Kapitalizmin Eksik Sayfaları*
Sinemada tek mekân kullanımı her daim en riskli tercihlerden biri olagelmiştir. Görüntü sanatının geniş repertuarından uzak, yapımdan doğacak özgürlüğün olmadığı bu filmlerde izleyicinin ilgisini yüksek tutmak için gizem ve gerilim kodlarıyla yükselen zekice bir senaryo ile merak uyandırıcı diyaloglara ihtiyaç vardır. Özellikle gerçekçi ya da doğaüstü olaylarla beslenen gerilim/korku türünün tercihleri arasında yer alan tek mekân kullanımı, son 10 yılda ülkemizde de kendini göstermeye başladı. Her ne kadar, yine tek mekân kullandığı son filmi “Nar” ile ustası olduğu senaryo konusunda büyük hayal kırıklığı yaratmış olsa da yazar-yönetmen Ümit Ünal, “9” ve “Ara” filmleriyle tek mekânda doğan belirsizlik hissini ustaca örülmüş senaryo ile merak ve heyecan dürtüsüne taşıyarak konu edindiğimiz alt türün başarılı örneklerine imza atmıştır. Yine geçtiğimiz sene, yönetmenliğini Ramin Matin’in üstlendiği “Canavarlar Sofrası”, distopik bir tek mekân filmiyle ilericiliğini tümüyle yitirip haz ve tüketim ekseninde düşe kalka ilerleyen burjuvaziyi masaya yatırarak ideolojiyle birebir ilişkili bir yapıt olarak öne çıkmıştı. Geçtiğimiz günlerde gösterime giren “Eksik Sayfalar”, tek mekân üzerinden ideolojik çözümlemelere olanak tanıyan bir yapıt olarak dikkat çekiyor.
“Eksik Sayfalar”, her ne kadar son dönemde fazlasıyla maruz kaldığımız dizi estetiğini çağrıştıran bir jenerikle açılsa da ilk 10 dakikasındaki karakter-mekân tanıtımı ve izleyicide uyandırdığı soru işaretleriyle ritmi yüksek bir seyirlik vaat ediyor. Bir holding patronun beklenilmeyen intiharı sonucunda şüpheli sıfatıyla ifade verdiklerini öğrendiğimiz yönetim kurulu üyelerinin, şirketin yeni patronu tarafından bir toplanı bahanesiyle aşırı steril bir binadaki holdinge çağrılması ve bu çağrı sonrası rehin tutularak fazlasıyla acımasız oyunlara maruz kalmasını izlediğimiz filmde gerilim başarıyla inşa ediliyor. Filmi bu noktada özel kılan durum, benzer yapıtlarda başvurulan kasvetli ve tekin olmayan sanat yönetiminin aksine fazlasıyla parlak, beyaz, temiz bir çalışma salonunun tercih edilmesi. Bunu destekleyecek biçimde mavi-beyaz tonların soğuk bir görüntü yönetimiyle filme egemen kılınması, “Eksik Sayfalar”ı apaydınlık bir gerilime dönüştürüyor. Adeta bembeyaz boş(eksik) bir sayfanın, karakterler ve olaylarla doldurulduğu film, diyaloglarında da dile getirdiği üzere kapitalizmin doğası gereği vahşi, acımasız bir sistem olduğunu ve hırs, rekabet, yalan üçlüsü üzerinden beslendiğini ortaya koyuyor. Sermayenin acımasızlığının somut hali olan yönetim kurulu üyelerinin, filmin görünürdeki kötü adamı tarafından kendilerine uygulanan kapitalizm temelli ölüm oyunlarını alt etmek amacıyla eşitlik ve denge adı altında kolektifliğe sığınmaları elbette manidar. Film, tam da dünyadaki benzerlerinin aksine sisteme dair sert eleştiriler getiren bir seyirlik izlenimi doğurduğu anda keskin bir dönüşle bir bireyin intikam oyununa dönüşerek cesaretiyle yakaladığı benzersiz şansı kaçırıyor. Zira tek mekân olarak kusursuz bir holdingi, kurban olarak ise sistemin sorunsuzca ilerlemesini sağlayan yalana, ikiyüzlülüğe batmış bir ekibi seçen “Eksik Sayfalar”, bir bütün olarak kapitalizmi kendi sahasında iğdiş etme olanağını bulmuşken bu fırsatı acemice tepiyor. Filmin hem biçim hem de içerik olarak eğreti duran fazlasıyla zayıf finali, zorlama duran 12 Eylül söylemiyle birlikte planlananın aksine politize olmak yerine politik bir tavırdan bütünüyle kopuşa neden oluyor.
Gerek yapım olarak gerekse söylem olarak kimi zaman cesur bir tavır takınan “Eksik Sayfalar”, ne yazık ki kapitalizmin eksik sayfalarını boş bırakıyor. Buna rağmen filmin kamera önü ve arkasında yer alan genç ekibini, ustaların yüzmeyi tercih ettikleri sığ suların açıklarında yüzme çabalarından ötürü kutlamak ve derinlere inme konusunda teşvik etmek gerekiyor. Zira filmin başrolü Hüseyin Avni Danyal’ın güçlü oyunu karşısında parlayan, başta Kağan Çakır ve Onur Bilge olmak üzere genç kuşak sanatçılar, izleyici olarak önümüzdeki çalışmaları konusunda beklentimizi yükseltiyor.