Sinema ve Erkeklik: Korku Sineması – Can Önen

Sinema ve Erkeklik: Korku Sineması* 

Geçen ay sinemada ‘erkeklik’ meselesine yaptığımız kavramsal girişin ardından, hem bu ayki dosya konumuz hem de son dönemde yaşanan (demokratik) muhafazakar saldırılar bağlamında meselenin korku sinemasıyla ilgili kısmına biraz değinilmesi gerekiyor. Bu yazıda özellikle korku sinemasının önemli alttürlerinden ‘slasher’ filmlerine, ve bu filmler aracılığıyla erkekliğin nasıl çeşitli düzlemlerde yeniden üretildiğini göreceğiz.

Korku sinemasıyla muhafazakarlığı tümüyle eşdeğer olarak ele almak mümkün değil. Dönem dönem, bazı toplumsal/eleştirel filmler sağladığı metaforik güç nedeniyle anlatısını bu türün kodlarına ve temalarına dayandırdı. Bu durumda dönemin güçlü politik eğilimleri ve egemen ideolojiye rengini çalan tonun bu türün örneklerine yansıdığını akılda tutarak meseleye yaklaşmak daha makul görünüyor.

Korku türünün erkeklik meselesiyle ilişkisi, genellikle beyaz, ortasınıf bir heteroseksüel erkek kimliğinin yaşadığı kriz üzerinden okunabilir. Özellikle kadınların Amerikan toplumunda cinsel özgürleşme anlamında elde ettikleri kazanımlar, muhafazakarlığın yükselişiyle birlikte korku sinemasının çeşitli örneklerinde gerek kadının vahşice öldürülerek cezalandırılmasıyla, gerekse kadın cinsel organına metaforik göndermeleri olan filmler, ve hatta doğrudan göndermelerin yer aldığı Genital korku filmlerinde temsil edilen canavar vajinalarla olumsuzlanmaya çalışıldı. Her üç kategoride de temel mesele kendisini tehdit altında hisseden erkek egemenliğinin yeniden tesis edilmesiydi.

Bunlara ek olarak seri katil filmleri kategorisinden bahsetmek de mümkün. Bu filmlerde erkek kimliğini çeşitli nedenlerle içselleştirememiş bir canavarın,  (genellikle) cinselliğini özgürce yaşayan kadınları katlettiklerini görüyoruz. Örneğin, türün önemli örneklerinden Kuzuların Sessizliği filminin seri katili Bufalo Bill, cinsel yönelim açısından ‘sapkın’ bir erkek olarak resmediliyor. Bazı sahnelerde katilimizi bir kadın gibi giyinip makyaj yapmış halde, çıplak olduğu zaman ise penisini bacaklarının arasına kıstırıp saklayarak ayna karşısında dans ederken görüyoruz. Kendi fiziksel erkek formundan memnun olmayan Bill, her biri kadın olan kurbanlarının derilerinden kendisine bir çeşit ten yaparak, transforme olmaya çalışıyor. Filmin diğer seri katili Hannibal Lecter ise, Bill’in aksine erkek kimliğiyle sorunu olmayan, Clarice’le flört etmeye çalışmasından anladığımız kadarıyla heteroseksüel, entelektüel birikime ve çarpıcı bir dehaya sahip, orta sınıftan bir erkekliği temsil ediyor. Lecter, gerek filmde terör estiren seri katilin yakalanmasına yardım ettiği ve olumsuzca resmedilen bürokratları öldürdüğü için, seyirci tarafından yamyamlığına rağmen toleransla karşılanabilecek bir karakter olarak şekilleniyor. Korku sinemasının çoğu örneğinde eğer erkek canavarca eylemler gerçekleştiriyor, veya bir canavar gibi temsil ediliyorsa, hemen hemen tüm örneklerde cinsel açıdan sapkın veya erkeklik kimliğiyle bağdaşmayan bir erkekle karşılaşıyoruz. Hatırlanacağı üzere,  Hicthcock’un Sapık’ında da benzer bir durum söz konusu.

(Demokratik) Muhafazakarlık ve Kesip Biçme Filmleri

Tayyip Erdoğan’ın ‘‘kızlı erkekli’’ çıkışının arkasındaki zihniyet ister istemez akıllara korku sinemasının ‘slaher’ veya ‘kesip biçme’ alt türüne ait filmleri getiriyor. Elbette AKP dönemiyle 80’lerin Reagan’lı ABD’si pek çok açıdan farklı. Ancak AKP’nin ideolojik alt yapısını oluşturan etmenlerden önemli bir tanesini izinin 1980’ler ABD’sine ve iktidardaki neo-muhafazakarlığa uzandığı, AKP kurmaylarından özellikle Yalçın Akdoğan’ın Ak Parti ve Muhafazakar Demokrasi adlı kitabında altını çizdiği bir olgu.

Bu filmlerin tematik ve türsel kökeni Hitchcock’un 1960 yapımı Sapık filmi olsa da, esas çıkışın 1970’lerin ortalarından itibaren yükselen neo-muhafazakarlığın etkisiyle 1978 Halloween’le yaşandığını söylemek mümkün. Bu alttür, sinemadaki yeni bir takım teknik olanaklarla anlatısını güçlendirerek, özellikle ABD’de Reagan’ın Başkanlığıyla iyice kurumsallaşan muhafazakarlığın, bir önceki döneme damgasını vuran özgürlükçü politik atmosferin toplumsal sonuçlarına karşı giriştiği saldırıların ideolojik araçlarından önemli bir tanesi olarak karşımıza çıktı. Bir önceki dönemde, özellikle 68 hareketliliğinin etkisiyle, kadınların, farklı yönelimlerin cinsel ve toplumsal özgürlüklerini artırmaları ve gençlerin kazanımları,  rüzgarın  tersten esmeye başladığı bir dönemde ciddi saldırılara maruz kaldı.

Kesip biçme filmlerinde, özgürce cinselliğini yaşayan kadınların katledilmesindeki, işin cinsellik boyutuyla kadının uğradığı katliam arasındaki ilişkinin doğru orantılılığına dair skalalar hazırlayan ciddi akademik araştırmalar dahi bulunabiliyor. Bu filmler, özellikle ‘steadicam’ kullanılarak çekilen ve katilin kurbanını takip ettiği sahnelerdeki kamera konumuyla adeta izleyiciyi katilin yerine koyuyor. Filmde katledilen gençler ve özellikle de kadınlar, katledilmeden önce seks, alkol veya uyuşturucu tüketimi gibi çeşitli ‘ahlak dışı’ faaliyetler içerisinde gösteriliyor. Bu tür filmlerle ilgili en çarpıcı olgu ise, filmde kurbanların seks yaparkenki görüntülerinin zaman zaman oldukça ‘şehvetli’ bir hale bürünmesi. Bu aslında muhafazakar ideolojinin bastırmak veya yok etmek istediği bazı duygu ve eylemlere dönük nasıl ikiyüzlü bir arzu içerisinde olduğunu gösteriyor.

Kesip biçme filmlerinin kadınları kurban olarak temsil etmesi, muhafazakar ideolojinin erkek egemen anlayışının bilinç altından günyüzüne çıkıveren sapıkça fantezilerinin ürünüdür.

Bugün ülkemizin gençlerine çatan muhafazakar zihniyetin gericiliğin yanı sıra ‘röntgencilikle’ suçlanması boşuna değil. Bugün gelinen noktada, 1980’lerin neo- muhafazakarlığından da geride olduğumuzu söylemek abartılı sayılmaz. Oy verme, trafikte araç kullanma gibi kamusal hayatın erişkin bir üyesi olma anlamına gelen pek çok ehliyete sahip genç insanların, aynı çatı altında bir araya gelmelerini dahi kısıtlanılmaya çalışan bir zihniyet, 13. Cuma’nın Jason’ından daha sapıktır.

Yararlanılan Kaynaklar

Wadenius, A. (2010), ‘The Monstrous Masculine: Abjection and Todd Solondz’s Happiness’, Horror Studies 1: 1, pp. 129–141, doi: 10.1386/host.1.1.129/1

Sex and Violence in the Slasher Horror Film: A Content Analysis of Gender Differences in the Depiction of Violence, Andrew Welsh, Ph.D. Department of Criminology and Contemporary Studies Laurier Brantford, JCJPC 16(1), 2009

Everyman and no man: white, heterosexual masculinity in contemporary serial killer movies, Jump Cut: A Review of Contemporary Media Jump Cut, No. 49, spring 2007

*https://issuu.com/azizm/docs/edergikasim2013_cc23bbb66bed87

Bunu paylaş: