Şehir – Fırat Tunabay

Şehir* 

Cumhuriyetin birincisini yaşamadığı için ikinicisine henüz hazır değildi. Bir bulanıklık vardı kafasında gözlüklerinin buğusunu silmesine rağmen. Yağmurun çiselemesi ile biran kendine geldi. Yağmurluğa ihtiyacı yoktu ya da bir şemsiyeye. Bahar yağmuru bereket sunuyordu her damlasında. Şehirde koşuşturan insanların telaşlı yüzlerinden sakındı yağmurun verdiği tebessümü. Duraksayıp yüzünü gökyüzüne kaldırdı sonrada ellerini. Aklında bir cevap vardı ama soruyu soracak kişi meçhuldü. İdeolojiden soyutlanmış popülist politikacıların oluşturduğu bir toplumdan besleniyordu kapitalist işgüzarlar. Saatine baktı geç kalabileceği herhangi bir şehir aldatmacısı yoktu. Dışarıda olmak ona huzur vermemişti biran önce eve gitmek istiyordu. Toplu taşıma tek seçeneği gibi görünürken taşınmak istemediğinin farkına vardı. Yürüyeceği mesafenin uzunluğu yaşadığı çevreden nefretini körükleyeceğinin bilinceydi. Bu nefret ayakta tutuyordu mutluluğun sistem dışındaki yansımasını. Adımlarını sık ve hızlı atıyordu. Başı döner gibi oldu yavaşladı ve birdenbire durdu. Bu gürültüye bu boş görselliğe dayanamıyordu. Gözlerini kapadı kulaklarını kapadı ağzı zaten kapalıydı. Düşüncelerinide kapamak istedi ama aklı buna izin vermiyordu. Aklı karmakarışık birbirinden bağımsız bir sürü düşünce kümeleri. Sorgulamalarla geçen bir hayatın sunduğu bir mirastı  adeta bu karışıklık. Gözlerini tekrar açmak istiyordu etrafını görmek istemezken.

Yumuşacık bir ses duydu ruhuna işleyen. “İyi misiniz?” diyordu bir genç kız. Sormak istediği anlamda iyiydi ama genel olarak pekte iyi olduğu söylenemezdi. Kafa sallamakla yetindi iyi olduğunu belirtmek için. Konuşsa tam tersini söyleme ihtimali vardı. Gözlerini yavaşça açtı. Elinde şemsiyesi 25 yaşlarında narin bir kız duruyordu karşısında. Yine o yumuşak sesiyle “20 dakikadır öylece duruyorsunuz iyi misiniz diye merak ettim” dedi. 20 dakikadır benimi izliyor diye düşündü ve bu durum garip bir haz verdi ona. Bu hazzı belli etmemek için gözlerini kısarak “sağolun birşeyim yok” dedi. Bir dönüşümün içinde olabilme ihtimali geldi aklına. Bu karşılaşmanın bir anlamı olmalıydı belkide. İnancını din bezirganlarına satan rant düşkünlerinden değildi. İnancı hep aşka dair olmuştu sevgiye dair. Fırsat bu fırsat mıydı ya da fırsatsızlıklar içinden türeyen bir raslantı mıydı? Kız tam gidiyorken elinden tuttu. Bu beklenmedik hareket kızda ürperti yarattı. “Pardon nerede olduğumu bilmiyorum kayboldum galiba bana yardımcı olabilir misiniz?” dedi. Kıza bu durum garip gelsede “Aslına bakarsınız bende nerde olduğumu bilmiyorum gözlerim kapalıyken çok farklı yerlerdeydim. Sonra  gözlerimi açtığımda sizi gördüm gözleri kapalı bir şekilde” diye cevapladı. Bu durum iyice garipleşirken  “20 dakikadır gözlerimin kapalı olduğunu nasıl anladınız peki?”

Sorusunu es geçemedi. Bu soru genç kızın duraksamasına neden oldu. Gözlerimi açtığımda saatime baktım kendi gözlerim kapalı bir şekilde geçen zamanla sizinkinin aynı olduğunu düşündüm. Ne salağım nerden böyle bir düşünceye vardım bilemiyorum. Varabildiği bu düşünce yine garip bir haz verdi. Hatta varabildiği sadece bu düşünce değil aynı zamanda onun kalbiydi. Amacı olmayan eklektik  bir  yapı  dönemin  belirsiz  dolambaçlı  muğlak  karakterine  ait olabilirdi.

(Fotoğraf-Onur Tatar)

*https://issuu.com/azizm/docs/edergitemmuz2013

Bunu paylaş: