Abidin Dino 100 Yaşında – Selin Süar

Abidin Dino 100 Yaşında*

  

Türk Resim Sanatında Abidin Dino

Bir duygunun, tasarının ya da güzelliğin anlatımında kullanılan  yöntemlerin  tümü ya da bu anlatım sonucunda ortaya çıkan üstün yaratıcılık olarak en basit şekliyle tanımlanabilen sanatın, halka yol gösterici olması ve toplumcu bir duruş sergilemesi gerektiği uzun yıllardır tartışılagelen bir konu olmuştur. Özellikle Türkiye’de ülke politikaları ve siyasetle paralel bir çizgi izleyen sanat, Kemal Atatürk’ün ilerlemeci tavrı içerisinde kendine açılım olanağı bulmuş, ancak ulusala dair sanat yapmak isteyen ve Batı tarzını içselleştiren iki farklı görüş arasında ayrılmalar gerçekleşir. 23 Mart 1913’te  İstanbul’da  doğmuş  olan Abidin Dino da böyle bir ortamda farklı sanat kollarında örnekler vermiş ve Türk resminin öncüsü haline gelmiştir.

Türk Resim Sanatının Gelişimi

Batıdaki sanat ortamını yakından tanımaya başlayan ressamların, ortak bir grup oluşturma ve beraberlik çatısı altında toplanma istekleri  sonucunda  1909  yılında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti kurulmuş, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Avrupa’ya gönderilmiş olan İbrahim Çallı, Namık İsmail, Nazmi Ziya Güran gibi ressamların da içinde bulunduğu bir grup sanatçı, Batı sanatından aldıkları yeni üslup ve biçemlerle 1914’te I. Dünya Savaşı’nın çıkmasıyla yurda geri dönmüşlerdir. Bu sanatçılara ve oluşturdukları kuşağa İzlenimciler Kuşağı (1914 Kuşağı) denmektedir.  İlk yıllarda desen anlayışında  çizilen nü temaları, portre  ve figür kompozisyonlarının başı çektiği konular, ilerleyen yıllarda natürmort resimlerde eserler vermeye de eğilim göstermiştir. Bu kuşaktan etkilenmiş olan bir grup sanatçı, 1923 yılında Yeni Resim Cemiyeti adı altında bir topluluk kurarlar ve bu grubun üyelerinden bazılarının da içinde bulunmuş  olduğu  yeni bir grup olan Müstakil Ressamlar ve Heykeltraşlar Birliği, 15 Nisan 1929 tarihinde Türk sanatında yer alır.

Refik Epikman, Cevat Dereli, Nurullah Berk, Ali Avni Çelebi  gibi  ressamların yanı sıra Ratip Aşir Acudoğlu, Muhittin Sebati gibi heykeltıraşlardan oluşan birlik, birbirinden farklı teknik ve üslup anlayışı içinde eserler vermiş, farklı fikir akımlarının ve üslupların aynı çatı altında toplanmasına olanak  sağlamıştır.

İlerlemeci Tavır: D Grubu

1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla sanat alanında ilerlemeye başlayan yeni ülkede bazı sanat çevreleri gelenekçiliğe karşı çıkarken, bazı gruplarsa bunun  tam  tersini savunmaktadır. 1933 yılında bir heykeltıraş olan Zühtü Müridoğlu ile Cemal Tollu, Abidin Dino, Nurullah Berk, Elif Naci, Zeki Faik İzer adındaki beş ressam, sanatın ülke gerçekleri ile iç içe olması gerektiğini savunarak yeni bir grup oluşturmuş; Türkiye’de kurulan birlikler içinde dördüncü oldukları için alfabenin dördüncü harfi olan “D” harfini kendi isimleri olarak belirlemişlerdir. Grup, zaman içinde Bedri Rahmi Eyüboğlu, Turgut Zaim, Halil Dikmen, Eşref Üren, Eren Eyüboğlu gibi çeşitli sanatçıların katılımlarıyla genişlemiştir. Ortak üslupları Soyut Sanat ve Kübizm olan D Grubu, ilerleyen zamanda yarı gerçekçi figüratif resme ağırlık vermeye başlar. Grup, ilk zamanlar Türk resim sanatı için önemli örnekler vermiş olsa da zaman geçtikçe baştaki  düşünce  ve hedeflerinden uzaklaşarak üslup birliğinin bozulmasından ve bireysel  çalışmaların artmasından dolayı 1947 yılında dağılır.

Toplumsal Gerçekçi Yeniler

1940’lı yıllara gelindiğinde siyaset ve sanat alanında gerçekleşen yeni açılımlar, Türk sanatında kimlik arayışını hızlandırmış ve ressamların yurt  gezilerine çıkması sağlanarak ülkedeki toplumsal gerçeklikleri yansıtmaları istenmiştir.  1939 yılının Ekim ayında ülke ressamlarını etkileyecek önemli bir olay  gerçekleşir: Başkent Ankara’da  Devlet    Resim   ve   Heykel    Sergisi   ilk    kez düzenlenir; resim atölyesi şefliğine Fransız ressam Léopold Lévy, heykel atölyesi şefliğine ise Alman Rudolf Belling getirilir. Gravürleriyle de uluslararası çapta  üne kavuşan ve 1936 yılında Legion D’Honneur nişanı ile şövalye olan ünlü Fransız ressam Lévy, Türkiye’deki sanatı diğer ülkelerin sanatlarına göre daha anlamlı bulmuş, aynı zamanda öğrencilerini başarılı işler çıkarmaları için yönlendirmiştir. Atölyeleri çok kalabalık ve yoğun  olan  ressamın  öğrencilerinden Nuri İyem, Mümtaz Yener, Ferruh Başağa, Agop Arad, Fethi Karakaş, Nejat Melih Devrim gibi ressamlar, aynı yıllarda “Yeniler Grubu’ adıyla bir grup kurarlar. Abidin Dino, Léopold Lévy’nin öğrencisi olmamasına rağmen onun atölyeleri ve sergilerine katılarak ondan etkilenir ve Yeniler Grubu’nun bir üyesi olur.

Toplumsal Gerçekçi bir bakış açısıyla sanatlarını icra eden Yeniler’e göre resim sanatının toplumu yakından tanıması ve her yönüyle yansıtması gerekir. Bu nedenle sanatta toplumculuk görüşünü benimseyen grup, ülke sorunlarını, insanların ve toplumun bunalımlarını ele almış, bunun haricinde yapılan sanat eserlerininse ulusal değer taşımadığını savunmuşlardır. İlk sergilerinde yoksul halktan kesimi, İstanbul Limanı’nı ve balıkçıları işlediklerinden “Liman Grubu” olarak da adlandırılmaktadırlar. “Liman Şehri İstanbul” konulu ilk sergilerini 28 Mart 1940’ta açan Yeniler, 1942’de açtıkları ikinci serginin konusunu Abidin Dino’nun önerisi üstüne ‘Kadın’ olarak belirlemişlerdir. Modern resim estetiğinden izler taşıyan resimler, aynı zamanda yerel ve gerçekçi bir üslupla yapılmıştır. Teknik ve yöntem açısından giderek Batı tarzından uzaklaşılsa da yöresellik ve gelenekçi bir yapı dikkat çekici olmuştur.

1944 yılına kadar çalışmalarını başarıyla sürdüren Yeniler, bu tarihten sonra dağılmaya başlar. Üyelerden bazılarının soyut sanata yönelmeleri, bazılarının da burs kazanarak Paris’e gitmeleri sonucu D Grubu’nda olduğu gibi bireysel ayrışmalar başlamış ve toplumsallık, yöresellik, ulusallık gibi kavramlardan uzaklaşılmıştır. Grup, bu nedenlerden dolayı 1952’de tamamen  dağılmıştır.

Sanatın farklı kollarıyla uğraşan  Abidin Dino, çağdaş Türk resminin öncülerindendir ve her iki grupta da öne çıkan ressamlardan olmuştur. İlk yıllarda Picasso’nun etkisinde kalan, ancak daha sonraları özgün ve yerel bir üslup kazanan sanatçı, resimlerinde, işçi ve köylü tiplerini özgün bir üslupla işler.  Türk resim sanatına toplumsal gerçekçi bir kavram  kazandıran  ressamlardan  biri  olan Dino, Türk resmini ulusallaşma çabaları içinde farklı bir yere taşır. Farklı dönemlerde, farklı tematik içerikler etrafında en çok “desen” kullanımını tercih eden sanatçı, gözlemlediklerini ve düşüncelerini  çizgileriyle  görselleştirmiştir. Sol görüşlü olan Dino, yazıları nedeniyle sürgün edildiği dönemlerde tanıştığı Anadolu halkından oldukça etkilenir. Sürgün edildiği Adana için “Tüm  gördüklerim beni resme daha çok bağlıyordu. Sanki içinde yaşadığım Anadolu gerçeğini burayı resmettikçe görüyordum.” demiş ve dönemin toplumsal sorunlarıyla ilgilenen, özgürlükçü bir yapıyı benimseyen, siyasal bir duruşu olan tavır içinde yaşamını sürdürmüştür. Gördüklerini ve düşüncelerini desen çizimlerine döken ressamın her bir yapıtı böylelikle onun hayatından birer yansımaya dönüşmüş ve aynı zamanda sanatçının eserleri, içinde bulundukları yüzyılın tarih anlatıcılığını da üstlenmiştir.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2013

Bunu paylaş: