Saklı Devletin Güncesi: Press – Selin Süar

Saklı Devletin Güncesi*: Press** 

 

Sinemamızda farzdır; takdire şayan yapıtlar en fazla bir iki hafta beyaz perdede gösterilir ve peşinden atlı koşturuyormuşçasına, hemen vizyondan kaldırılır. Türkiye tarihinde bugün artık altı iyice oyulan Doğu politikasının henüz ayyuka çıktığı yıllarda devletin, yönetimin, ordunun ve aşiretlerin; diğer bir deyişle güçlülerin el birliğiyle halkları birbirine kışkırttığı olayların yüz kızartıcı sonuçlarından yalnızca birini ele alan Press filmi pek çok festivalden ödülle dönse de sinema salonlarında az bir süre gösterim olanağı buldu.

Yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını Sedat Yılmaz’ın üstlendiği ‘Press’ bir dönemin şahitliğini beyaz perdeye taşıyor ve bunu yaparken Türkiye’nin karanlık dönemlerinden olan 1990’lı yıllarda önemli görevlerde yer alan kişilerin teröristlerle işbirliği ile uyuşturucu trafiğine kadar giden yolda gerçek haberler eşliğinde tarihe ışık tutuyor.

Filmin olay örgüsü, 90’lı yıllarda çatışmaların yoğun yaşandığı Doğu’da yerel bir gazete olan Özgür Gündem’in çalışanlarının, Diyarbakır’da tanık oldukları işbirlikleri, hak ihlalleri ve aydınlatılamayan olayları duyurmaya çalışması üzerine kuruludur. Gazeteciler, ellerindeki kısıtlı olanaklarla görevlerini yapmaktadırlar. Çektikleri fotoğrafları bastıracak yer bulmaları bile tehdit edildikleri veya engellenmeye çalışıldıkları için git gide zorlaşır. Gazeteciler işlerini yapmaya devam ettikçe baskılar ve tehditler giderek artar. Biri kaçırılıp öldüresiye dövülür, biri orduyla işbirliği içinde olan çeteyi ortaya çıkarmak  için yaptığı araştırmalar yüzünden gelen tehditlere kulak asmaz ve sokak ortasında öldürülür, bir diğeri çareyi oradan ayrılıp Batıdaki ulusal gazetelerde çalışmakta arar. Büroları sürekli olarak polisler tarafından basılıp dağıtılır. Çalışanlar arasında geçen espriler, birbirlerine ettikleri yoldaşlık ve özellikle de bozulan  her türlü alete çare bulan ve ilk önceleri çay taşımak gibi işlerle uğraşan, zamanla röportaj deşifresi yapmaya ve haber yazmaya kadar ilerleyen Fırat’ın başarma sevincine eklenen gazeteyi sahiplenmeki kararlılığı tüm bu korkunçlukların arasına serpiştirilen insani duygulara vurgu yapmaktadır.

Filmdeki oyunculuğun profesyonel olmadığı hemen anlaşılsa da Kürtçe bilen oyuncuların aksansız konuşmaları, senaryonun akıcılığı ve olay örgüsündeki kırılmaların dağılımı öylesine takdire değer ki, ajite edilmeden verilen cinayetler, duygusal sömürüye yer bırakmadan aktarılan olaylar, filmi soluksuz izlettiriyor. Bununla beraber Press, Türk-Kürt çatışması veya Kürt sorunundan ziyade meslek aşkları uğrunda kamuoyunu aydınlatmayı namus bilen nice kurban verdiğimiz habercileri bize hatırlatıyor.

Kostas Gavras’ın ‘Z / Ölümsüz’ adlı uyarlamasında olduğu gibi bir ülkenin yüzkarası günlerine vurgu yapan filmde her ne kadar sığ bir biçimde ‘kötü Türkler, masum Kürtler’ sloganı bulunsa da danışıklı dövüş olanların gerçek yüzlerinin ortaya çıkışının, çocukların nasıl kullanıldığının, devletin orantısız  güç uygulamasının veya yaftaların gelişigüzel nasıl yapıştırıldığının yanında yerel/ulusal farkı, medya devlerinin işine gelenlerle nasıl ağız birliği yaptığı da anlatılmaktadır.

Basın hak ve özgürlükleri çerçevesinde Özgür Gündem gazetesi çalışanlarının verdiği savaşı beyaz perdeye yansıtan film, yıllar boyu Türkiye gündeminin üzerine çöreklenen ve bir sorun olarak addedilen Kürt halkının terörist olarak yaftalanmayan diğer yüzünün tanınması, Türkiye’yi mahveden dönem iktidarının isminin Kürt olduğunu çok geç hatırlayıp bir rapor sunarak filmde anımsatılması, PKK Terör Örgütü’nü ortaya çıkaran ideolojik ve insani nedenlerin araştırılıp tarafsızca kamuoyuna sunulması, özellikle de tutuklanan üyeleri az zaman önce serbest bırakılan ve medyada sıkça PKK’yı yok etmeye yönelik  oluşturulduğu,  90’lı  yıllarda  JİTEM  tarafından  askeri  eğitime tabi tutulduğu söylenen bir başka terör örgütü Hizbullah’ın araştırılması açısından da ilk adım niteliği taşımaktadır.

Yüzeysel olarak öğretilen Türk tarihinde kokuşmuş Osmanlı kalıntılarının öğrencide gereksiz bir sıkıntı veya gurur yaratmasındansa Yakın Türk  Tarihi’nin, deyim yerindeyse ‘günahıyla sevabıyla’ ortaya konulmasının zamanı çoktan gelmiştir. Ancak maalesef hâlâ kendi tarihinden ve yaptıklarından korkmak, bunlardan ders almak yerine kendi imparatorluğunu kurmaya, kendi cebini doldurmaya gelen zihniyetler hiçbir zaman değişmemiş, her geçen gün daha da yüzsüzleşerek ilerlemişlerdir.

Ülkemizde katledilen sayısız gazetecilerin yanında, adı duyulmayan daha birçokları bulunmaktadır. Ucuz kimlikler, gerçekleri kanıtlarıyla ortaya sunup halkı aydınlatmak isteyen nice kalemlerin hayatını bir bombayla veya kurşunla sonlandırdığı gibi, yazdıkları kelimelerden korkulduğu için ortada aslı olmayan hayali suçlamalarla tek kişilik hücrelerde tutulan ve özgürlükleri katledilen basın mensuplarımız günümüzde bile vardır. Oysa filmde de dendiği gibi; ‘kurşun gerçeği öldüremez…’.

*Saklı Devletin Güncesi: “Çatlı vs.”, arabasına bomba konularak katledilen rahmetli gazeteci Uğur Mumcu’nun eserinin adıdır.

**https://issuu.com/azizm/docs/ederginisan2011

Bunu paylaş: