Televizyonun “Mezesi” Kadın – Sıla Ay, Güldane Pekdoğan

Televizyonun “Mezesi” Kadın* 

Televizyon icadından, daha doğrusu her eve girdiği zamandan beri insan hayatında büyük bir yere sahip olmuştur. Eve yorgun argın dönen kişinin hem evinden çıkmadan hem de para harcamadan bir yandan eğlenip bir yandan da “sosyalleşmesini” sağlayan yegane araç haline gelmiştir. Ses ve görsellerle desteklenen bu aracın kitleler üzerindeki inandırma etkisinin keşfedilmesiyle sistem çarklarını döndürmeye başlamış ve bunu kendi doğrularını ve isteklerini dayatmada en etkili silahı haline getirmiştir. Toplumsal hayatta yalnızlaşan bireyin televizyon programlarıyla toplumsallaştığı yanılsamasına kapılması, reklamlarla suni gereksinimlerin ve tüketim ihtiyacının doğurulması, televizyon dizileriyle rol modeller belirlenmesi ve toplumun bu rol modellere göre şekillendirilmesi sistemin bu kitle iletişim aracı üzerine nasıl eğildiğini açıkça ortaya koymaktadır. Sistem toplumla uğraşırken tabi ki kadını da ihmal (!) etmemektedir. Televizyonu kendi istediği kadın modelini yaratmakta  her yönüyle kullanmaktadır. Görsel medyada kadınlar iyi anne ,iyi eş iyi yurttaş rolleriyle temsil edilmektedir. Çalışan kadın geleneksel işbölümünün devamlılığı şeklinde, öğretmenlik, hemşirelik, sekreterlik, bakıcılık gibi meslekleri çağrıştırmaktadır. Bu bakışın toplumdaki cinsiyet ideolojisini sağlamlaştırmaya yönelik olduğu açıktır. Haber programlarında kadınlarla ilgili haberlerin sunuluşundan dizilerde çizilen kadın modellerine, gündüz kuşağındaki kadın programlarından reklamlarda kadının kullanılışına kadar her cepheden kadına saldırmaktadır.

Haberlerin Olmazsa Olmazı “Kadın Cinayetleri”

Küresel medya projesinin 2005 yılında yaptığı araştırmaya göre kadınlar medyada yüzde 21’lik temsildedir. Yine bu araştırmada kadınların medyada en çok şiddet gören mağdur konumunda ya da eğlence, magazin, haberlerinde yer aldığı bunun dışında ise büyük oranda bedeninin kullanıldığı reklamlarda yer verildiği görülmüştür. Kadınların bu modeller dışında neredeyse hiç temsil edilmemektedir.Verilen haberler de yine kadının güzelliğini kullanmaktadır öyle ki trajedisinin gölgeleyen şekilde. Münevver Karabulut cinayetinde olduğu gibi kadın cazip halleriyle boy boy fotoğraflarını sırf sayfayı ya da ekranı süslesin(!) diye  yayınlamaktan  geri  durmuyor  medya  organları.  Öyle  ki  sömürü abidesi kocaman fotoğraflar haberin önüne geçerek yaşanan trajediyi bile solluyor. Öte yandan asıl haber, cinayet, geri plana atılıp “Münevver neden oradaydı?”, “Bir genç kızın erkek arkadaşının evine gitmesi doğru mu?” tartışmaları döndürülüyor, iş “namus”’a bağlanıp bu genç kızın cinayeti hak ettiğine kadar getiriliyor gündem. Münevver sadece bir örnek, kadın cinayetlerinin yüzde 1400 artış gösterdiği bir dönemde bu şekilde sunulan haberleri de her gün görmekte, fısıltı gazetesiyle yayılan “cinayeti hak etme” seslerini de sürekli  duymaktayız.

Diziler ve Rol Modelleri

Televizyonun insanların hayattaki başlıca “sosyal aktivitesi” haline geldiği günümüzde diziler bu sosyal aktivitenin en önemli taşını  oluşturmaktadır.  Günlük hayatın dışına çıkmaya çalışan insan bu çabanın tam tersine kendi hayatıyla birleştirebildiği dizileri daha çok tercih etmekte böylece yalnızlığından kurtulmakta ve bunu yaşayan başka kişilerin de olduğunu görüp kaderine teslim olmayı kabullenmektedir. Diğer yandan bu dizilerle kadınlara kalıplar biçilmektedir. Kadının iki seçeneği vardır ya iyi anne iyi eş aynı zamanda bakımlı, çalışıyorsa çalışma hayatında başarılı aynı zamanda evin her türlü işini üstlenmiş “süper kadın” ya da fettan, entrikalar çeviren “iyi adamları, kocaları” yoldan çıkaran “kötü kadın” olacaktır. Birçok dizide görülen kendini evine çocuklarına adamış ama bakımsız kilolu kadının aldatıldığı eşini o kötü  kadına  kaptırdığı daha sonra kilo verip kendine bakıp iş hayatına atılınca ve kocasını geri kazandığıdır. Bugün en çok izlenen dizilerden biri olan Öyle Bir Geçer Zaman Ki’deki Carolin de başarılı bir işte çalışıp yaşayan ama evli erkekleri ayartan, yapmadığı kötülük kalmayan, çocuğunu bile bırakıp kaçan bir kadın. Öte yandan Cemile eski eşinden dayak yemiş, tecavüze uğramış ama fedakâr bir anne-eş, Carolin’in çocuğuna bile annelik yapıyor… Bu fettan kadın tiplerinin önemli ortaklığı da kötü aile ilişkileri ya da boşanmış ailelerin çocukları oldukları için bu durumda olmaları. Yani baba terbiyesi almamaları!

Gündüz Kuşağının Vazgeçilmezi Kadın Programları

Günümüz toplumsal koşulları göz önüne alındığında gündüz kuşağını daha çok kadınların izlediği bir gerçektir. Bu gerçeklikten hareketle hedef kitlesi kadınlar olan yayın politikalarının belirlenmesi ve kadına  yönelik  programlar yapılması çok normaldir. Peki kadına yönelik program, içinde dedikodu ve çöpçatanlıktan başka bir şey barındırmayan kadın programları ve yemek yapmayı, örgü örmeyi öğreten ev işi programları mıdır? İşte bu noktada kadına biçilen  toplumsal  kimlik  devreye   girmektedir.   Bu  yayın  politikasıyla  kadının  siyasi,   ekonomik, kültürel gelişimi için çaba sarf edilmemekte kadın ya içi  boş  kadın  programlarıyla zaman öldürmeye sevk edilmekte ya da “görevlerini” daha iyi gerçekleştirmesi yönünde eğitilmektedir. Zaten eve kapanan kadın her gün aynı rutini yaşayıp üretim sürecine katılmadığı için gelişemiyorken bu programlarla daha da geriletilmektedir.

Reklamların Nesnesi Kadın

A’dan Z’ye her tür ürünün reklamında tüketen ve tüketilen olarak kadının kullanıldığı görülmektedir. Kadına biçilen roller reklamlar üzerinden doğallaştırılarak bilinçlere işlenmektedir.  Temizlik  ürünü  reklamlarında karşımıza çıkan neredeyse her zaman kadınlardır. Bir yandan temizliğin kadının görevi olduğu mesajı verilirken bir yandan da kadına temizlikte en iyi olma hırsı aşılanmaktadır. Birçok deterjan reklamında kadınlar birbirleriyle kimin perdelerinin veya giysilerinin “daha beyaz” olduğu konusunda rekabete  girmekte ya da en temiz eve sahip olan kıskanılmakta onun “sırrı” çözülmeye çalışılmaktadır. Bazen de kadınlar birbirleriyle tartışmaya girmekte o sırada ortaya çıkan erkek çözümü sunarak reklamın kahramanı olmaktadır. Bir diğer yandan kadın vücudunun cinsel obje olarak kullanıldığı reklamlar da sıkça gösterilmektedir. Bu reklamlarda tanıtılan üründen çok kadın vücudu göz önüne çıkarılmakta ve ürünün “haz verici” olduğu anlatılmaktadır. Şampuan markası AXE “saçları AXE’la, kızları tavla” sloganıyla reklam filmini çekmekte, Algida sahilde dondurma yiyen kız, arkada görünen erkek  ve  “sanki  küçük  bir kaçamak” dış sesiyle reklamını yapmaktadır. Kadınlara yönelik ürünlerde ise kadının kendini “rahat”, “güvende”, “huzurlu”, “özgür” hissetmesi ön plana çıkarılmakta kadının özgürlüğü, güveni o ürünü kullanıp kullanmamasına indirgenmektedir.

Medya, Reyting ve Özgür Kadın

Medya patronları dediğimiz kişilerin, ticari bir kaygıyla üretim ortamının merkezine kadını yerleştirerek bu şekilde ‘gerçek kadını’ ikincil konuma itiyor. Medyada yer alan kadın perspektifi ve kadının aşağılanması durumuna ilişkin olarak, bu sorunun aşılabilmesi için, “kadın ve medya” gerçekçi bir biçimde çalışmalıdır. Bunun için de, medya ilk olarak işlevlerini düşünmeli, ticari kaygı sorununu aşmalı böylece kadını kullanmaktan vazgeçmelidir. Kadın da medyada var olan kadın sömürüsüne karşı çaba sarf  etmelidir.

Türkiye’de medya çürümüşlüğün ve sistemin göstergesidir. Kadının karşı karşıya kaldığı aşağılık ortamdan kurtulmasının, soruna kaynaklık eden sistemin değişmesiyle mümkün olacağını kavrayan her birey öncelikle kendini ve günlük yaşamını sorgulayarak sağlıklı adım atabilir. Yaşamı sorgulayan, sorunları gören ve irdeleyen, bununla yetinmeyip, yıkma ve yeniden yaratma eyleminde yerini alan bireylerin birlikte mücadelesiyle olur. Kadın kendinin farkına varmalıdır. İkinci cins olmayı, erkeğe haz veren nesne olmayı kabul etmemelidir. Son dönemde kadın ve medya üzerine gidilmeye, sesler  yükseltilmeye başlamıştır. Biz biliyoruz ki medya da ancak kadın ile birlikte özgürleşecek çünkü kadın varoluş savaşını gerçekleştirdiğinde medya da sistem  baskısından  kurtulacak. İşte bu savaş özgür medya, özgür insan, özgür kadın için olacak!

*https://issuu.com/azizm/docs/edergimart2013

Bunu paylaş: