Bilimde Öncü Kadınlar*
Maria Sibylla Merian
Maria Sibylla Merian, tarihteki ilk kadın böcek bilimcidir.
Maria Sibylla Merian, 1647’de Frankfurt’ta doğdu. Üç yaşındayken babasını kaybetti. 1651’de annesi, Maria’yı resim yapmaya cesaretlendiren natürmort ressamı Jacob Marrel ile evlendi.
Maria’nın doğaya olan büyük ilgisi ile resime olan eğiliminin birleşmesi, onun daha 13 yaşındayken çeşitli türden bitkilerin ve böceklerin ilk imgelerini yaratmasını sağladı.
1665’te Maria, üvey babası Marrel’in çırağı Johann Andreas Graff ile evlendi. Ondan iki kızı oldu. O ve kocası 1667’de Nuremberg’e gittiler. Maria orada ilk profesyonel başarılarını elde etti. 1681’de üvey babası öldü ve aile, mülklerini yönetmek için Frankfurt’a dönmek zorunda kaldı.
Maria, 1685’de evliliğinin 20.yılında 38 yaşındayken kocasından ayrıldı. Annesi ve kızlarıyla birlikte Hollanda’da bağnaz bir Protestan topluluk olan Labadist’lere katıldı. Bu sırada Surinam plantasyonlarından getirilen tropikal bitkilere karşı büyük bir ilgi duymaya başladı.
1691’de Amsterdam’a gitti ve orada bir naturalist ressam ve böcek uzmanı olarak ün kazandı ve bu ünü onun zengin ailelerde bulunan tropikal bitki koleksiyonlarına ulaşmasını sağladı. Tropikal bitkilere olan ilgisi sonunda Maria’nın Surinam’a gitmesine neden oldu.
Maria, 1715’te kısmi felç geçirdi ve 1717’de Amsterdam’da öldü.
Maria Merian, böcekleri mükemmel bir biçimde resmeden ve boyayan usta bir sanatkârdan, sanatçı ve bilim insanı olmaya doğru yoğun bir dönüşüm geçirdi. Tipik bir lonca ustasının kızı olarak eğitim görmüş olan Maria Merian, kendini bir çırak olarak evde geliştirmişti. Ayrıca seçkin bir ressamın üvey kızı olmasının onun ustalaşmasında önemli bir rolü oldu.
Kitaplarından birinde, gençliğinde zamanını böcekleri incelemekle geçirdiğini söylemektedir. Nuremberg’de iken çok güzel bahçeleri görme imkânı bulmuştu. Araştırmaları sonucunda orada 1675’te, ilk kitabı olan New Book of Lowers’i yayımladı. Tırtılları ve dönüşümlerini konu alan ikinci kitabı ise 1679’da yayımlandı.
Hollanda’da iken gelişen tropikal bitkilere ve hayvanlara olan büyük ilgisi, onun 1699’da Surinam’a bir inceleme gezisine çıkmasına yol açtı. Orada çok sayıda yerel hayvan ve bitkiyi gözlemledi, yerel kullanımlarını belirledi ve onlara isimler verdi. Fakat bu Hollanda sömürgesindeki genel durum onu çok üzüyordu. Kölelerin korkunç koşullarını görüyordu. O, hamile köle kadınların, çocuklarının da kendileri gibi köle olmaması için, yerel bir bitkiyi kullanarak çocuk düşürmeye yöneldiklerini yazmıştı.
Maria, 1701’de malarya yüzünden Hollanda’ya dönmek zorunda kaldı. Dört yıl sonra 1705’te Surinam böcekleri hakkındaki Metamorphosis Insectorum Surinamensium adlı kitabını yayımladı.
Erken modern bilim döneminde kadınlar genellikle gözlemci ve resimleyen olarak çalışıyorlardı. Bu nedenle Maria Merian’ın sanatlara olan eğilimi, onun bilim dünyasına geçişini kolaylaştırdı. Onun özenli gözlemleri, böceklerin çamurdan kendiliğinden ürediğini varsayan döneminin düşünceleri hesaba katıldığında, ne kadar değerli olduklarını ortaya koymaktadır.
Bilimsel çalışmaları boyunca Maria, 186 tür böceğin yaşam çevrimlerini tanımladı. Mükemmel deneysel araştırmaları aracılığıyla o, böcek araştırmalarının daha bilimsel bir nitelik kazanmasına yardımcı oldu.
Maria’nın kitaplarını o günkü bilim dünyasında geçerli olduğu gibi Latince değil de Almanca olarak yayımlaması, düşüncelerinin ve özellikle de metamorfoz olayının yüksek tabakaya mensup kimseler kadar sıradan insanlar tarafından da anlaşılmasını sağlamıştı. Fakat zamanının bilim dili olan Latinceyi kullanmadığı için birçok bilim adamı ondan uzak durmuştu.
1665 ve 1771 yılları arasında, üç kitabının toplam baskı sayısı 19’u bulmuştu.
Rus Çarı I. Petro (Büyük Petro, bizdeki lakabıyla Deli Petro), Maria Merian’ın çalışmalarına büyük bir hayranlık besliyordu ve Maria’nın bir portresini çalışma odasının duvarına asmıştı. Ünlü Alman yazarı Goethe de, onun, bilimi ve sanatı tablolarında mükemmel bir biçimde birleştirmesi karşısındaki şaşkınlığını ve hayranlığını belirtiyordu.
Günümüzde Maria Merian tekrar hatırlanıyor ve keşfediliyor. Avrupa Birliği’nde Euro’ya geçilmeden önce 500 Alman Markı banknotlarında onun portresi bulunuyordu. Ayrıca pullarda ve isminin verildiği birçok okulda da portresi bulunmaktadır. 2005’te Almanya’da modern bir araştırma gemisine Maria Merian’ın ismi verildi.
Maria Gaetana Agnesi
Diferansiyel ve integral hesabın birlikte ele alındığı ilk kitabı yazan Maria Agnesi, İskenderiyeli Hypatia (370-415)’dan sonraki ilk önemli kadın matematikçidir.
Maria Gaetana Agnesi, üç kadınla evlenmiş olan babası Pietro’nun üç eşinden olan 21 çocuğunun en büyüğü olarak 16 Mayıs 1718’de Milano’da doğdu. Agnesi kaçınılmaz olarak erkek ve kız kardeşlerinin hem bakımlarıyla ilgilendi, hem de onların eğitimlerine yardımcı oldu. Babası Pietro zengindi ve ipek ticaretiyle uğraşıyordu. Bu nedenle Maria Gaetana’nın en seçkin öğretmenler tarafından eğitilmesini sağlamıştı.
Maria Gaetana, çok genç yaşında üst düzeyde bir dil öğrenme yeteneği gösterdi. Henüz 9 yaşındayken, kadınların yüksek öğrenim görmelerini savunan bir söy-levi, büyük bir başarıyla Latinceye çevirmişti. Maria Gaetana, 13 yaşındayken Grekçe, İbranice, Fransızca, İspanyolca ve Almanca’yı mükemmel bir şekilde öğrenmiş bulunuyordu.
Agnesi 15 yaşlarındayken, babası o günlerin en eğitimli insanlarını evlerine çağırarak çeşitli konularda toplantılar yapmaya başlamıştı. Agnesi de bu toplantıları izliyor ve konuşkan bir çocuk olmamakla birlikte, zor felsefi konular üzerinde topluluğa yorumlar yapıyordu. Bu toplantıları kaydeden Fransız yazar Charles de Brosses, İtalya Üzerine Mektuplar adlı eserinde, Agnesi’yi yirmi yaşlarında, ne çirkin, ne de güzel, çok basit ve tatlı bir kız olarak betimlemektedir. Yazara göre Agnesi, Newton’un eserine karşı büyük bir ilgi duyduğunu açıklamıştı.
Tam bu sıralarda Agnesi babasını dehşete düşüren bir şey yaptı ve manastıra girmek istediğini söyledi. Babası onun bu isteğini reddetti ve evde kalmasını istedi. Sonunda Agnesi üç koşulla evde kalmayı kabul etti. İstediği zaman kiliseye gidebilecekti. Basit ve mütevazı bir biçimde giyinecekti. Ve artık balolara, tiyatrolara ve diğer basit eğlencelere gitmek zorunda olmayacaktı.
Bir manastıra gitme isteğinin kabul edilmemiş olmasına rağmen, Agnesi 20 yaşından itibaren sanki manastırdaymış gibi yaşamaya başladı. Topluluklardan çekildi ve kendisini tamamen matematik çalışmalarına ve dini kitaplara hasretti.
Matematikte şansı vardı, çünkü Roma ve Bologna üniversitelerinde matematik profesörü olarak çalışan ve aynı zamanda keşiş olan Ramiro Rampinelli’den bu alanda yardım alıyordu. Rampinelli, Agnesi’yi diferansiyel hesap üzerine bir kitap yazması konusunda cesaretlendirdi. Agnesi bu öneriden heyecan duydu ve hazırlayacağı böyle bir eserden gençlerin bir ders kitabı olarak yararlanabileceğini düşündü. Bununla birlikte ortaya çıkan eser daha büyük bir etki yarattı. Kitap 1748’de Milano’da yayınlandı. Daha sonraki yıllarda da Fransızcaya ve İngilizceye çevrilerek Agnesi’ye büyük bir ün kazandırdı.
1750’de Papa Benedict XIV, Agnesi’nin kitabını okudu ve Agnesi’yi yeni bir eser hazırlama konusunda cesaretlendirdi. Yazacağı kitap İtalya’ya itibar sağlayacaktı. Bir süre sonra da Papa Agnesi’yi Bologna Üniversitesi’ne fahri okutman olarak atadı. Olasılıkla Agnesi bu teklifi ne kabul etmiş, ne de reddetmiştir. İsmi üniversite elemanları listesine eklendi ve 45 yıl boyunca orada kaldı. Fakat Agnesi’nin Bologna Üniversitesi’ne de, Bologna’ya da asla gitmemiş olduğu sanılmaktadır.
Babası Pietro Agnesi’nin 1752’de ölmesi, kızının, eski yaşam tarzını ve matematik çalışmalarını terk etmesine yol açtı. Agnesi kendisini teoloji ve hayırseverlik çalışmalarına adadı. Böylece eski rüyasını gerçekleştirmiş oluyordu. 9 Ocak 1799’da bir manastırda yoksulluk içinde hayata veda etti.
Agnesi’nin eseri (Instituzioni analitiche ad uso della gioventu İtaliana), bazı bakımlardan biricikti. Bu eserin her şeyden önce, hem diferansiyel hesabı, hem de integral hesabı ele alan ilk kitap olduğu düşünülmektedir. Kitap matematiksel analiz konusunda zamanındaki bilgileri, hem Agnesi’nin sistematik bir tarzdaki kendi analizleriyle, hem de birçok matematikçinin eserlerinden örneklerle açık bir biçimde veriyordu. Agnesi’nin bu eseri, biçiminin açıklığından dolayı büyük bir ün kazandı ve 1778’de Fransızcaya, 1810’da da İngilizceye çevrildi.
Agnesi, kitabında “witch of Agnesi” (Agnesi cadısı) olarak bilinen kübik eğri konusunu da tartışıyordu. Kitabın İngilizce çevirisindeki bir hatanın sonucu olarak bu çok tuhaf deyimle nitelenen bu eğri, Agnesi’den önce de tartışılmakla birlikte Agnesi’nin adının bugünlere kadar gelmesini sağladı.
Caroline Herschel
Caroline Herschel, sekiz kuyruklu yıldız ve üç nebula keşfeden ve modern Avrupa’da ücretli olarak resmi göreve atanan ilk kadın astronomdur.
Caroline Herschel, 1750’de Hanover’de doğdu. Askeri bir müzisyen olan babası Isaac Herschel, altı çocuğunu da müzik ve matematik öğrenmeleri için teşvik etmişti. Fakat annesi Anna Ilse iki kızı için başka düşüncelere sahipti ve Caroline’in dikiş öğrenmesini ve aileye bakmasını istiyordu.
Caroline, 10 yaşındayken gelişmesini sürekli engelleyen tifüse yakalanmasına rağmen müzik çalışmalarını ev işleriyle birlikte yürütmeyi başardı.
Babasının 1767’deki ölümünden beş yıl sonra büyük ağabeyi Friedrich Wilhelm’den (İngiltere’de William) gelen bir davet sayesinde, ev işlerinin angaryasından kaçmak için bir fırsat yakaladı. Bath’da bir orgçu ve orkestra şefi olarak çalışan ağabeyinin yanına gitti. Önce ev işlerine bakarken, sonra ağabeyinin konserlerine solist olarak katılmaya başladı. Bir süre sonra da ilk şarkıcı (biz assolist diyoruz) oldu ve başka şehirlerden de konser teklifleri almaya başladı. Bütün bu çalışmaları sırasında henüz ağabeyinin astronomi hobisinden etkilenmiş görünmüyordu. Büyük olasılıkla, çok sevdiği müzik kariyerinde ilerleyecekti.
William Herschel, müzikteki başarılı çalışmalarının yanı sıra, geceleri gökyüzünü gözlemeye tutkundu ve Güneş sisteminin derinliklerini gözlemesine imkân veren bir aynalı teleskop da yapmıştı. Caroline, aynaları temizleme ve gözleme hazırlama gibi çok hassas olmayı gerektiren çalışmalarında ağabeyine yardımcı oldu.
Caroline aynı zamanda astronomi teorisi üzerine çalışmaya da başladı, astronomik uzaklıkları ölçmede ve yıldızları gözlemlemede temel alınacak hesaplamalar ve dönüşümler için gerekli formüllerin çıkartılmasında ve cebirde ustalaştı.
1781’de William Herschel, Uranus gezegenini keşfetti. Bu keşifteki yardımcı rolü, Caroline’i de saygın kılmıştı. Aynı yıl William, Windsor’daki Kraliyet Sarayı’na ‘Kral Astronomu’ olarak atandı. Caroline bu durumda müzikteki kariyerine devam etmek ile bilim asistanı olarak ağabeyiyle saraya gitmek arasında seçim yapmak zorunda kaldı. Sonunda Windsor’a gitmeyi seçti ve orada William ile birlikte ürettikleri dev teleskopla, yıldızların pozisyonlarının gece gözlemleriyle kaydedilmesinde çalıştı.
Caroline bütün gündüzlerini, gece gözlemlerindeki notları ve bunlarla ilgili hesaplamaları değerlendirmekle geçiriyordu. Amacı, yıldız kümelerinin ve nebula (bulutsu) parçacıklarının bir kataloğunu hazırlamaktı. Zamanı geldiğinde Caroline, kendi astronomik araştırmaları üzerine çalışmaya başladı.
1783’te üç yeni nebula (yıldızları oluşturan puslu bulutsular) buldu ve 1786- 1797 arasında sekiz kuyrukluyıldız keşfetti. Bu kuyrukluyıldızlardan biri şimdi onun adını taşımaktadır. (35P/Herschel-Rigollet). Çalışmaları tanınmaya başladığında Caroline 50 pounds ücret alıyordu. Caroline, İngiltere’de hükümet tarafından ücretli olarak resmen atanmış ilk kadın bilimcidir.
1788’de William, zengin bir dul kadın olan Mary Pitt ile evlendi. Bu evlilikten John adını koydukları bir çocukları oldu. Caroline başlangıçta yeni evlilere karşı biraz soğuk davrandı. Ağabeyinin evinden ayrıldı, fakat daha sonra yengesine yaklaştı ve ünlü bir astronom ve matematikçi olacak yeğenine de çok büyük bir yakınlık duydu.
William’ın evlenmesi, rasathanede daha az vakit geçirmesi anlamına geliyordu. Fakat Caroline kendisini astronomi araştırmalarına hasretmeyi sürdürdü.
Çalışmaları, 18. yüzyılda John Flamsteed tarafından hazırlanmış bir yıldızlar kataloğunun yeniden düzenlenmesi ve güncellenmesi girişiminden oluşuyordu. Onun gözden geçirilmiş kataloğu, Bilimler Akademisi tarafından 1798’de yayımlandı. Caroline yaşamının daha sonraki yıllarında bir nebula kataloğunun hazırlanmasında yeğeniyle birlikte de çalıştı. 1822’de William öldüğünde Caroline hemen Hanover’e döndü. Burada kendisinin ve ağabeyinin yaptığı keşiflerin kataloglanmasıyla uğraştı. Aralarında büyük Alman matematikçisi ve astronomu Carl Friedrich Gauss’un da bulunduğu çok sayıda seçkin bilimci tarafından ziyaret edildi.
Caroline, 97 yaşındaki ölümüne kadar Hanover’de kaldı.
Caroline Herschel’in bilim tarihindeki yeri, öncelikle modern Avrupa’da astronomi alanında varlığı tam olarak kabul olunmuş ilk kadın bilimci olmasıyla belirlenir. Bilimsel başarıları arasında, kuyrukluyıldızlar ve nebulalar keşfetmesi ile Uranus’u bir gezegen olarak keşfeden ağabeyi William’a yaptığı yardımla onurlandırılmış olması vardır. Katalog çalışmaları ise, bu konuyla ilgilenecek insanlar için büyük bir miras niteliğindedir.
Bu önemli eseri ona hem yaşamında, hem de ölümünden sonra çok sayıda övgü ve ödül sağladı. 1828’de Kraliyet Astronomi Derneği tarafından altın madalya ile ödüllendirildi. Yedi yıl sonra Caroline Herschel ve Mary Somerwille, bu derneğin ilk kadın üyeleri oldular. Herschel ayrıca İrlanda Bilimler Akademisi üyesi oldu ve 96. doğum gününde Prusya Kralı onu Prusya Bilimler Akademisi altın madalyası ile ödüllendirdi.
Ölümünden sonra bile Caroline, astronomik olgulara isminin verilmesiyle onurlandırılarak hatırlanıyordu. 1889’da keşfedilen bir asteroite, Herschel’in diğer ismi verildi. (281 Lucretia). Ayrıca bir Ay kraterine de 1935’te onun onuruna Caroline Herschel adı verildi.