Söyleşi: Periklis Tsoukalas

Söyleşi: Periklis Tsoukalas*

 

Gezi Parkı’na yapılmak istenen Topçu Kışlası ve AVM kararının önünde durup hunharca sökülmek istenen her ağaç için kendi gövdesini siper eden halkın karşısına getirilen polis şiddetine bütün dünya şaşkınca şahit oldu. Halkın, en doğru haberleri aldığını zannettiği bütün kanallar başta Taksim’de, ardından kırktan fazla ilde sokağa dökülen ve iktidarı protesto eden on binlerden bilinçli olarak bihaber olduklarında ülkedeki çarpık yapının ne kadar büyük boyutta olduğu ortaya çıktı. İsteklerini dillendirmek isteyen kitlelere uygulanan orantısız şiddet süreci içerisinde Dünya’nın birçok yerinden gelen destek, iktidar güçlerince göz ardı edilse de başta sosyal medya ve sonrasında hükümet baskısına aldırmadan olayları bire bir aktaran üç dört kanal  tarafından gösterildi. Yunanistan’da Syntagma Meydanı başta olmak üzere ülkenin her yerinde komşuya destek amaçlı düzenlenen mitinglerle beraber sanatçılar ve aydınlar kendi eserleriyle direnen İstanbul’un destekçisi oldular. Onlardan biri olan Periklis Tsouklas ve beraber çalıştığı grubun “Resistanbul” (http://www.youtube.com/watch?v=13lJg2bA0QU) şarkısı önce internete, ardından halkın tepkisini yerinde takip eden kanallara düştü. Azizm Sanat ekibi olarak, Türkçe ve Yunanca seslendirilen haykırışın peşine düştüğümüzde sanatçının, pek çoğumuz tarafından bilinmese de büyük orkestralarla gerçekleştirilen nice kompozisyonlara imza attığını, Türk müzisyenlerle de uzun yıllardır çalışıyor olduğunu ve dünya çapında müziğin evrensel bayrağını taşıdığını öğrendik. İyi okumalar…

Her ne kadar Türkiye’de uzun yıllar sahne almış ve farklı topluluklarla sanatınızı ortaya koymuş olsanız da, popülerliğin hüküm sürdüğü medya ve piyasada halkımızın Periklis Tsoukalas’ı tanıma şansı kısıtlıydı. Dilerseniz önce sizi bizzat sizden dinleyerek tanıyalım.

Aslında ben sadece ud çalıyorum. Müzik dolu bir evde büyüdüm. Babam 1960’lı yıllarda Yunanistan’ın en ünlü bateristlerindendi. Daha yürümeyi öğrenmemişken turnelerdeydim. Kendiliğinden gelişen sürecin yanısıra 15 yıl boyunca Doğu Akdeniz’de, Arap ülkelerinde kalmış olmam ve bu coğrafyanın etkisiyle birlikte blues, jazz, rock ve psychedelia müzikal evrenimi besleyen kanallardı. Blues-rock gitaristi olarak başladım ardından deneysel metal gitaristi ve şarkıcısı oldum ama bir yandan da sitardan vazgeçemedim. Elbette ud,  sarod, rahab, yaylı tanbur ve perdesiz gitarı da unutmamalıyım. Uzun yıllar Avrupa, Bizans, Osmanlı, Doğu Akdeniz ve Kuzey Hindistan müzik gelenekleri üzerine çalıştım, halen çalışıyorum. Aralarında Diamanda Galas, Voivod, Baba Zula’nın olduğu dünyanın önemli müzisyenleri ve sanatçılarıyla çalışıyorum. Geçmişte de aralarında Necati Çelik, Ömer Erdoğdular, Muhammed Rahim Kushnawaz, Glikeria’nın olduğu çok değerli sanatçılarla sahne aldım. Solo ud konserlerimin dışında dünyanın çeşitli yerlerindeki müzik üstatlarından dersler almayı  sürdürüyorum  ve  kendim  de  kimi  konferanslarda  müzik   seminerleri veriyorum. Yaptıklarım klasik, geleneksel, modern ve kişisel bir bileşim ya da “yeni müzik” olarak adlandırılabilir.

Mayıs sonunda başlayıp Haziran boyunca süren Gezi Parkı Direnişi’ne destek amacıyla gerçekleştirdiğiniz “Resistanbul” parçası ülkemizde sosyal medya ve TV kanalları aracılığıyla büyük ilgi gördü. Bu çalışmanın oluşum sürecini dinleyebilir miyiz?

Şarkı amacına ulaştığı için çok mutluyum. Gezi Parkı Direnişi’nden önce de sürecin bilincindeydim. İstiklal Caddesi’nin bir diğer sembolü olan tarihi İnci Pastanesi hükümet tarafından yerle bir edilmesiyle birlikte süreç kızışmaya başladı. Gezi Parkı benim çok fazla anıma ev sahipliği yapmış bir yer. Bu yüzden yıkım planlarına Gezi Parkı’nı da kattıklarında ben de herkes gibi hissettim. Bu  da hiç şüphesiz bizi duymalarını sağlayacak bir direnişe kalkışmaktı. Konu sadece Gezi Parkı değildi. Park bardağı taşıran son damla oldu. Türk dostlarıma hep söylediğim gibi halkın konuyla ilgili duygularını ifade edebilecek tek yol kitlesel bir direnişti. Bu yüzden herkes katkı sağlayabileceği şekilde gücünü kullanıp yardım etmeliydi ve sanatçılar da imajlarının zedelenip zedelenmemesini bir kenara bırakıp çoğunluğun iyiliği için güçlerini kullanmalıydılar. Benim gücüm müzikti ve bu amaç için ona başvurdum. 31 Mayıs tarihinde acilen bir şeyler yapılması gerektiğinin farkındaydım. Selanik’te aynı zamanda Türk konsolosluğu olarak kullanılan Kemal Atatürk’ün evinin yakınındaydım ve dışarı çıkıp haykırmayı düşündüm, ama yeterli değildi. Sonrasında Elena Faidra ile birlikte İstanbul ve tüm Türkiye’deki kardeşlerimize direnmeleri ve hakları için mücadele etmekten korkmaları amacıyla bir destek mesajı vermeyi düşündük. Bizim gibi düşünen iki müzisyen dostumuzu da davet ederek şarkıyı geliştirdik. Ayrıca her gün takip ettiğimiz haberlerde gördüğümüz fotoğraflardaki duvar yazıları arasında “Resistanbul” ve “İsyanbul”u gördük. Şahsen ben sonu “bul” ile biten tüm sözcükleri bana İstanbul’u çağrıştırdığı için çok seviyorum. Kardeşlerimiz için bizim sesimiz, hislerimiz ve desteğimiz oldu  bu çalışma.

Yunanistan ve Türkiye’nin yakın tarih göz önüne alındığında belli bir ölçüde benzerlik taşıyan olaylar karşımıza çıkıyor. Sizce Son yıllarda Yunan halkının ortaya koyduğu mücadelenin Gezi Parkı’yla bir benzerliği var mı? Sizin için Gezi Parkı ne ifade ediyor?

Gezi, Türk devriminin sembolü oldu. Hem kişisel olarak Gezi Parkı’nı sevdiğim için hem de en değerli anılarım direnişle ilgili olduğu için bu süreçten çok mutluyum. Bu yeni bir dönemin başlangıcı… İnsanların –iktidar sayesinde- bir gecede etkileşime geçtikleri, birlikte yaşayıp, tartışıp direnişin gücünü keşfettikleri, korkularından arındıkları, birlikte öğrendikleri ve öğrettikleri, barışçı gösterilerin dönemi… Gerçek düşman her geçen gün daha görünür hale geliyor ve bundan sonra herkes ortak tarihimizin derinliklerine bakarak aynı düşmanı görecek. Elbette protestoların ifade biçimleri ve taleplerinde  farklılıklar olabilir, ama düşman aynıdır. Birlikte yaşayabilme yetisinden yoksun kişiler   farklılıklara   saygı   duyamayan,   hayal   kuramayan,   sevgiyi    bilmeyen kişilerdir.

Protestolar özgürlük mücadelelerinin evrensel ortaklıklarındandır. Bundan sonra yapılması gereken, beyni yıkanmış polislere unuttukları insanlığı tekrar göstermek ve döktükleri kanın aynı zamanda onların hakları için savaşan kardeşlerinin kanı olduğunu hatırlatmaktır.

Yunanistan’daki direnişe rağmen seçimlerden arzu edilen bir sonuç çıkmadığını, aksine faşist Altın Şafak Partisi’nin meclise güçlenerek girdiğini görüyoruz. Daha eskiye gidersek 1968 Mayısında Fransa’da sistemi kilitleyen direniş sonrası gerçekleşen seçimlerde sağcıların zaferi var. Türkiye’de benzer bir ihtimal olabileceğini düşünürsek bir sanatçı olarak sizce halk ayaklanmalarındaki eksiklik nedir?

Direniş düzeni kaosa sürüklüyor ve partiler seçimleri kaybetmemek uğruna tuhaf işbirliklerine gidiyorlar. Her birinin haysiyetsizlik konusunda aynı  olduğunu izlemek komik oluyor. Faşizmin tarihi kendi emelleri doğrultusunda sosyalizmin yöntemlerini devşirmektir. Krizleri basamak olarak kullanıp kendini kurtarıcıymış  gibi sunarak  kendi emellerini   göstermek   yerine başkalarının hatalarını öne çıkarır. İnsan doğasındaki derin yozlaşmışlığın ülkelerin tarihine getirdiği utancın en net ifadesi budur. Türkiye’de de faşizm pastadan kendine pay çıkartmaya çalışacak ve belki de yükselecektir. Buna karşı birlik içinde olmalı, eğitim ve sevgiyi yaymalıyız; en çok bunlardan korkarlar! İnsanların gasp edilmiş hakları için sokağa çıkmasında hiçbir hata olamaz. Tek hata böylesine bir durumda evden çıkmamak, sessiz kalmak olabilir. Bence sokağa çıkıp direnişe katılmak sonrasında yapılması gereken seçim zamanında Gezi Parkı olaylarını sandığa taşımak olmalı. Seçimlerden sonra oy verdiklerimizin bizim haklarımızın adına çalışmaları, savaşmalarını sağlamalı ve haklarımız doğrultusunda sonuç almalarını sağlamalıyız.

Özgeçmişinize baktığımızda Akdeniz ve Avrupa müziğiyle Arap ezgilerini, Hint enstrümanlarını bir araya getirmiş, adeta yerelleri harmanlayarak evrensel bir müzik dili oluşturmuş olduğunuzu görüyoruz. Sizin müziğinizde yerel ve evrensel kavramlarının karşılıkları nelerdir?

Evrensel, yerel elementlerin bir araya gelişiyle oluşur. Örneğin insan dediğimizde bir organizmayı oluşturan parçaların birleşiminden söz ederiz. Yine de insan ayakta durup ilerleyebilir, tıpkı evrenselin yerelle ilerleyişi gibi. Renk paletinde bir renkten diğerine çok güzel geçişler olduğu gibi tam ortada güçlüce duran ve farklı hisler uyandıran renkler de vardır, bir nevi dünya haritası hatta müziğin ta kendisi

gibi. Yerel ise ancak başta sanat ve kültürlerin elementleriyle buluştuğunda yerelleşir. Yerel müzik, o coğrafya dair materyaller ile yine yerel bilgi ve teknolojiyle üretilen enstrümanlarla gerçekleşir. Zamana direnirse yerel duyguların ifade edilişinde başarıya ulaşmış demektir ki bu da “geleneksel”leşmeyi getirir. Eğer dünyaya uzaktan bakma şansınız olursa “küresel” yani “evrensel” bir cisim görürsünüz ama yaklaştığınızda karşınıza “yerel” hatta “geleneksel” çıkar. Bunlar dünyanın ayakları gibidir ve bunlarla yürümeyi öğrenmeden güneşe doğru uçmak imkânsızdır. Ben yerele saygı duyuyorum ve bir yerelden diğerine yolculuk etmek evrenselliği çağırıyor. Kimi zaman yapıyor olsam da belli bir kalıp ve teknik içerisinde müzik icra etmek amacında değilim. Müziğin kendisi yeterli, ama bunun için ister geleneksel ister çağdaş olsun sıkı bir çalışma gerek.

Önümüzdeki dönem için projeleriniz nelerdir? Başta Baba Zula olmak üzere Türkiye’den de çok değerli sanatçılarla ortak çalışmalarınız olmuştu, bu yönde yeni projeleriniz olacak mı?

Hislerimi ve düşüncelerimi solo veya ortak çalışmalarla ifade etmeyi sürdüreceğim. Farklı sanat formlarına ve dünyanın her yerinde  ortak çalışmalara açık olduğum için değerlendirmem gereken davet ve planlar var. Şu anda “Besidos” adlı bir Alman müzik grubuyla bir kaydım var ve konserlerimiz de olacak. Ayrıca müzik güncem, yeni blues grubum ve biraz acı-tatlı romantik jazz sözleri yazmaktayım. Elbette Baba Zula’yla yeni çalışmalarımız üzerine odaklanmış durumdayız.

Çok teşekkür ederiz Sayın Tsoukalas.

Ben teşekkür ederim.

Selin Süar, Onur Keşaplı

 

*https://issuu.com/azizm/docs/edergihaziran2013

Bunu paylaş: