Türban: Yetmez Ama Evet(!) – Onur Keşaplı

Türban: Yetmez Ama Evet(!)* 

Telaşlanmayın bu yazıda türban(affedersiniz başörtüsü demeliydim) konusu bir “sorun” olarak ele alınmayacak. Hele de türbanın kadın özgürlüğüne, kadın- erkek eşitliği bağlamında neyi simgelediğine dair tek bir satır yer almayacak. Zira büyük başkan(!) Erdoğan’ın ısrarla altını çizdiği üzere kadın ve erkek asla eşit değildir asla eşit olmayacaktır. Devlet büyüğümüzün fermanına karşı gelmek olmaz ama bazı densizler kadın erkek eşitliği denilen saçma soyutluk kavram söz konusu olduğunda dünya sıralamasında sonlarda olduğumuzu söyleyip duruyorlar. Artık anlayın, kadın erkek eşit değildir, asla olamaz! Büyük başkan buyurdu o yüzden yapay gündemler yaratmayın. Bu konuda artık hem fikir olduğumuza göre asıl gündemimize geçebiliriz.

Başlıktaki vurgumuz referandum sürecinde “yetmez ama evet” akımının öncüleri olan ve dünyada eşi benzeri bulunmayan bir formülle liberal-muhafazakâr olabilmeyi başarabilen ilericilerimiz, aslan demokratlarımız ve özgürlükçülerimize(!) sitem içeriyor. Referandum sonrası bu “değerli entelektüellerimizin” bir kısmı yargıdaki gelişmeler üzerine pişmanlıklarını dile getirmek gibi çok büyük bir yanlışa ön ayak oldular. Hâlbuki özgürlükler hızlanıyor ve büyük başkanın söylemiyle “benim milletimin” ilerlemesi hız kazanıyorken bu tarz yaklaşımlar son derece yanlış. Türban konusunda örneğin bu değerli liberal-muhafazakârlarımızdan daha cesur olmalarını beklerdik. Bu ülkenin en önemli gündem maddesi olan, Anadolu kahvelerinde    babalarımızın tavla   keyiflerini   yaşamalarına   mani   olacak   kadar   dert   yandıkları  türban meselesinin çözümünde bu kanaat önderlerimizi daha çok kanalda, daha çok gazetede görmek istiyoruz. Mümkünse çoğaltılmalarını talep ediyoruz. Üniversitede türbana özgürlük tartışmalarında başbakanımız bu özgürlüğün doğal olarak üniversitelerde sınırlı kalmayacağını buyurdu. Buna destek olması gereken özgürlükçülerimizi arıyor gözlerimiz. Özgürlüklerini arayan “sivil toplum örgütüHizbullah’ın eski bir üyesi olan masum babanın ufacık türbanlı(affedersiniz başörtülü) kızının dramı yürek burktu adeta. Küçük kızın ataerkillikten gelen özgür iradesiyle(!) bir sabah uyandığında saçlarını örtmesi  ve okula girmek istemesi maalesef “provokasyon” olarak nitelendirildi. Burada liberal aydınlarımıza çok ama çok büyük işler düşüyor. Masum baba bir canlı yayında “Allah beni tehdit ediyor, Allah’ın buyruğunu yerine getirmemiz gerekiyor. Devlet beni Allah’ın tehdidinden korumalı” sözleriyle durumun tehlikesini gözler önüne seriyor. Peki, liberallerimiz niye bu yurttaşımıza yeterince sahip çıkmıyor? Allah’ın tehdidinden korunma özgürlüğünü bir  insanın en büyük hakkıdır, bunu yerine getirmesi gereken de devlet aygıtıdır. Zaten devletler niye kuruldu, Allah’ın tehdidine karşı arabuluculuk yapmak için. Özgürlükçülerimiz bunu hatırlamalı.

Bir diğer TV programında türbana özgürlüğü her yerde savunduğunu dile  getiren büyük özgürlük savaşçısı(!) AKP’li bir kadın, erkek elini asla sıkmayacağını çünkü bunun batı geleneği olduğunu yine batıdan aldığı yüksek entelektüel anlamlardaki kavramlarla açıklıyor. Ve haklı olarak “erkek eli sıkmama özgürlüğünün” garantisini istiyor. Karşısındaki başı açık ilkeller ise utanmadan bu özgür hanımefendimizi eleştiriyorlar. İnsan üzülüyor bu görüntüye çünkü gönül isterdi ki o stüdyoda liberallerimiz olsaydı ve başı açık ilkellere karşı erkek eli sıkmama özgürlüğü peşindeki William Wallace’ı savunsalardı.  Böyle  bir  doğal  hakkı  eleştirmek,  medyada  kadın  temalı   bir programda kadın yorumcuyu “sana anlayacağın şekilde cevap verirdim ama hadi neyse” diye yanıtlayan kendisini “aslan gibi erkek” olarak nitelendiren “büyük entelektüelimiz, özgürlük savaşçısıMehmet Metiner’in sözünü ettiği “yanlış konuşma özgürlüğü” kapsamına bile alınamaz. Erkek eli sıkmak gibi batılı bir geleneği masum kadınlara dayatan Kemalist rejime haddini bildirmek için yapılması gereken şey belki de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne gidip “batılı değerleri reddetme özgürlüğümüz engellemez” savıyla başvurmaktır. Referandum sonrası yeni düzenlemeyle AİHM’ye başvurmak için önce Anayasa Mahkemesi’nden izin almak gerek ama orayı “evet” oylarımızla AKP’leştirdiğimiz için bir sorun çıkacağını sanmıyorum.

İktidar ve masum halk el ele” türbanı inşallah her yerde özgürleştirmeyi başaracağız. Peki ya ondan sonra? Bu yeterli olur mu hiç? Türban zaten Kuran’da açıkça belirtilmiş bile değil. Bunu aştıktan sonra “dört eş”, “şahitlikte iki kadının bir erkeğe denkliği”, “mirasta kadının erkeğe göre yarı miktarda pay olması” ve Nisa Suresinin 34’üncü ayetinde açıkça görüleceği üzere “erkeğe itaat etmeyen kadının dövülmesi” gibi hükümleri yerine getirebilme özgürlükleri konuşulmalıdır. Türban iyi güzel evet, ama yetmez! Unutulmaması gereken nokta devletin(laikmiş değilmiş bir önemi yoktur) görevinin insanları Allah’ın tehdidinden korumak olduğudur. Bu gerçekliğin, bu özgürlüklerin halka anlatılması konusunda da liberallerimize, muhafazakârlarımıza büyük iş düşüyor. Referandum sonrası galibiyet rehavetlerini biran önce üzerlerinden atıp hükümetle eş güdümlü olarak çalışmaya başlamaları gerektiğini düşünüyoruz. Hükümet bu konuda üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor, Kürt sorununun bile çözümünü buldular; daha çok cami, daha çok imam daha çok Kuran kursu! Futbol sever olarak bizden de bir tavsiye, bakmayın siz Hıristiyan ülke takımlarının başarılı, Müslüman ülke takımlarının başarısız gibi görünmesine, önemli olan İslami yaşam tarzındaki futboldur ve dünya çapında başarılar için yapılması gereken Hakan Şükür açılımıyla beraber futbol dünyamıza daha çok cami, daha çok imam ve daha çok Kuran kursu kazandırmaktır.

Bu ülke gerçekten(!) ileriye gidiyor, aksini iddia eden provokasyon yapmaktadır ve Ergenekoncudur, ötesi yok! Kimileri “madem türban üniversiteye giriyor o zaman başı açıklarda camiye girebilsin bu da özgürlük değil mi” gibisinden kışkırtıcı ve ilkel istekler de bulunuyor. Bazılarıysa cenazelerde kadın erkek yan yana olmalı bu da bir özgürlük diyor. Hala anlamadılarsa büyük başkanın sözlerini yineleyelim: Kadın erkek eşit değildir ve asla eşit olmayacaktır arkadaş! Hadi diyelim başbakanın iyi niyetine inanmıyorsunuz, peki Kuran’ın hükümlerine de inanmıyorsunuz? O zaman bu devlet Allah’ın tehdidine karşı  sizi korumaz tabi! Son söze gelirken hala Türban özgürlüğü konusunda sıkıntı yaşayanların telaşlanmamaları adına Orhan Bursalı’nın 21 Ekim 2010 tarihli Cumhuriyet gazetesindeki yazısından küçük bir alıntı yapalım:

Dedik ki burada, Erdoğan ve şürekâsı türban meselesini çözmek istemiyor. Çünkü isterse çözer! Anayasada 30’a yakın maddeyi Meclis’te hiçbir uzlaşma aramadan değiştiren, Meclis’e gerekli sayıya ulaşamayınca  referanduma götüren AKP değil mi? RTE, neden türban konusunda aynı yolu izlemiyor? Meclis’te türban sorununu çözmek için herhangi bir partiye ihtiyacı yok!? Ee, o halde?

İki hedefi var RTE’nin: 1)Türban konusunda CHP ve diğer partileri -durmadan- her fırsatta sopalamak ve mağduriyete oynamak. Bizim seçmenin mağduriyeti oynayarak her an kafakola alınmaya hazır olduğunu 8 yıl boyunca iyi gözlemlediler… 2) Türbanda total çözümü dayatmak. Başbakan açıkladı: Türban milletin bulunduğu her yerde olmalı. RTE’yi üniversite kesmiyor, lise ve ilköğretimde de türbanın serbest olmasını istiyor. Tabi devlet dairelerinde haydi haydi!”

Görünen köy kılavuz istemiyor, Türkiye’nin ilerlemekte olduğu yol budur ve bu yolda bir değişiklik olmadığı sürece bizler maalesef bu “trajikomik” bile denemeyecek sorunları, tartışmaları, üslupları yine mizahi sayılamayacak bir dille anlatmak, eleştirmek gibi “işlevsiz” bir yönteme mecbur kalacağız. Ne dersiniz bu durum değişir mi? Yetmez ama evet mi?

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2010

Bunu paylaş: