğiniz için teşekkür ederim.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergiaralik2010

Bunu paylaş: