Hobbit’in Anlattıkları*
Dilbilimci Tolkien’ın kaybolmakta olan diller ve mitler hakkında yaptığı araştırmalar sonucunda yarattığı Orta Dünya’dan temel alan Yüzüklerin Efendisi serisi bugün dünyanın en büyük edebi eserleri arasında yer alıyor. Kendi yaşamı ve savaş tecrübeleriyle mitoloji ve destanları harmanlayan yazar, Silmarillion, Hobbit, Hurin’in Çocukları ve Yüzüklerin Efendisi gibi eserleriyle yeni bir çağı başlattı. Tolkien’in eserlerinde görülen metaforlar ve dünya tarihine yansıyan gelişmeler kimi kez üstü örtülü, kimi kez de bariz olarak okuyuculara sunulmuştur. Orta Dünya’da yer alan tüm aksiyonlar, ırklar ve halklar arası iletişimler, özellikle de Yüzüklerin Efendisi’nde ‘Nazizm’ vurgusu ekseninde toplanan eleştirilere maruz kaldı. Yine aynı şekilde ırkçılık ve elitizmin pek çok versiyonu çeşitli düzeylerde yer aldı ve Tolkien’in savunucuları, yazarın bu konularla ilgili yazmış olduğu her şeyi dikkate almamayı tercih ettiler.
İngiliz olan Tolkien, İngiltere için bir mitoloji yaratmak istemiş ve bu nedenle Yüzüklerin Efendisi’ni kendi yaşantısına göre olduğu kadar, kendi insanlarının bakış açısına göre de yazmıştır. Yarattığı karakterleri, gerçekte Orta Dünya adında bir yer olmasa da, ruh olarak kuzeybatı Avrupa’ya benzer olan bir mekânda tanımlamıştır. Yapılan ırkçılık tartışmalarına rağmen Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’nde doğuluların fiziksel özelliklerinden açıkça bahsetmez, ancak bununla birlikte Silmarillion’un doğulusu bodur ya da esmer olarak betimlenir. Ayrıca İlkçağın doğuluları, Üçüncü çağınkilerle aynı insanlardır. Aynı zamanda Orta Dünya’nın kuzeybatısında yer alan Eriador’un (Issızdiyar) birçok beyaz adamı, yine İlkçağ doğulularının soyundan gelir. Yine Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’ndeki Haradrim’i, uzun ve koyu renk saçlı, boyalı yüzlü, altın küpe ve takılar ile kaba ve hırpani görünen bir şekilde betimlese de onlara Afrikalı özellikleri katmaz. Bu ve sayılabilecek daha birçok detayda görüleceği üzere Orta Dünya’nın ırkları, çevremizde görülen ırkların, mitoloji ve destanlarla harmanlanmış haline dayanır.
Orta Dünya Beyaz Perdede
Korku filmleriyle tanınan Peter Jackson, fantastik edebiyatın kapılarını Yüzüklerin Efendisi üçlemesini sinemaya uyarlayarak araladı. Serinin ilk filmi Yüzük Kardeşliği gösterime girdiğinde beyaz perdede yeni bir dönem başlamış oldu. Her ne kadar Tolkien’in Orta Dünya okuyucuları, görselliği yüceltmek adına Peter Jackson’ın senaryoda yapığı değişikliklerden hoşnut olmasalar da Yüzüklerin Efendisi, uluslararası ölçekte Orta Dünya’nın hayranlarının oldukça artmasını sağladı. Yazarın Yüzüklerin Efendisi üçlemesinin öncüsü olarak da görülen Hobbit’in, yönetmen Peter Jackson tarafından sinemaya uyarlanan üçleme macerasının ilk bölümü olan “Hobbit: Beklenmedik Yolculuk” ile izleyiciler, Bilbo Baggins’in gençliğine gidiyor. Huzurlu ve sakin topraklar olan Shire’da yaşayan Bilbo Baggins, karşısına çıkan büyücü Gandalf aracılığıyla kendisini, savaşçı Thorin tarafından yönetilen 13 cüceden oluşan bir grupta bulur. Erebor’un kayıp Cüce Krallığı’nda bulunan hazine, Ejder Smaug tarafından ele geçirilmiş ve cüceler vatansız kalmıştır. Bilbo ve cüceler, krallığı geri almak için çıktıkları bu yolculukta Orklar, Goblinler, Büyücüler ve Dev Örümceklerle dolu yollardan geçmekle beraber, ezeli düşmanları Elflerle de karşılaşmaktadır.
Hobbit: Beklenmedik Yolculuk’ta sermayelerini biriktirdikçe biriktiren ve Orta Dünya’nın en büyük hazinesine sahip olan göz kamaştırıcı Cüce Krallığı’nı işgal eden, deyim de yerindeyse hazıra konan ejderi, kendi yurtlarından kovmak ve diasporaya son vermek için toplanan 13 cüce ve onlara yardım eden Hobbit, hikaye örgüsünün omurgasını oluşturur. Çalışkanlıkları ve biriktirme azimleriyle ön plana çıkan ufak yapılı ırk, kendi hakları olan krallıklarını ne pahasına olursa olsun geri alma mücadelesine girer. Filmde sıkça tekrarlanan ‘vatansız’, ‘yersiz’, ‘yurtsuz’ ve ‘sürgün hali’ sözleri Orta Dünya’nın Orta Doğu’ya açılan kapısının anahtar teması haline gelir. Tolkien, “Cüceler şüphesiz çok açık olarak- siz de onların birçok açıdan Yahudileri hatırlattığını söylemez miydiniz?- semitik olmak üzere yapılandırılmış.” demektedir. Yazarın bu yorumu birçok farklı biçimde algılanabilir. Cüce dili olan Khudzul ile semitik diller arasında yazarın aşikar bir bağlantı yaptığı belirgindir. Tolkien, başka bir mektubunda aynı karşılaştırmayı yapmış ancak bu kez bu durum açıkça her iki halkın yurtlarından edildiği, bütün dünyayı dolaşmaya zorlandığı ve diğer ülkelerin dillerine adapte edildikleri hakkındadır: Her ikisi de aynı anda hem bulundukları yerin yerlisi, hem de yabancısı olup ancak kendi dillerine özel bir aksan ile ülkenin dillerini konuşmaktadırlar. Tolkien, eserlerinde cüceler için çok daha olumlu bir portre çizer. ‘Cüce Gimli gerçekten de cesur ve onurludur. Aynı zamanda insanların hikayelerinin zıddına, çok az cüce düşmana kendi isteğiyle hizmet etmiştir’ şeklinde Yüzüklerin Efendisi’nin eklerinden birinde belirtilir. Bununla birlikte Cüceler’in zayıflıklarından biri, 7 Yüzük’te vurgulanan altın ve diğer zenginliklere karşı olan hırsları olarak geçmektedir. Bazı kimseler bu söylemle, tipik Yahudi tefeciler arasında bir bağlantı görmektedir. Aynı zamanda sakallı cücelerle Ortodoks Yahudilerin sakalları arasında bir bağlantı kurmak da mümkündür.
Cücelerin Aliyahı
Tarihsel gelişmelere bakıldığında 1917 Balfour Bildirisi ile İngiliz Dışişleri Bakanı’nın Filistin’de Yahudilere bir “ulusal yurt” kurulması çabasının İngiliz Hükümeti tarafından destekleneceğini açıklamasıyla başlayan ve bu topraklar üzerinde İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra bağımsız bir İsrail Devleti’nin kurulmasıyla sona eren gelişmeler yaşanmıştır. Fransa Şubat 1918’de, İtalya ise hemen sonra desteklerini açıklamışlardır. Birinci Dünya Savaşı’nı müteakiben yapılan San Remo Konferansı ile Filistin, İngilizlerin manda” yönetimine bırakılmış ve burada çok sayıda Yahudi yerleşim alanı kurulmuştur. 1920’de 16.500 kişilik bir Yahudi grubunun Filistin’e göç etmesi karar altına alınmış, 1934’de Filistin’deki Yahudilerin sayısı, Nazilerin iktidara gelmesiyle hızlanan yasadışı göçler nedeniyle 900.000’i bulmuştur. Araplar’ın sermayesi olmadığından ve eğitimli olmadıklarından Araplar, farklı ülkelerden gelen ve birçoğu iyi eğitimli, kazancı yüksek olan Yahudilerle rekabet edemez ve çatışmalar başlar. Arap liderleri 1936’da bir araya gelerek Yahudilere karşı mücadelede liderlik edecek Arap Yüksek Komitesi’ni kurmuşlar ve başlattıkları genel grevi ulusal bir ayaklanmaya dönüştürmüşlerdir. Bunun üzerine Filistin’e giden bir komisyon, Yahudilerle Arapların aynı devlet içinde yer almasının mümkün olamayacağını, Filistin’in bölüştürülmesi gerektiğini öneren “Peel Raporu”nu yayınlar, ancak bu rapor Arap ayaklanmasının daha da şiddetlenmesine sebep olur. İkinci Dünya Savaşı sonrasında Filistin toprakları üzerindeki İngiliz yönetimi sona ererken, sorun Birleşmiş Milletler’e götürülmüş ve BM Genel Kurulu 1947’de Filistin topraklarının Araplar ve Yahudiler arasında bölünerek, Kudüs’e uluslararası statü tanınmasını onaylamıştır. 14 Mayıs 1948’de Tel- Aviv’de toplanan Yahudi Milli Konseyi (Vaad Levmi) yayınladığı deklarasyonda İsrail Devleti’nin kurulduğunu ilan etmiş, bağımsızlığın ilanı ile birlikte David Ben Gurion Başkanlığında 13 üyeli bir kabine kurulmuştur. Ben Gurion Savunma Bakanlığını üzerine almış, Moshe Şertok ise Dış İşleri Bakanı olmuştur.
Sürece bakıldığında Shire’dan gelen bir Hobbit’in yardımlarıyla Cüceler’in, vaat edilmiş topraklarına geri dönme çabaları ve aliyahın (göç) konu alındığı Cüce Krallığına İsrail’in bağımsızlık sürecini oturtmamak elde değil. Mutlaka ki Tolkien’in her anlattığı Orta Doğu’da yaşanan tarihsel süreç değil, ancak yazarın beğenilerini ve yaşadığı ortamı da göz önünde bulundurunca sanayi toplumlarına olan karşıtlığını Mordor’da, verilen amansız mücadeleleri İkinci Dünya Savaşı’nda veya Tanrısal varlıkları Tevrat ve İncil’de aramak kaçınılmaz olmaktadır.