Hafif Siklet Senaryosuyla Demir Adam – Onur Keşaplı

Hafif Siklet Senaryosuyla Demir Adam* 

Amerikan kültürünün vazgeçilmezi çizgi romanlar için sistemin korku, heyecan, merak, hayranlık ve kaçış kanalları ile 7den 70e toplum dinamikleri üzerinden kendi kendini yeniden inşa ettiği saha demek abartı olmaz. Öncelikle 1929 krizi sonrası oluşan “bunalım”da halkın kendini güvende hissetmesinde ve kaybolan özgüvenin geri getirilişinde öne çıkan çizgi romanlar(Superman vb.), ilerleyen yıllarda özellikle 2. Dünya Savaşı yıllarında banel milliyetçiliği ve egemen ideolojiyi sırtlamış (Kaptan Amerika), 1968’le birlikte ise sisteme ve ötekileştirilmeye karşı savaşım veren sosyalist, feminist, siyah ve eşcinsel grupların sesine yer veren(X- Men) muhalif bir ton yakalamıştır. Böylesine “eğlenceli” bir o kadar da ideolojiye bulanmış çizgi roman kahramanları arasında, yukarıda andığımız gönderme ve amaçlardan görece ayrılan, varoluşunu iki rakip çizgi roman şirketinin rekabetine borçlu olup, DC’nin yarattığı, zekası ve parası dışında özel bir gücü olmayan playboy Yarasa Adam’a karşı Marvel’in benzer özelliklerle yarattığı Demir Adam, çizgi roman ve çizgi film olarak yarattığı etkinin çok daha fazlasını karşılayan bir sinema üçlemesinin son halkasıyla salonlarda.

ABD ordusunun bir numaralı  “bilimsel” silah üreticisi Stark şirketinin  çapkın veliahtı Tony Stark’ın, kötülere karşı amansız mücadelesinin anlatıldığı Demir Adam’ın 2008 tarihli ilk filmi, Bush döneminin özellikle Ortadoğu’da yarattığı tahribatını söndürme gayesi taşıyan bir özür filmi olarak okunabilir. Zira film, ürettiği ve orduya sattığı silahların uzak coğrafyalarda ne gibi sorunlara, kıyımlara ve en önemlisi terörizme yol açtığını farkeden Stark’ın tüm bu işlerden elini ayağını çekmesini ve arınmasını anlatıyor. 2010 yapımı ikinci filmde ise Demir Adam, ilk filmde ürettiği üstün donanımlı zırhın bir prototipini orduya vererek sistemle uyumlanırken ve doğu Avrupalı olduğu ısrarla ve nedensizce vurgulanan bir kötü adama karşı ülkesini bir kez daha kurtarıp, özel efektleri kusursuzlaştıkça apolitize oluyor. Serinin üçüncü halkasındaysa ilk filmin tonuna dönüş yaşanıyor.

Ortadoğulu görünümlü bir lidere sahip olup ismen Çin’i çağrıştıran terör örgütü Mandarin’in, Amerika’yı kaynağı belirlenemeyen terör saldırılarıyla sarsması karşısında Demir Adam’ın mücadelesinin anlatıldığı film, küresel terörün, hatta bizzat isim vererek Osama Bin Ladin ve Kaddafi gibi liderlerin, kim tarafından yaratılıp silahlandırıldığı gibi Hollywood için muhalif kaçacak söylemlerle bezeli. Seri için alışılageldik biçimde kusursuz özel efektlere sahip “Demir Adam 3”, bir önceki filmin senaryodan doğan başarısızlığını aşmak adına ana akımın aksiyon türünde hatırı sayılır bir isim yapmış Shane  Black’in görevi devralmasıyla kalburüstü bir seyirliğe dönüşüyor. Ancak bu hamle bile Hollywood’un senaryo bağlamında yaşadığı tıkanıklığın önüne geçebilmiş değil. Serim-düğüm-çözüm aşamalarıyla ilerleyen klasik anlatı senaryosunda çözüm evresinin önceki iki evreyi karşılayabilecek bir derinliğe sahip olması beklenir. Son dönem filmlerinde sıkça başvurulan hedef şaşırtmaya dayalı çözümlerde ise ortaya serildikten sonra düğümlenen olay örgüsünün inandırıcılığı oranında çarpıcı ve izleyici alt üst eden bir çözüm beklenir. Demir Adam 3’te ustaca kotarılıp gerilimle inşa edilen serim ve düğüm evrelerinin ardından gelen çözüm, şaşırtmacasıyla ve özellikle filmin o ana kadar inşa ettiği derinlikle kıyaslandığında ikinci sınıf bir etki yaratıyor. Dolayısıyla çözümün ardından sonu fazlasıyla tahmin edilebilen bir filme sadece ve sadece patlamalarla dolu bir yarım saat daha katlanabilmek için, filmin hedef kitle olarak belirlediği 13-18 yaş grubunda olmak gerekiyor.

Sonuç olarak Demir Adam, en başta Robert Downey Jr.‘nin karizmasıyla kendini izletmeyi başaran, Hollywood’un vazgeçemediği ihtiyaç duyulan tüm gücün bireyin içinde olduğu ve en küçük bireyin bile çok şey değiştirebileceği temasını işleyen, çizgi roman sayfalarında hafif siklet kalmış bir kahramanı gişe şampiyonluğuna taşımış bir üçleme. Artık ana akım için bile klişe mertebesine erişmiş türlü numaralara başvurmaktan geri kalmayan, hedef kitlesinin yaş  grubunu küçülttükçe küçülten Demir Adam, ideolojik açıdan bakıldığında en azından “başyapıt” etiketiyle sunulan Yarasa Adam’ın örtülü gericiliğiyle kıyaslandığında eleştirel görünüyor. Ayrıca jeneriğin sonunda saklı ek(ödül) sahnesiyle, film bittiği gibi salonu terketme davranışını içselleştirmiş kitlelere, sinemanın mutfağındaki emekçilerin adlarına dikkat etmeyi zor yoldan da olsa dayatıyor.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergitemmuz2013

Bunu paylaş: