Stone, Platoon ve Vietnam*
Amerikan sinemasında muhalif kanadın temsilcileri arasında gösterilen Oliver Stone, öncelikle senaryo yazarı olarak sektöre adım attı. İlk büyük çıkışını, Akademi ödüllerinden en iyi uyarlama senaryoyla döndüğü, ülkemizde fazlasıyla tepki toplayan “Midnight Express” adlı filmle yapan Stone sonraki yıllarda hem yazarlık hem yönetmenlik yaparak birbirinden farklı yapımlara imza attı. Uçuk bir medya eleştirisi “Katil Doğanlar”dan uyuşturucu trafiğine eğildiği “U-Turn”e, spor dallarındaki ahlaksızlığı ortaya koymayı hedefleyen “Kazanma Hırsı”ndan destansı bir tarih filmi olan “Büyük İskender”e kadar hemen her türde yapıtı bulunan Stone’un eleştirmenlerce en çok ilgi çeken yapımları ise politik filmleri olmuştur. Senaryosunu yazdığı “Scarface”te bir mafya lideri üzerinden komünizm ve kapitalizm eleştirisi yapmayı denedi. Ancak yönetmen Brian De Palma’nın şiddeti aşırı boyutta görsel bir şölene dönüştürmesiyle siyasi alt metinler filmde görülemez hale getirildi. Muhalif tavrını genellikle Amerikan yönetimine karşı kullanan yönetmen özellikle “Kapanmayan Dosya: JFK” filminde suikasta kurban giden Amerikan başkanı Kennedy’nin fazlasıyla şüphe uyandıran ve okların Amerikan gizli servisine yönelmesine yol açan dava dosyasını derinlemesine işleyerek dikkatleri üzerinde topladı. Bir diğer Amerikan başkanı anlattığı “Nixon”da ve Küba’nın efsanevi lideri Fidel Castro’yu anlattığı “Commandante”de siyasi sinemanın olmazsa olmazı belgesel anlatıya yöneldiğini görüyoruz yönetmenin. Yönetmeni kariyerinin zirvesine taşıyan yapımlar ise Vietnam üçlemesi olarak adlandırdığı “Platoon”, “Born on the Fourth of July” ve “Heaven and Earth” filmleridir. İlk ikisiyle birden fazla Oscar kazanan Stone, Vietnam Savaşı yıllarında orduya gönüllü olarak katılıp gazi olarak dönen bir askerden, bunları ustaca sinemaya aktaran bir yönetmene dönüşmüştür. Belki de yapıtlarının diğer Vietnam Filmlerinden ayrı tutulmasının nedeni savaşı birebir yaşamış ve pek çok yönde fikir değişikliğine uğramış biri olarak daha gerçekçi bir anlatıma sahip olmasıdır.
1986 yapımı Platoon, yönetmenin savaş sırasındaki deneyimlerinden yola çıkarak yazdığı ve kısmen de olsa otobiyografik öğeler içeren bir filmdir. “Genç bir gönüllünün büyükannesine yazdığı mektupların okunması biçiminde gelişen film, bütün bir köy halkını yok eden gözünü kan bürümüş bir çavuş(Tom Berenger) ile insancıl bir çavuş(William Dafoe) arasındaki çatışmayı geliştirerek, cehennemi bir savaş ortamını yansıtır. Ayrıntıları vurgulayan, teleobjektif kullanımına, yavaşlatılmış çekimlere ağırlık veren film, Amerikan değerlerine inanmış bir gencin gözünden, bir müfrezenin yakılan yıkılan ormanlar, köyler, kurulan tuzaklar arasındaki ölüm kalım mücadelesini belgeselci bir anlayışla aktarır. Amerika’nın biri savaştan yana, biri savaşa karşı iki yüzünü vurgulamayı dener.”[1] Filmde sadece Amerikan savaş yanlısı ve karşıtı karakterler dışında o dönemlerde haklarını almak üzere mücadeleye girişen siyahların da temsil edildiğini görüyoruz. Eşitliğin peşinde koşan siyahların ordudaki konumlarının da benzer olduğunu buna karşın ırkçı beyazları temsil eden askerlerin de ırkçılıklarını bu sefer Vietnamlılar üzerinden göstermelerine tanık oluyoruz. Siyahların, Latinlerin, Jamaikalıların kimi ırkçı kimi ılımlı beyazlarla aynı müfrezede yer alması ve tüm film boyunca sadece bu müfrezeyi takip etmemiz bir nevi Amerikan toplumunun tüm katmanlarına küçük bir ölçek üzerinden göz atma hissi vermektedir. Dönemin ruhunu yansıtan uyuşturucunun yoğun kullanımı ve The Doors müzikleri gibi diğer detaylar da es geçilmemiştir. Yine de bu Platoon’da olayları göstermenin ötesinde savaş karşıtı bir söz bulamıyoruz. Çavuş Elias’ın öldüğü sahne ve benzeri karelerde şiddet izleyiciyi rahatsız eden hatta üzüntüye boğan şekilde ilerlese de savaş karşıtlığı sanki izleyicinin tercihine bırakılmış gibi. Yönetmen, politik söylemlerini sanki üç yıl sonra çekeceği ve sonradan Vietnam üçlemesi olarak tanımlayacağı filmlerin ikincisi olan “Born on the Fourth of July”a saklamış gibidir. “Savaşta yaralanıp yürüme yeteneğini ve cinselliğini yitiren deniz piyadesi Bon Kovic’in anılarına dayanan ‘Born on the Fourth of July’ yönetmene bir kez daha Vietnam Savaşı’na eğilme olanağı verdi. Kennedy politikalarının etkisiyle savaşa katılan Kovic’in(Tom Cruise) yurduna döndükten sonra yaşadığı düş kırıklıkları, savaş karşıtı akımların öncülüğünü yapmasına yol açacaktır. Film savaşı desteklemiş politikacıları, yazarları eleştirirken, Amerikan toplumunun aile bağlarına, yurtseverliğe ilişkin değer yargılarını da sorgular. Vietnam üzerine yapılan bütün Amerikan filmleri gibi, bu filmin de Vietnamlıları görmezden geldiği söylenebilirse de, Stone’un yönetmenliğine övgüden başka bir şey söylenemez.”[2]
Birbirinden Farklı türlerde yetkin olmak, büyük oyuncuların ve büyük yapımların usta yönetmeni olmak Oliver Stone’u diğer büyük Hollywood yönetmenlerinden farklı kılmıyor ancak yönetmen dünyanın hâkimi olan devlette muhalif tavra sahip olduğundan ötürü birçok eleştirmen için yeri ayrıdır. Elbette bu muhalifliğin sistemin her ne olursa olsun içinde yer alan bir muhalif tavır olduğunu asla unutmamalıyız.
[1] Rekin Teksoy, “ Dünya Sinema Tarihi”, Oğlak Yayıncılık 2005, s.817.
[2] Rekin Teksoy, “ Dünya Sinema Tarihi”, Oğlak Yayıncılık 2005, s.817.