Sonbahar’ı Özlemek*
Bu sabah gelmişsin, oysa dün beklemiştim seni ben Hâlâ öfkelisin demek yağmura
Ama öyle güzel yıkadı ki burayı yine, anlatamam Her zamankinden yükseğe çıktım delice bir sevinçle Toprak kokusuna karışmış kokunu aradım, yoktu
Yağmur sesinde o ağır adımlarının sesini aradım, yoktu Ama biliyor musun, kızmadım sana hiç
İki yıl önce kemanınla gelip Sonbahar’ı
O bedenlerimizden beraberce dışarı çıkmayı başardığımız tek şarkıyı çaldığında kızmıştım sana en son
Bedeninin içinde kalmaya zorlarken kendini yanlış çalmış ve sonra kemanını, o en sevdiğin kemanı parçalamıştın.
İşte o zaman kızmıştım sana
Gözyaşlarım olsaydı da ağlayabilseydim keşke O denli yukarıda seni boş yere beklerken
Bir daha hiç gelmedin sonra kemanınla
Sonbahar’ı da hep sensiz dinledim ben Bu sabah neden o kadar erken geldin ki Uyanmamıştım ben daha
Hem her zamanki gibi mırıldanmamışsın gülleri dikerken; bu kez beyaz Bu sabah da gelmişsin
Uyanırdım aslında sesinle Hasta mısın yoksa sevgilim? Çok mu soğuk bu taş, bu yol?
Buraya gelmeden önceki sevişmemizi hatırladım birden Hani midye topladıktan sonra deniz kıyısında
Kollarınla sarıldığında bedenime sımsıkı Seni içime aldıktan hemen sonra
Ve tam da yağmur çiselemeye başlamışken gitmemeliydim belki ama öyle çılgınca çarptı ki kalbim o hortumu görünce kalamadım, gittim
Rüzgârı delice yaladı yüzümü ve karşı koyamadım Ne ona ne de sana
Sen benim içimde ben de onun, karıştık Ama yitmedik sevgilim
Yitemezdik böyle erken
Yarın siyah gül getir olur mu?
Solmadan beyaz, siyahı da dikelim yanına
20 Ağustos 1994