Egemen İdeoloji ve Mekan – Deniz Yıldırım, Şirvan Kaya

Egemen İdeoloji ve Mekan* 

Egemenler toplum üzerinde kurdukları tahakküme zarar verecek her  şeyden korkarlar. Aydınlanmanın önünü açacak olan bilimsel düşünceden, ilerlemeden, bağımsız ve özgürlükçü fikirlerin toplumda yayılması ve karşılık  bulmasından korkarlar. “Dogma” olanı söylem haline getirip, bunun üzerinden faaliyet yürütmek, başta toplum tarafından yadsınsa da bir süre sonra meşruluk kazanacak ve egemenler ideolojilerini toplumun geneline empoze etmek için elindeki araçları kullanmaya başlayacaklardır.

Resim, heykel, müzik gibi mimari de bu amaca uygun biçimde iktidarın elinde şekillenir. Mimarlık, toplum ve ideoloji arasında daha geniş bir temas yüzeyi oluşturma kabiliyeti ile diğer sanatlardan ayrılır. Mimarinin üçüncü boyut etkisiyle algılanması, bir üçüncü kişi gibi dışsal bir yaklaşımla değil; mekanın içinde, dolaşarak deneyimlenebilmesi bu yüzeyin genişlemesine olanak tanır. Yapı bir obje olarak, kentsel mekanda yerini alır ve doğalında şehir bir sergileme alanı olarak kabul edilebilir. Kent ve toplum belleğine sinmesi istenen ideolojinin izlerinin okutulduğu kütlelerin, cephelerin, meydanların ve anıtların bir sergisi.

Bu bağlamda günlük yaşamımızla en doğrudan ilişkiyi kuran mimarlık, egemen ideolojiyi yaymak için hem en “ihtişamlı” hem de en kolay yoldur.

İktidarların “mimari biçim dilini” nasıl kullandıklarını yapı ölçeğinde birkaç örnekle inceleyelim.

Gotik Dönem’de inşa edilmiş olan Salisbury Cathedral, insan ölçeğini çok fazla aşan devasa  boyutlarıyla,  içine  giren  kişiye  “ne  kadar  küçük  ve  aciz  olduğu” hissini yaşatıyor. Lineer bir aksı tarif eden uzun, karanlık koridorun sonunda fazlaca ışık alan sunak bölümü bulunuyor. Bu plan şeması ahir dünyada çekilen bütün acıların ölümden sonraki yaşamda ödüllendirileceği inancını temsil eder. Yine katedralin gotik üslup sivri kemerleri tanrıya ulaşma isteğiyle göğe doğru uzar gider.

Başka bir örnek için Nazi Almanya’sına bakalım. Dönemin Alman lideri Adolf Hitler “ideolojiyi yayma aracı” olarak mimariyi etkin biçimde kullanır. Dönem yapıları boyut olarak “en büyük” olanı inşa etme kaygısıyla yapılmıştır. Dünyaca ünlü anıt ve yapıların, yeni inşa edilen Alman tasarımlarının gölgesinde kalması  diktatöre  haz verir. İktidarın gücü büyük binalar yapılarak somutlanmış ve rejime bağlılığın artması amaçlanmıştır. Dönemin mimarı Albert Speer’i de doğrular niteliktedir: “Benim mimarlığım, gücün korkutucu bir göstergesiydi.”

Hitlerin mimari tercihlerini bir başlık altında sınıflandırmak zordur. Binalar bir stile bağlı kalmadan, pragmatist bir yaklaşımla inşa edilmiştir.

Günümüze geldiğimizde ise bu yaklaşım hala sürdürülmekte. Hala “en büyük” olanı inşa etmek bir iktidar ve güç meselesi olarak görülüyor. Türkiye’nin son 10 yılına bu kapsamda yüzeysel bir bakış atacak olursak;

Çamlıca tepesine “İstanbul’un her yerinden görülecek olan” ihtişamlı bir camii yapılıyor. Projenin mimarı yapılacak cami için Medine-i Münevvere’yi bile geçeceğiz.” yorumunu yapıyor. Çamlıca’nın ardından bu kez Taksim Camii projesi gündeme geliyor. Neyse ki “fazla modern” bulunduğu için rafa kaldırılmış durumda.

İslam mimarisi diye bir kategori yaratılıyor, neo-liberal kentleşme stratejileri geliştiriliyor. İnşaat sektörü yalnız ekonomik hedefler doğrultusunda değil siyasal amaçlar doğrultusunda da kullanılıyor. Olimpiyat oyunları, expo gibi etkinlikler Türkiye’de yapılsın diye çabalanarak uluslararası düzlemde kaybedilen itibar yeniden kazanılmak isteniyor.

Başka iki örnek: Kanalistanbul ve Marmaray. İki seçim dönemi öncesi. İki çılgın proje. Bunları da özel olarak incelemeye gerek yok. “En büyük” hırsı ve prestij elde etme çabası aynı şekilde devam ediyor. Bu projelere eleştiren yaklaşanları ise iktidar her fırsatta “vizyonsuzluk”la suçlama eğiliminde. Yalnız Marmaray’ın ilk günden defalarca bozulmasına bakacak olursak, o vizyonları hiç de kendilerine ait gibi durmuyor.(1) Büyük ölçekli kentsel projelerle bireyselleşmiş bir yaşam, tüketim özgürlüğüne sahip olmak ve tüketim aracılığı ile özgürleşmek, toplumdan kendini yalıtarak korunaklı siteler içinde “güvenli” bir yaşam sürmek yönünde bir yaşam biçimi toplumda egemen kılınmaya çalışılıyor.(2)

Referanslar:

1. Birikim Dergisi sayı “Kanalistanbul: Yoksa gerçekleşecek mi?”

2.Birikim Dergisi sayı 270. “Kapitalist kentleşme dinamiklerinin Türkiye’deki son 10 yılı: Yapılı çevre üretimi, devlet ve büyük ölçekli kentsel projeler.”

İlhan Tekeli – İslam mimarisi diye bir kategori bilimsel olarak temellendirilebilir mi? http://dergi.mo.org.tr/dergiler/4/433/9082.pdf

Arkitera.com – Diktatörlük ve Mimarlık

http://v3.arkitera.com/g151-diktatorluk-ve-mimarlik.html?year=&aID=2710

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2013_cc23bbb66bed87

Bunu paylaş: