Farklılıklar İçerisinde Bir Eser: “Gerçeğe Düşen Düş” – Ömer Faruk İşler

Farklılıklar İçerisinde Bir Eser: “Gerçeğe Düşen Düş”* 

 

Araştırma Sorusu: Engin Taş’ın Gerçeğe Düşün Düş adlı kitabındaki modernist elementler ve bu elementlerin anlatım üzerine etkisinin incelenmesi.

 Öz (Abstract)

Ömer Seyfettin’in olay öykülerine karşı, Sait Faik Abasıyanık’ın durum öyküleri modernizmi klasik dönemden ayıran farklılıkları ortaya koyar. Klasik dönemde olaylar yazıların temel yapıtaşları kabul edilirken, modernizm akımı insanı ele almıştır ve bunun getirisi olarak olaylar kenarı itilerek durum öyküleri tercih edilmiştir.

Bu çalışmada modernizmi klasik dönemden ayıran faktörler ön plana çıkarılmıştır. Dönemler arası geçiş süreci incelenmiş ve modernizm akımının bir edebiyat eserinde ne gibi değişikşiklikler ortaya koyacağı belirlenmiştir.

Engin Taş’ın kaleme almış olduğu Gerçeğe Düşen Düş kitabı konu bakımından post modernist bir eserdir ve bu eserdeki modernist elementler kitap incelemesiyle ortaya çıkarılmıştır. Biçim ve anlatım olarak iki ayrı alanda bu modernist unsurların kitaba etki ettiği belirlenmiş ve konu ikiye ayrılmıştır.

Modernist unsurların kitaba ne gibi anlamlar kattığı ve yazarın bunları niçin kullandığı araştırılmış ve belirlenmiştir. Ardından yapılan incelemeyle beraber yazarın ele aldığı modernist tekniklerin onun yazmak istedi konuya ve temaya  nasıl etki ettiği değerlendirmiştir. Başarılı olup olmamasından daha çok hangi amaçla kullandığı, ne gibi teknikler kullandığı ve hangi yönleriyle klasik döneme karşı bir yapı içerisinde olduğu incelenmiştir.

Anlam bakımından kitap ele alındığında ise anlamların süre gelen anlayışlardan farklılıkları ortaya konmuştur. Yazarın kendine özgü, sıra dışı, fikirlerine dikkat çekilmiş ve verdiği örnekler kitaptan alıntılarla yansıtılmıştır.

Tüm bu kullanımların okura ne gibi yansıtıldığı ve okurun dikkate alınıp alınmadığı değerlendirilmiş ve okurun kitaba nerelerde tutunması gerektiğini belirleyen faktörler irdelenmiştir.

Farklılıklar İçerisinde Bir Eser 

Avrupa da gerçekleşen Rönesans ve reform hareketleriyle birlikte düşünce özgürlüğü ortamı doğmuştur. Din ve monarşik yapıların insan üzerinde oluşturduğu baskılardan bu dönemde kurtulmaya başlayan insanoğlu zamanla düşünce dünyasını geliştirerek yeni kavramlar ortaya çıkarmaya başlamıştır. Fransız İhtilali ile beraber ortaya çıkan milliyetçilik akımı bu kavramların en önemlileri arasındadır. Bu kavramlar toplumsal yaşam içerisinde zamanla yerlerini almaya başlamışlardır ve insan yaşantısına şekil verir hale gelmişlerdir. Toplumsal eşitlik ön planda tutulmaya başlanmış ve bu amaçla eserler verilmiştir.  Moliere’nin Cimri adlı eseri düzen eleştirisinin yapılmaya başlandığını gösteren en önemli eserlerden biridir. Birinci Dünya savaşının da temelini oluşturan Sanayi Devrim’i milliyetçilikle çalkalanan toplumlarda yeni bir sınıf açmaya başlamış ve işçi sınıfı gibi yeni bir sınıf ortaya çıkmaya başlamıştır. Sömürgeleşme yarışına  giren devletler bulundukları bölgelerde ki insanları ve hayatları tesiri altına almaya çalışmıştır. Franz Kafka “Dönüşüm” adlı eserinde toplumun bu kesimin sorunlarını incelemiş ve okura aktarmıştır. İnsanların yaşamlarında ki değişimlere göre değişen düşünce sistemleri de ilk devrimini Birinci Dünya Savaşı sonrasında Rusya vermiştir. Bolşevik İhtilali ile beraber dünya üzerinde kutuplaşmalar başlamış İkinci Dünya Savaşı’na sürüklenen dünya ardından temel iki dünya görüşünün etkisiyle soğuk savaşa sürüklenmiştir. Tüm bu yaşanan gelişmeler sanatı ve doğrudan insan hayatını yaşamını anlatan edebiyatı etkilemiştir. Klasik Dönem Edebiyat’ı bu dönemler içerisinde yaşanan olayları ele alarak sanat toplum içindir ve sanat sanat içindir çatışması içerisinde süregelmiştir. Klasik dönem edebiyatının asıl amacı belli bir tip üzerinden toplumda ki sorunları irdelemek ve bu sorunların çözümlerini topluma göstermektir. Türk Edebiyatı’nda da bu durum yaşanmıştır. Milli dönem Türk Edebiyatı ile başlayan süreç daima belli kalıplar çerçevesinde sanata yön vermek ve edebiyatı belli kalıplara sokma amacı gütmüştür.

“Postmodernizm, özellikle 1980 sonrası Türk kültür hayatında sözü çok geçen, tartışmalar yaratan bir terimdir. Türk edebiyatında postmodernist eğilimlerin örnekleri de yine aynı dönemde, 1980’li yıllardan itibaren görülmeye başlanmıştır. Ülkemizde henüz kendi doğal seyri (kültürel, sanatsal, felsefî, ekonomik, siyasal gibi) içerisinde postmodernizm oluşumunu tamamlayamadan, Türk toplumu, bu gerçeklikle tanışmıştır.” (YALÇIN-ÇELİK, ,247.)

Recaizede Mahmut Ekrem, Bihruz karakterini kullanarak toplum eleştirisi  yapmaya çalışmıştır ve “Araba Sevdası” adlı eserinde de yanlış batılılaşmayı eleştiren bir eser vermiştir. Bu süreçte 20. Yüzyılda ve 21. Yüzyılda tüm bu akımlara karşılık olarak sadece insan psikolojisi üzerine yoğunlaşmayı amaçlayan tüm geleneklere sırtını çevirmiş yeni bir edebi akım ortaya çıkmıştır. Hayat Dergisi’nin 23. sayısında Şiirde Modern ve Modernizm Üzerine adlı makalede modernizm terimi açıklanmıştır.

“Modern ve modernizm, Batı’daki Rönesans, Reform ve Aydınlanma hareketleri sonrasında öne çıkan felsefe ve sanat terimleridir. Günlük dilde de çok sık kullanılan modern kavramıyla, genelde sanatta, özelde edebiyatta kullanılanlar arasında büyük farklılıklar bulunmaktadır.  “((2007),. Hayal Dergisi, 1.)

İnsan kendiliğince bir bütündür ve psikolojik olarak incelenmelidir. Konu olarak farklılaşan bu akım biçim olarak da farklılık göstermeye başlamıştır hiçbir kalıp veya çerçeve altında eserler verilmemiştir. Modernizm de eserler daima özgür ve sanatçının isteği doğrultusunda sunulmalıdır. Nazım Hikmet Ran şiirlerinde biçim olarak bu farklılığı ortaya koyan en önemli Türk şairlerindendir.

Modernizm sözlük anlamıyla çağdaşlık demektir. Modernizmin ele aldığı konular toplumda var olan ve günlük hayat içerisinde artık önemini yitirmiş ve günlük gereksinimleri karşılayamayan klasik kültür ve toplumsal yaşam şartlarıdır. 19. Yüzyıl da Fransa da ortaya çıktığı kabul edilen modernizm hayatın her alanında değişikler yapılması gerektiğini savunmuştur. Toplumun anlayışlarının  farklılaştığını ve toplumun gereksinim ve anlayışlarını karşılamak üzere yeni bir akım oluşturulması gerekliliği savunulmuştur. Modernizm sanat, bilim, teknoloji gibi her alanda kendini göstermeye başlamış ve hızlı bir gelişim süreci içerisine girmiştir. Sanat içerisinde modernizmin en etkili olduğu dallardan biri de edebiyattır. Edebiyatta modernizm akımı var olan klasik edebiyat ve akımlara bağlı edebiyat üzerine tepki olarak gerçekleştirilmeye başlamıştır. Belli kalıplar takip edilerek oluşturulan ve bu kalıplar üzerine yazılmaya çalışan  edebiyat modernizmin karşı durduğu bir edebiyat şekli olmuştur. Eserler yazılırken amaç belli kalıplar ve çerçevelerden kurtarılmaya çalışılmıştır. Yazarlar temel olan toplumsal problemler yerine toplumsal problemlerin odak noktasında yer alan insanları konu edinmeye başlamışlar. Modernizm adı altında ilerleyen bu dönemde post modernizm akımı ortaya çıkmış ve ruhsal bunalımları ele alan, psikolojik ve insan odaklı eserler ortaya çıkmıştır.

Klasik Dönem ve Modernizm arasında biçem ve anlatım bakımından ayrılıklar ortaya çıkmıştır. Belli kurallar altında yazılmaya çalışan klasik dönem eserleri dilin sadelik ve süslülüğüne önem vermişlerdir ve sanatı belli kalıplar içerisine sokmayı amaçlamışlardır. Öte yandan modernizm bu kalıpları yıkılmasını hedef almıştır kalıplar dışında yazılmışlardır. Modernizm klasik dönem in toplum dayalı konu seçiminden uzaklaşarak birey ve ruh odaklı eserler vermeye başlamıştır.

Modernizm klasik döneme bu başkaldırısının ardından önemli eserler verilmeye başlanmıştır. Engin Taş’ın kaleme almış olduğu Gerçeğe Düşen Düş adlı romanı da modernist elementlerin, sıra dışılığın en güzel örneklerini içinde barındıran başlıca romanlardandır.

Roman kurgulandığı üzere roman karakterlerinin dünyanın en güzel kitabını bulma amaçları üzerine kurgulanmıştır. Karakterlerin toplumun farklı sınıflarından seçilmiş ve tek bir ortak yön ile kurguya dâhil edilmişlerdir. Yazarın isim vermek yerine takma ad kullandığı karakterler ilk olarak aynı noktaya gitmişler ve burada  ki kişiden dünyanın en güzel kitabını nerede bulabileceklerine dair bir şifre almışlardır. Şifreleri kendilerince değerlendirerek diğer şifrelerin bulunduğu yeri bulmaya çalışmışlardır. Ortaya çıkan her yeni şifre onları yeni mekânlara götürmüştür. Tüm bu yolculuklar esnasında yazar karakterlerin özel yaşamlarını da ele almış ve onların sorunlarından ve psikolojik durumlarından yola çıkarak değerlendirmeler yapmıştır. Kimi zaman bir karakterin aşık oluşunu yuva kuruşunu anlatırken diğer karakterinin eşiyle arasında ki sorunları ve ayrılık aşamasına gelişlerini göstermiştir. Karakterler her şifrede çeşitli mektuplar almışlardır.

Mektuplarda arayıcılar diye seslenerek çeşitli mesajlar verilmiştir. Bu mektuplarda insanların bugüne kadar olan yanlışları, yanlışlıkları değerlendirilmiş insanoğlu eleştirisi yapılmıştır. Bilinen ve günlük hayatta kullanılan çoğu kavramın, durumun bilinenden çok öte manalar taşıdığını göstermektedir mektuplar. Okuyucu tüm buları okuduğunda insanların dünyayı kendi istekleri doğrultusunda kirlettikleri anlamakta ve diğer şifreye ulaşabilmek için bu kötü duygulardan arınması  gerektiği belirtilmektedir. Akıl ve birikimleriyle kitaba ulaşmayı hedefleyenlerin yanında kitaba bir de tüm bunlardan uzakta kitaba başkalarının zekâsıyla ulaşmak isteyen ve insanları öldüren ayrı bir karakter konulmuştur bu karakter aslında kitapta oluşturulmak istenen zıtlıkların göstergesi şeklindedir. Yazar karakterlerin şifreleri birleştirmesi gibi okurun da kitabın bütününe hâkim olabilmesi için bölümleri birleştirmesini zorunlu kılmış ve karakterlerin başından geçenleri ayrı ayrı bölümler halinde aktarmış ve arada bağlantılar kurmamıştır. Kitapta karakterlerin özel yaşamlarına da değinmiştir ve bu yaşamlarda karakterlerin ruhsal bunalımları ve bir kitaptan neler bekledikleri yansıtılmıştır. Karakterler arasında daha çok aşk evlilik ve eş olma duyguları işlenmiştir. Romanda sonlara doğru yaklaşılırken büyük bir kargaşa halinde geçen ruhsal durumları ve kitap için buldukları şifreler yavaş yavaş çözülür hale gelmiştir. Kitapta sona yaklaşıldıkça gizem artmakta ve bu gizemin nedeni kitabı başkalarının bakış açısıyla bulmaya çalışan karakter oluşturmaktadır. Yazar karakterleri birbirleriyle karşılaştırmış hatta bu karakterlerin birbirlerinden şüphelenebilecek hale getiren olayların içine atmıştır. Kitapta ara ara yaşanan ölümler insanoğlunun tüm acizliğini gösterirken diğer yandan ise kitaba çözülmesi gereken bir gizem katıyor.  Birbirleriyle mücadele etmek durumunda kalan karakterlerde kitabın son bölümlerinde aslında aranılan kitabın okurun elinde ki kitap olduğunu gösteriyor okura. Konu bakımından insanoğlunun yaşamı kendi lehine oynamaya çalıştığı ve aslında dünyayı yöneten bir çıkar çatışması olduğu anlatılıyor eserde. Konuyu  desteklemek üzere ise çeşitli temalardan yararlanılmıştır sürekli olarak: aşk, sevgi bunların en başında gelen temalardandır.

Modernist Elementlerin Biçimdeki Yeri

Romanda ki modernist elementlerin verilmeye çalışıldığı en önemli yer biçimdir. Anlatım şekli yazının hiçbir kalıplaşma içersinde kalmadan yazarın kendi istekleri doğrultusunda yön almıştır. Kitap üç karakterin bir kitapçıya gitmesiyle başlar ki modernist elementlerin kitapta başladığı yerde tam olarak burasıdır. Kitapçı  onlara kendi isimleri dışında takma adlar vererek karakterleri kitabın içersine bu takma adlarla dâhil etmiştir.

‘“Size yeni bir ad vereceğim. Sen Alekto’sun. “dedi otuzlu yaşlardaki esmer  erkeğe; “Sen Dike’sin.”dedi bayana. Renkli gözlü, kumral adama da “sen Havas’sın”.dedi.’(Taş, E.(2010) S.12)

Böylece karakterler okura kendi adlarıyla değil farklı insanlarmışçasına başka adlarla sunuldu. Bu durum aslında anlatılmak istenen şeyin karakterlerden ve kişilerin kim olduğundan çok onların psikolojisi ve durumun önemi olduğunu gösterir. Üzerinde durulması ve asıl düşünülmesi gereken durum kitabın neden arandığı niçin arandığıdır arayanların kim olduğu önemli değildir bu yüzden yazar karakterlere başka isimler vermiştir. Araç, amaç ayrımının yapılmaya çalışıldığı görülmektedir. Yazara göre insanlar araçtır ve bilinmeleri pek önemli değildir ama asıl vurgulanmak istenen onların farklı dünya görüşleri ve kitaba yükledikleri farklı manalardır. Çeşitli toplumsal kesimi temsil eden karakterler kitaba yükledikleri manalar açısından da farklılık gösterirler, bu durumda okurun yazıda kendine ait bir yer bulmasını kolaylaştırmak içindir. Okur kitapta karakterlerden biriyle aynı yaşam şartlarına sahip olabilir. Gerçekçi bir anlatımın kullanılması okuru kitabın içerisine çekme arzusundan doğmaktadır. Bir diğer açıdan bakılacak olursa, takma adlarla karşımıza çıkan karakterler okurun kitabın içerisine girmesini kolaylaştıracaktır. Yazar duyguları ön plana çıkarırken okura duygular yönünden yaklaşmayı denemiştir ve okur-karakter arasında ki benzer duygular ortaya çıkmıştır. Böylece okurken okur bir Havas gibi olabilir veya en azından bir Havas gibi düşünebilir.

Bölümün devamında kitapçı onlara kitabı neden aradıklarını teker teker soracaktır ve aldığı cevaplar karşısında kısa kısa yorumlar yapacaktır. Aslında kitapçının başta ne demek istediği pek anlaşılamamaktadır, bölümler ilerledikçe yapılan  yorumların aslında bize karakterlerin yapılarını ortaya koyulduğu anlaşılacaktır. Örneğin kitapçı Alekto’ya kitabı neden aradığını sorduktan sonra, onun anlattıklarını dikkatle dinlemiş ardından “üç kuruşluk eşeğin, beş kuruşluk sıpası olur” gibi bir yorum yapmıştır. İlerleyen bölümlerde bu karakterin kitabı meşru yollarla aramayan ve insanlardan faydalanarak kitabı bulmaya çalışan karakter olduğunu anlaşılacaktır. Yazar yaptığı bu olumsuz yorumla ilerleyen bölümlere bir ipucu vermiştir ve ilerleyen sayfalarda bu Alekto’nun kitapta ki gizem olaylarına sebep olduğu anlaşılacaktır.

Kitabın karakterler aracılığıyla birbirinden ayrılan bölümlerinde yazar olayların yer aldığı kısımlarda üçüncü tekil kişiyi kullanarak tanrısal anlatıcıyla olayları aktarmaktadır. Kitap içerisinde klasik dönem edebiyatı ile modernist dönem edebiyatı arasındaki farklılıklar gibi bölümler içerisinde de farklılıklar oluşmaktadır.

Olayların ağırlıklı olarak anlatıldığı klasik dönem edebiyatını eleştiren ve alaycı olarak yaklaşan modernizm edebiyat akımı olaylarda yer alan insanların düşüncelerinin ve psikolojilerinin daha önemli olduğunu vurgulamıştır. Bu duygular ve psikolojik etmenler kitapta bir uyarı tonuyla kaleme alınmıştır ve anlatıcı direk olarak kahramanlara okura yönelmiştir. Her şifrenin ve zarfın ortaya çıktığı bölümlerde yazar bölümü iki parçaya ayırmıştır. Modernizmin ağırlıkta olduğu yerler italik olarak kaleme alınmış ve olay anlatımından durum anlatımına geçilmiştir. Olaylarda geçen yer, mekân, kitap adları, vs. gibi tüm isimler yazarın olayları önemsememe ve asıl önemli olanın olaylar olmadığı düşüncesinden nasibini almıştır. Karakterlere takma adlar vererek başlayan yazar daha sonra yer adlarını da farklı isimlerle kaleme almaya başlamıştır. İsim yer zaman ne olursa olsun asıl anlatılmak istenenin ve dikkat çekilen noktanın o olmadığı okura gösterilmeye çalışılmıştır. “ Dam üstünde saksağan vur beline kazmayı” (Taş, E.(2010) S.71) adlı bir kitaptan bahsedilmektedir kitap içersinde. Karakterlere  ilginç gelen bu kitap ismi aslında isim bakımından bir şey ifade etmemektedir anlam açısından önemlidir yazar anlatılmak isteneni okura böyle vermektedir.

