Bir Sembol Olarak Sakal*
Sembol duyularla ifade edilemeyen bir şeyi belirten somut nesne veya işaretleri temsil eder. Günümüzde ise şekillerin, harflerin, seslerin ve renklerin de temsil edebileceği kuramsal fikirler ve kavramlardır. Sembol bir fikrin, nesnenin, kalitenin, çoğunluğun vb. kavramların tanımlanmasıdır. Felsefi açıdansa; doğadaki semboller bir belirtinin anlamını ya da sembolizmi temsil eder. Tarih içerisinde doğada görünen bu durumun insan bedeni üzerinde de sembolizm açısından karşılığını bulduğunu söyleyebiliriz. Apaçık sembollerin kullanımının ötesinde kişinin giysileri, saç şekli, aksesuarları ve vücudundaki dövmeler sembol olmuşlardır. Sakal (ya da sakalsızlık) da bu açıdan çeşitli yorumlamalarla birlikte bazı değerli sembolize eden bir biçim halini almıştır.
Antik Yunan’da sakal, bilgeliğin bir sembolü olarak görülmüştür ve büyük düşünürlerin sakallı oluşları neticesinde sakal bırakma yaygınlaşmıştır. Ancak Büyük İskender döneminde, sakal, “düşman askerlerince çekiliyor”, gerekçesiyle yasaklanmıştır.
Sakalın bilgelik ve üstünlük olarak sembolize edilmesi Rusya ve Orta Asya’da da görülmektedir. Moğol, Çin ve Türk toplumlarında sakalın pek fazla bitmiyor oluşu bir sembol olarak sakalın değerini daha da artırmakta, özellikle yaşlılar arasında sakal, kişiye bir üstünlük sağlayacak sembol olarak yorumlanmaktadır. Benzer şekilde Rusya’da, hem ruhban sınıfı hem de aristokrasi arasında vazgeçilmez bir statü sembolü olan sakal, Türkiye’de “Deli” olarak nitelenen Çar Petro‘nun imparatorluğunu modernize etme çabaları altında yasaklanmış, böylece Batı’nın sanatı ve bilimiyle birlikte sakalsızlığı da çağdaşlığın bir simgesi olarak yorumlanmıştır. Fakat bu karar büyük bir tepki topladığında Petro, yıllık 100 ruble sakal vergisi karşılığında isteyenin sakal bırakmasına izin vermiştir. Benzer bir modernizasyon süreci izleyen Osmanlı İmparatorluğu’nda da “gâvur” olarak nitelendirilen İkinci Mahmut döneminde saray çevresi dışında sakal bırakmak yasaklanmış, fakat 19. yüzyıl içerisinde bu yasak terk edilerek bu kez devlet görevi yürütenlerin sakal kesimine yasak getirilmiştir.
Müslüman coğrafyasında, peygamberin sakallı oluşundan rivayetle sakal bırakmak yazılı olmayan bir kültürel zorunluluğa varmıştır. Bu durumun güncel örnekleri arasında radikal dinci örgüt Taliban’ın Afganistan’da iktidara gelişi sonrası erkeklere sakal zorunluluğu getirmesi ve bu doğrultuda sakalsız olanlara takma sakal dağıtılması gösterilmektedir.
Sakal, kültürden kültüre değişen ideolojik yorumlamalarla ve aynı ülkelerde beliren değişimlerle birlikte farklı değerli sembolize etse de genel itibarıyla erkek egemen yapının bin yıllardır temel aksesuarlarından olmuştur. Sakal çıkması erkekliğe geçiş, sakalın kendisi güçlü ve erkeksi görünümle eş değer görülürken, erkekte sakalın çıkmaması ise zayıflığın, erkeklikten ve dolayısıyla sertlikten uzak oluşun bir yansıması olarak yorumlanmıştır.
Bu yorumlanışın bir başka sonucu olarak, özellikle Latin Amerika’daki devrim önderlerinin, başta Che Guevara ve Fidel Castro olmak üzere, neredeyse tamamı sakal bırakmıştır. Bunun gerekçesi olarak hem gerilla mücadelesinde kişisel bakımın zorluğu öne sürülebilir hem de sol siyasetin en büyük kuramcıları Marks ve Engels‘in sakallı oluşlarını söylenebilir. Sonucunda ise Latin Amerika’dan başlayarak Orta Doğu ve Türkiye’de solcuların sakal bırakma geleneği ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de 1970’li yıllarda sakalın ve bıyığın semboller olarak aşırı politize olmaları sonucunda 12 Eylül darbesi sonrası alınan kararla üniversitelere sakal yasağı getirilmiştir. Öncelikli hedefin solcu akademisyenler olduğu bu karardan, 1990’larla birlikte İslamcı kadrolar da hoşnutsuz olmaya başlamışlardır.
Günümüzde sakalın toplumsal, kültürel veya ideolojik bir sembol olarak kullanıldığını söylemekle beraber, tüketim toplumuna evrilmiş geç kapitalizmle birlikte, bir imaj yaratımı, dikkat çekmek veya sadece beğeni odaklı bir sakal kullanımı da yadsınamaz. Bu açıdan her top sakallıya “modern”, her sakallıya “dinci” demek genelleme algısına hizmet ettiğinden doğru bir yaklaşım olmamaktadır.