Faşizm ve Mimari*
1920’li yıllara hâkim olan faşist dönem mimari üslubu; mutlak yöneticinin yönettiği topraklarda iz bırakma arzusundan doğmuş ve mimarlık sanatından faydalanmalarını sağlamıştır. Diktatörlüğü güçlendirmek için insanları doğrudan etkileyebilecek, mutlak güce dikkat çekebilecek yapılar, anıtlar, meydanlar inşa edilmeye başlanmıştır. Bu politika ile devlet otoritesinin yüksekliği, mutlak yönetici ve halk arasındaki güç oranı -belki de oransızlığı- açık bir söylemle belirtilmeye çalışılmıştır. İktidar konseptli bu mimari eserlerde dev kuleler, soğuk cepheler, büyük taş bloklar, dikdörtgen ve keskin cepheler, logolar, büyük yazılar gibi bazı dil birliklerine rastlarız. Bu keskin dil tarzına “art deco“nun katılmasıyla biraz daha yumuşamış retro figürlere ve detaylara yer vermeye başlamıştır.
İtalya’da faşist dönem mimarisinde; “Faşizm, camdan bir evdir.” diyen Benito Mussolini‘nin kurucusu olduğu Ulusal Faşist Parti’nin merkez binasındaki geniş cam cephelerle gücün kamusallığına olan vurgusundan bahsedilebilir…
İdeolojilerini mimari ile desteklemek isteyen Nazilerde ise sade, süssüz ve fonksiyonel mimarlık amaçlanmıştır. Alman faşist dönem mimarisinde verilebilecek en iyi örnek, Albert Speer imzalı “Deutsches Stadion”(Alman Stadyumu)dur. Adolf Hitler‘in tüm olimpiyatların bu stadyumda düzenlenecek olması ve dünyanın her yerinden en iyi sporcuların bu stadyuma gelecek olması fikri dünyaya hâkim olma isteği ile paraleldir.