Sağın korkuya dayanan düş gücü – Metin Çulhaoğlu

Sağın korkuya dayanan düş gücü* 

Kimi sinema tarihçilerine göre, Hollywood’da özellikle 1950’lerde yaygınlaşan fantastik filmler, dönemin genel ideolojik-siyasal ortamını yansıtır. Bu filmlerde, insanlığı tehdit eden dünya dışı birtakım güçlerin ya da doğaüstü yaratıkların bertaraf edilmeleri anlatılır. Dönem, soğuk savaş, anti-komünist histeri ve McCarthy dönemidir. Sıradan insandan beklenen ise, komünizmi bu dünya dışı güçler ve doğaüstü yaratıklarla özdeşleştirmeleridir. İstenilen, sonuçta “hepimiz tehdit altındayız” algısının yaratılmasıdır…

* * *

Sağın düş gücü ve korkuları ile solun düş gücü ve korkuları arasında bir karşılaştırma yapılabilir mi?

Burada iki düşüncenin her birinin kendi içeriğine, gerçekliğine, tutarlılığına vb hiç girmeyelim ve sadece “muhayyile” ve korku bazında sağın genel bir profilini çıkarmaya çalışalım.

Geçmişi bırakıp günümüze bakarsak, bugün iktidarda olan, gücü elinde tutan, sağdır. Sol ise muhalefettedir. Bu durum, düş gücü ve korku anlamında ilk ayrım çizgisini çeker. İktidarı ve gücü elinde tutan sağ, bu durumu “normal”, “olması gereken” ve insanın doğasına ya da ilahi arzuya uygun saydığından, kendisini tehdit eden ne varsa hepsinin “sapık”, “çarpık”, “aykırı” ve “dışsal” olduğunu düşünür. Daha doğrusu böyle düşünülmesini sağlamaya çalışır. Yeni ortaçağa tam dönülmediğinden ve “dünya dışı güçler”   temasının   artık   cılkı   çıktığından,   az   önce   sıralanan  “aykırılıklar”  ve “dışsallıklar” dünyevi ama gene de gizemli birtakım mihraklarda, lobilerde ve şer güçlerin yaptıkları ittifaklarda cisimleştirilir.

Ortalama sağ düşüncenin muhayyilesi de korkuları da bu sınırlar içindedir.  Gerisi kolay gelir: Ortada bu tür “mihraklarla” doğrudan ilişkilendirilmesi mümkün olmayan bir kitlesel karşı çıkış varsa, bu da o kitleselliğin söz konusu mihrakların oyununa gelmesiyle, onlara alet olmasıyla, kandırılmasıyla vb. açıklanır.

Hiç unutulmaması gerekir: Sermaye sınıfının egemenliği de, bu egemenliği tehdit eden güç de maddidir, dünyevidir; gizemli ya da mistik hiçbir özelliğe sahip değildir. Ancak, egemenliğin sürdürülmesi, mutlaka ve mutlaka bu maddiliğin ve dünyeviliğin ideolojik bir transformasyondan geçmesini, “başkalaşmasını” gerektirir. Egemenlik başkalaşınca, onu tehdit eden güçlerin başkalaştırılması da kaçınılmazdır.

“Başkalaşma” ve “başkalaştırma”: Ne kadarı “doğal süreç” ne kadarı “bilinçli çarpıtma”, ayrı ve uzun tartışmalar gerektiren bir konudur.

* * *

Gerçi çok yazdık ve söyledik, ama bir kez daha hatırlayalım: Dış mihraklar, faiz lobisi, Yahudi diyasporası, Türkiye’nin yükselişini önlemeye çalışan uluslararası şer ittifak vb…

Ama bunların arasında belki de en ilginci, Kabataş civarında saldırıya uğradığı söylenen “türbanlı gelin” konusunda ortalıkta dolaşan kimi söylentilerdir. Bu söylentilere göre, “türbanlı geline” saldıranlar, belden yukarısı çıplak, başları “tuhaf” bantlı ve ellerinde eldiven olan 80-100 kadar kişidir…

Lütfen “aman sen de” deyip geçmeyin. “Türbanlı geline” saldıranların Joe  Dante’nin Gremlinlerine ya da Tim Burton’un “Marslılar Saldırıyor” filmindeki uzaylılara benzeyen yaratıklar oldukları söylenseydi, böyle diyebilirdiniz. Daha dünyevi  oldukları söyleniyor: Yecüc ve Mecüc olamazlar mı?

Bu kadarını bilemeyiz, tahmin edemeyiz…

Ama bir nokta kesindir. Samanyolu TV’deki dizileri ya da Kurtlar Vadisi’ni izleyen genişçe bir kesim vardır. Bu kesimin, kafayı, İslam’ın ve yükselen Türkiye’nin önünü kesmeye çalışan dünyevi, ama gizemli birtakım örgütlere-odaklara takmaya yatkın olduğu da açıktır.

“Türbanlı geline” saldırdığı söylenenlerin tarifinde, ekranlardaki bu tür görüntülerden esinlenildiği anlaşılmaktadır.

* * *

Dışsallaştırma, başkalaştırma ve gizemlileştirme, sermaye egemenliğinin tahkiminde öteden beri başvurulan bir korku motifidir.

Ama bu işin bir dengesi, dozajı da olmalıdır.

Mekanlarının ve üslerinin belirsiz, işlevlerinin ise dolaylı olması gereken birtakım güçler Kabataş’a indirilip doğrudan “türbanlı geline” saldırtılıyorsa, korku bacayı iyice sarmış demektir.

Tehlikeli yanları olsa bile sonuçta bir aczin ifadesidir ve karşı tarafın aczi, bizim gücümüz demektir.

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2013_cc23bbb66bed87

Bunu paylaş: