Vay Anasını Sayın Seyirciler!*
Bu seçim zamanlarını çok seviyorum. Keşke her birkaç ayda bir seçim yapılsa. Çünkü politikacıların ne mal olduklarını öğreniyorsunuz. Bu oyunda oyuncu değil de izleyiciyseniz iktidarların ve diğerlerinin aslında nasıl halkı oyuncak gibi kullandığını, yandaşların paraya para demedikleri dönemi yaşıyorsunuz. Eğer oyuncuysanız zaten hiç birşeyden haberiniz yokmuş gibi davranır, Cem Yılmaz’ın bir gösterisinde “Yalan Söyleyemeyen Erkek” repliğindeki gibi her şeye soruyla cevap verirsiniz. O sırada cebiniz dolmaya, statünüz yükselmeye devam eder.
Seçime birkaç ay kala başlayan politikacıların siyaset konuşmak yerine birbirlerine aşk(!) nağmeleri düzme mitingleri tüm hızla devam ederken, sokaklarımızda “Seçim Öncesi Kaldırım Taşı Döşeme Şenlikleri”nin yenileri başladı, yeni yeni kabadayılıklar, aslanlıklarla göz boyamalar devam ediyor. Hatta bu kabadayılıklarda ipin ucu o kadar kaçtı ki, “Kadın mı, kız mı?” rezilliğine kadar alçaldık. Seçmen sayısından 20 milyon fazla bastırılan oy pusuluları, Metin Lokumcu cinayeti ise yeni seçim oyunlarımız oluyor.
Ülkemizde eylem yapmak, bir şeyi eleştirmek anlamını çoktan yitirdi. Eylem yaptığınız sağcı ya da solcu olmanız fark etmez direkt terörist damgası yemeniz an meselesi ki bunu Hopa’da gördük. Gaz bombası yüzünden kalp krizi geçirerek ölen Metin Lokumcu’yu terörist ilan etmeye az kaldı. Ayrıca artık “Polis imdat” değil “İmdat! Polis” diyecek kıvama geldik. Çünkü Metin Lokumcu son olmadı, ne yazık ki olmayacak.
Şimdi de yeni seçim oyunumuz Kenan Evren’in yargılanma süreci olacak gibi. Az önce çıkan haberlere göre Ankara Cumhuriyet Başsavcıvekili Hüseyin Görüşen, darbeyle ilgili görüşmelere başlıyormuş. Ne kadar güzel değil mi? O sorgulamanın hiçbir zaman olamayacağını, 30 yıllık sürecin geçip gittiğini bizler biliyoruz. Bunları bilmeyenler içinse büyük gelişme. Seçim geçtikten sonra nasıl olsa arada kaynatıp gidecek bir şey bulunacak ve kimse hatırlamayacak. Bir ihtimal bir dahaki seçim zamanına kadar konunun üstü kapatılacak. Sonra yine birileri çıkacak “4 kadın mubahtır diyecek” ve ardından sevgili liderimiz yine “yok canım olur mu öyle şey. 4 kadın değil 3 çocuk isterim ben” diyerek halkımızın saygı ve sevgisini kazanacak. Evet, bu belki bir komplo teorisi olabilir ama mantık çerçevesinde olduğunu düşünüyorum. Gereksiz bir kadın çıkıyor ve diyor ki “Bence erkeğin 4 kadınla beraber olmasında sıkıntı yok.” Ve ardından Başbakanımız böyle bir şeyin olmayacağını söyleyerek şu izlenimi yaratmaya çalışıyor: “Bakın benim için şeriatçı, gerici diyorlar. Ama benim öyle olmadığımı, ne kadar modern olduğumu görüyorsunuz.” Yanılıyor muyum? Daha önce de aynı dönemlerde benzer olaylar yaşandı. Bunların hepsinin bir rastlantı olduğunu sanmıyorum.
Diğer partilerden söz etmeyeceğim. Çünkü onlar için pek farklı şeyler söylemeyeceğim. Sadece “Oylar böyle kazanılıyorsa ben de böyle olayım” zihniyetinde, stajyerlik kıvamındalar ama onlar da zamanla olacaklar.
Son sözüm ise medyamıza! Her yerde basının özgür olmadığı konusunda yürüyüşler yaptık, serzenişte bulunduk. Ama bu konuda samimi olmayanları, “Biz tarafsızız” diyen grupların nasıl da taraf olduklarını gördük. Bahsedeceğim konu çok basit. 29 Mayıs’ta Pamukova bir tren kazası yaşandı ve bu hiç de küçük bir kaza değildi. Hemzemin geçitte tıra çarpan trende makinistin ölümü, 6 kişinin yaralanması ve trenin raydan çıkmasına ramak kalması hiç de küçük şeyler değil. Muhtemelen trende olmasaydım ben de bilemeyecektim. Eve gelip televizyona, internete baktığımda ise yaşadığım şok daha farklıydı. Bütün kanallarda bangır bangır Ankara-Konya hızlı tren hattında 283 kilometre hıza ulaşan trenden bahsediliyordu. NTV’nin 1 dakikalık haberi dışında (kaçırdıklarım varsa affola) hiçbiri kaza haberine yer vermedi. İşte bizim medyamızın özgürlük anlayışı bu. Belki bir baskı vardı seçim öncesi haberin yayınlanmaması konusunda, belki de başka şeyler ama sırf yaranmak adına bu haberi yayınlamayanların olduğuna hiç şüphem yok. Saygılarımla,