Gelin Türk Emperyalizmiyle Tanış Olalım*
İnsanları kaderlerinin değil seçimlerinin şekillendirdiği söylenir. Bizler de bu sözü aynen uygulamaya koyup yine(bi daha bi daha) seçimizi ortaya koyduk ve dünyamızı şekillendirmeye başladık. Dünya demeliyiz zira balkondan işittiğimiz kadarıyla Gazze, Şam, Saraybosna, Bağdat, Kerkük, Kahire ve elbette Kudüs seçimlerden zaferle ayrılmış. Balkonun aşağısını dolduran yığınların en çok alkışladıkları sözlerde bunlar olmuş. Bu bizim seçimimizdi, biz dünyayı “bi daha bi daha” şekillendirmek istiyorduk, bu uğurda Osmanlı olmamız gerekiyordu. “Yurtta barış dünyada barış” ya da vatan savunması dışında savaşın cinayet olması gibi sözler sarfeden, canından çok sevdiği memleketi Selanik’i muhtemelen geri alabilecekken ve etrafı bunu istiyorken buna asla yanaşmayarak “küçük” bir cumhuriyetle yetinen bir lideri seçmemiz olanaksız! Biz balkonu tercih ettik, onu istedik.
Tarih ve sinema pek çok balkon gördü. En ünlü balkon Hitler‘in Nuremberg’teki balkonuydu, beyazperdeninkiyse Hitler’in balkonundan birebir esinlenen Yüzüklerin Efendisi İki Kule filmindeki büyücü Saruman‘ın Isengard’daki balkonu. Her ikisinin de devamında neler olduğunu bilen bilir. Bizi bekleyen yakın gelecek aynı mı? Tunus’u ıskalayan, Mısır’ı yakalayan, Yemen’le Bahreyn’i durduran, Libya ve Suriye’yi ise bizzat uygulayarak “Arap Baharı”nı “Amerikan Baharı”na çeviren emperyalizme ortak olmak bu sürecin başlangıcı mı? Ne de olsa onlar bizim toğrağımız (Osmanlı) eğer geri alacaksak ABD desteği(güdümü) ile alırız gerekirse. Bu, bir milletin damarlarında geç de olsa yeşeren emperyalist genin müjdeleyecisidir. Osmanlı çağdaş anlamda emperyalist değildi, sömürgeci ve sanayi-emek ilişkisinin çarpıklığına dayanan bir altyapıdan yoksundu. Yağma, talan ve fetihçilikle gelen klasik imparatorluklar çağı geride kalmış, bilimsel buluşları da kullanarak dünyanın her bir ucunda kültürden ekonomiye her alanda egemenlik kurmak gerekiyordu. Osmanlı, belki de tüm bunlardan yoksun olduğu için direnemedi.
Balkondan çıkan mesaj, eski Osmanlı topraklarına “Abiniz uyandı bi çekilin bakayım kenara” söylemiydi, tam da bunun üstüne bizim “Commonwealth“imize dönüşen “Türkçe Olimpiyatları” geldi ve herkesi “Türkçe konuşan sevimli yabancılarla” tanıştırdı. Adeta sirk gösteri izlercesine stadları doldurmamızla paralel nur yüzlerimiz gözyaşlarıyla doldu. Fıkralarda ve TV’de Türkçe konuşan yabancılar bu kez gerçekten Türkçe konuşuyordu, bu bir mucizeydi, bunu başaran her kimse cennetin anahtarına sahip olmalıydı. Tüm gözyaşlarımız, alkışlarımız ve yalakalıklarımız ardında kabul edelimki o bir türlü kurtulamadığımız aşağılık kompleksimiz var. Elin gavuru emperyalist oluyor da biz niye olamıyoruz? Onlar her yeri bombalıyor, her yere dilediğince girip çıkıyorda biz niye izliyoruz? İşte bu Türkçe olimpiyatları denilen gösteri, aslında bilinçaltımızın dışa vurumu. DTO(Dünya Türk Olsun) söylemi gerçekleşmeli. Diğer herkesi boyunduruk altına alacak olan biz olmalıyız. Herkes, inatla Türkçe(Farsça ve Arapça destekli olmak kaydıyla) konuşmalı! Biz öyle Commonwealth olimpiyatları gibi kültürel tarihimizin sporlarını Türkçe konuşan ülkeler arasında yarışma şeklinde düzenleyip en azından şık bir emperyalizm ortaya koyamayız çünkü henüz olgun değil emperyalist içgüdülerimiz.
Olgunlaşmadığımızın bir diğer kanıtı Yeni Osmanlı’nın sevimli(!) mimarı dışa bakanımızın birbirinden ilginç söylemleri. Kendisi hem emperyalist hem anti- emperyalist olmaya çalışıp her ikisini de başaramamanın dayanılmaz hafifliği içerisinde. Libya’nın Emperyalist destekli Bingazi muhaliflerini antiemperyalist Kuvayi Milliye Ankarasına benzeterek Libyalılardan alkış toplamasını ise Türkçe olimpiyatlarının orada yapılmamış olmasından doğan eksikliğe bağlamak gerek.
Tarihsel olarak ilerlemeci bir eylem yeşertme ve mazlumdan yana tavır alma konusunda geçer not alamayacağımız aşikâr. Biz gücü, güçlüyü seviyoruz. Bakmayın Filistin’i desteklediğimize. Eğer Filistin Musevi, İsrail Müslüman olsaydı Filistin umrumuzda olmazdı. Bu ülkeyi 60 yıldan fazladır tek başına yöneten sivil-askeri TEK PARTİ ve onların ileri(!) demokrat seçmeni her daim güçlüyü sevmiş, onun yanında konumlanmıştır. Bu ABD olur İngiltere olur farketmez. Döneme göre kim daha çok güce tapıyorsa yığınlar ve hakiki emperyalistler o kişiyi tepeye çıkartmışlardır. Geçtiğimiz aylarda bu dünyadan göçen Milli Görüş’çünün “antiemperyalist” olduğunu sananlar tam da bu noktayı unutuyorlar. O antiemperyalist değildi, olsa olsa batı emperyalizmine karşı Türk-İslam emperyalizmini savunan bir emperyalistti. Başına buyruk emperyalistliğini erken belli edince yerine daha becerikli ve emperyalizm aşığı öğrencileri getirdi. Onlar daha iyilerini bulana kadar da bizler bu emperyalistlerimizi seçmeye devam edeceğiz. Kendine liberal diyenin bir numaralı baskıcı, solcu diyenin bir numaralı sermaye yanlısı ve anti- emperyalistim diyenin aslında Türk emperyalizmini arzuluyor olduğu bir ülkenin seçimleri malesef her birimizin dünyasını şekillendirmeye devam ediyor. “Bi daha bi daha” olmamak için, balkonlardan ve yerli yabancı tüm emperyalistlerden uzak durmaya özen göstermek kalıyor bu ülkenin yalnız ve güzel azınlığı için ve elbette sonuna kadar direnmek, boyun eğmemek!