İki Rektörün Büyük Istırabı*
Osmanlı döneminin iki ünlü Darülfünun müdürü, Hoca Tahsin Efendi ve Salih Zeki Bey, ülkelerinde bilim yapmanın zorluklarından yakınıyorlardı. Hoca Tahsin Efendi Darülfünun kapatıldığında “Cehalet lüzumludur, yetkinleşmeye çalışmaktır suçumuz bildim/ Allahım, bilim tahsil etme suçumuzdan dolayı tövbeler olsun” diyerek feryat etmişti. Salih Zeki Bey ise “Türkiye’de bilim yapmak, körler çarşısında ayna satmaya benzer” demişti.
Kapatılmış ikinci Darülfünun müdürü (rektörü) Hoca Tahsin Efendi, 5 Aralık 1870’te yaptığı “Terakkiyat-ı Ulum” (bilimlerin ilerlemesi) başlığını taşıyan açılış konuşması (Cemaleddin Efgani’nin konuşmasıyla birlikte) dine uygun bulunmadığı için görevinden azledilmiş, Darülfünun da ikinci kez kapatılmıştı. Bu olay Hoca Tahsin Efendi (1811-1881) üzerinde büyük bir hayal kırıklığı yaratmıştı. Onun derin üzüntüsünü bu olayın hemen ardından söylediği şu sözlerde görebiliyoruz:
“Cehalet mültezem, kesb-i kemaldir cünhamız bildim,
İlahi cürm-i tahsil-i ilimden tövbeler olsun.” (1).
(Cehalet lüzumludur, yetkinleşmeye çalışmaktır suçumuz bildim,
Allahım, bilim tahsil etme suçumuzdan dolayı tövbeler olsun.)
Hoca Tahsin Efendi’nin 19. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılarda bilimin ve bilimsel düşüncenin gelişimi için büyük çabaları olmuştur. Cemiyet-i İlmiye isimli bir bilim derneği kuran Hoca Tahsin Efendi, bu dernek adına 16 Kasım 1879 tarihinden başlayarak Mecmua-i Ulum adında bir bilim dergisi çıkarmış (5 sayı) ve bu dergide başka yazarların yanı sıra kendisi de çeşitli bilimsel yazılar yayımlamıştır.
Hoca Tahsin Efendi’nin çocuk eğitimi, modern tarım, tarım kimyası, astronomi, evrim ve psikoloji konularında eserleri de bulunmaktadır.
Hoca Tahsin Efendi Darülfünun’dan uzaklaştırıldıktan sonra bir süre Sıbyan mektebi öğretmenliği yapmış, Darülmuallimin’de kozmografya ve trigonometri hocalığında bulunmuş, ömrünün son yıllarını ise yalnızlık ve zorluklar içerisinde geçirmişti.
İkinci Meşrutiyet dönemi sırasında (1913-1917 yıllarında) Darülfünun müdürlüğü yapmış olan Salih Zeki Bey, ülkemizde bilimin erken dönemlerdeki gelişmesine en büyük katkılarda bulunmuş bir bilim insanıdır. Matematik, mekanik, optik, ses, elektrik, ısı teorisi, bilim tarihi vb. konularında eserler vermiş ve çeşitli araçlarla halkın aydınlanması doğrultusunda büyük çabalar göstermiştir.
Salih Zeki Bey’in (1864-1921) Darülfünun’da görev yaptığı sırada, 1915 yılında, İsviçre’de matematik eğitimi aldıktan sonra ülkesine dönen ve bir süre liselerde matematik öğretmenliği yaptıktan sonra Darülfünun’da çalışmak isteyen matematikçi Hüsnü Hamid (Sayman) Bey (Erken Cumhuriyet döneminde Fen Fakültesi dekanlarından) ile bir görüşmesi oluyor.
Bu görüşmede Hüsnü Hamid (1890-1975) Bey, Salih Zeki Bey’e yanında çalışmak istediğini söylüyor. Salih Zeki bey de, bu istekli gencin niyetinden tam emin olmak için onu biraz anlamaya çalışıyor ve bu sırada ona şunları söylüyor:
“Türkiye’de bilimle uğraşmak, körler çarşısında ayna satmak gibidir.” (2).
Salih Zeki Bey gibi bilim için değerli ve büyük hizmetlerde bulunmuş bir bilim insanından bu ümitsiz sözleri duymak, ülkemizin geçmişteki (ve bugünkü) bilim yapma koşullarını anlamak bakımından son derecede düşündürücüdür.
TÜBA’nın yaklaşık bir asır sonra karşılaştığı elem verici durum, bize bu iki eski rektörün ıstırabını hatırlattı.
Yararlanılan Kaynaklar:
Osmanlı Tarihi, Cilt VII, Enver Ziya Karal, Türk Tarih Kurumu yayını, 1988, Dördüncü baskı, s. 206.
Hüsnü Hamid Sayman’ın oğlu İnşaat Yüksek Mühendisi Demir Sayman ile 11 Nisan 1999 tarihinde yaptığımız görüşmenin notları.