Dostoyevski’nin Suç ve Ceza eserinde Raskolnikov’un başından geçenler anlatılmaktadır ve olaylar üzerine kurulmuş bir anlatım vardır klasik dönem edebiyatının genel özelliği olan bu durum karşısında oluşan modernizm olaylardan çok Raskolnikov’un durumunu incelemek gerektiğini savunmuştur. Modernizmin gelişmesiyle oluşan post-modernizm akımıyla beraberde insan bunalımlarına  değer vermiştir. Oğuz Atay Tutunamayanlar kitabında tam anlamıyla klasik döneme baş kaldırmış ve post-modernizmin ülkemizde ki en önemli örneklerinden birini vermiştir bu kitapta da insan psikolojisi odak alınmıştır. Engin Taş’ın Gerçeğe Düşen Düş adlı kitabında da adların değiştirilmesi ve kullanılması yazarın kitapta oluşturmak istediği odak noktasıyla ilgilidir. Yazar okurlarının ilgisini anlattığı olaylar üzerinden alarak durumlar üzerine yöneltmeyi hedeflemiş bunda da başarılı olmuştur. Olayların anlatımında kullandığı sadece dil öyküleyici ton ve anlatımda bunu destekler niteliktedir. Olaylar basitçe aktarılarak olayların insanlara yaşattıkları değerlendirme altına alınmaya başlanmıştır.

“Otopsi yapılmıştı, boğularak öldürülmüştü. Beyni çıkarılmıştı. Üniversite camiası uzun bir süre bu olayın etkisinden kurtulamadı.” (Taş, E.(2010) S.28)

Yazar burada bir üniversite çalışanı olan Gürbüz Çölaşan’ın ölümünü anlatmıştır. Bu ölüm anlatılırken kısa ve basit cümleler kullanmıştır. Daha sonra gelen bölümlerde ve italik kısımlarda ise insanın kendi çıkarları uğruna insanları öldürmesine kılıflar uydurduğu bunları meşrulaştırmaya çalıştığı anlatılacaktır. Böylece olayları veren yazar bunlar üzerinden ortaya çıkan durumların değerlendirmesini yapmayı amaçlamıştır.

Kullanılan anlatım tekniğinde ani geçişler söz konusudur. Dike adlı karakterin yaşadıklarını anlatan bir yazar ani bir geçişle Havas adlı karakterin yaşadıklarını anlatmaya başlamıştır arada bir bağlantı kurmamıştır bu durum okurun kitaba odaklanmasını gerektirmektedir. Yazarın italik kısımlar dışından yaptığı pek çok anlatımda daha çok okur ve okurun dikkati hedeflenmiştir. İtalik kısımlarda yazar okuru düşünmeye zorlamakta ve okuru kendi hayatıyla beraber romanın içerisine sokarak onu romanda bir kahraman yapabilmektedir. “Ey arayıcı”, “Sevgili  Arayıcı”, “Değerli Arayıcı” gibi kullanımlarla aslında okura seslenmeyi  amaçlamıştır. Çünkü bahsedilen konular bütün insanlığı ilgilendiren ve insanlığın yaşamlarını temel alır.

Yazarın biçim içerisinde kullandığı diğer bir yazım şeklide şiirdir. Yazar şifrelerin belirttiği yerleri bir şiirler halinde arayıcıya sunar bu şiirler okur tarafından pek fazla anlam taşımayan sadece kitap içerisinde ki kahraman tarafından anlaşılabilir olan metinlerdir.

“Gökten yağmur gibi Nataşa yağdı. Tuğra Bozan ölmemişti sağdı.

Yatlı yalım yalım görev başında

Kentin ortasında devrilmez dağdı” (Taş, E.(2010) S.20)

Şiirde geçen kelimeler karakterler için bir anlam teşkil etmektedir fakat yazar gerçek yer adlarını kullanmadığından dolayı bu yerler hakkında fikir yürütemez ve şifrelerden kendince sonuçlar çıkaramaz bu da şiirden uzaklaşması gerekliliğini ve asıl vurgulanmak istenin mekân olmadığını okura açıkça ifade etmektedir. Yazar kitabın her noktasında bu özelliğe dikkat etmiş ve okurun olaylara takılmasını ve onlar üzerinde düşünmesini engellemeye çalışmaktadır. Örneğin Lalejistan diye bir şehir ismi kitapta belirtilmiştir fakat yazarın hayal dünyasının bir eseri olan bu  şehir okur için anlam ifade etmemektedir ve yazar böylece okurun ilgisini istediği yere çekmeyi başarmıştır.

Noktalama işaretlerinin kullanımı yazarın önem verdiği ve olayların basitliğini dile getirmek için kullandığı en önemli unsurlardandır. Özellikle üç nokta yazarın  takma adlarla aynı görevi verdiği noktalama işaretidir çoğu ismi, konuyu, şifreyi yazar okurlarından saklamaya çalışmıştır.

  • “… adındaki bu kitabı bir yılan yazmıştı ve bu yılan sanki ona bazı sırlar t(f)ısıldıyordu.” (Taş, E.(2010) 17)
  • “Aramıyor.”dedi Yaltı. “ Bu kadar mı yani?” “Arayanların çoğu ise…” “Evet?”

“…”(Taş, E.(2010) S.52)

  • Yeni şifre şöyleydi: …(Taş, E.(2010) 88)

Dört örnekte de yazarın hedefi aynı doğrultudadır yazar biçimde kullandığı elementlerin çoğunu aynı amaçta kullanmıştır. Yazar anlamda edebiyat açısından kattığı yenilikleri göstermek amacıyla durumların sunumu mahiyetinde kullandığı olayların ilgi çekmesini önlemek ve olayları basit hale getirirken kitabın ana konusunun ve temalarının gizli olduğu durum anlatımına ilgi çekmek istemiştir.

Temalar bakımından yazar çoğu zaman aşk ve sevgi işlemiştir kitabında bunlar için gereken olayları karakterler arasında ki konuşmalarla okura yansıtmıştır. Karakterler birbirleriyle olan durumlarını konuşarak kimi zamanda tartışarak gösterirler. Yazar bu olaylar üzerine gerekli açıklamaları yine arayıcılara dolaylı yoldan da insanlığa vermektedir. Kitapta ki Havas karakteri eşiyle problemler yaşamaktadır ve ayrılma aşamasına gelmiştir. Diğer karakter olan Dike arkadaşı Kenan Hocaya âşık olmuştur ve aralarında ki aşk evlilik aşamasına gelirken Kenan Hoca öldürülmüştür. Aranzah adlı arayıcı ise eşiyle yaşadıkları sağlık problemlerinin   üstesinden   bir   tatil   sonrası birbirlerine olan aşkı hissederek gelebilmişlerdir. Tüm bu olayların açıklaması olarak da yazar eş olmak ve karı-koca olmak fikirleri arasındaki farkı mektuplarda arayıcılara aktarmıştır. Toplumda görülebilecek farklı durumları yazar ilk başta karakterleriyle okura yaşatmış daha sonra da herkese için bu durumların çözümlerini düzenleyen uyarı tonlu açıklamalar yapmıştır.

Anlatımın tonunun uyarı olduğunu söylerken yazarın kullandığı hitap cümleleri ve yargılarıyla desteklenerek savunulabilir. “ Ey” diyerek kullandığı nida sanatıyla yazar okura çeşitli öğütlerde bulunmuştur.

Kitapta bir başka göze çarpan biçim unsuru ise yazarın sık sık kullandığı metinler arasılılıktır.

“Tanrı’nın en başta yasakladığı bu “yasak elma” insanın ve insanlığın tarihinde hep önemli oldu. Çünkü Âdem ve Havva ile cennette elmaya kurt düştü bir kez.  İnsanlar elmayı kullanmaya başlamıştı artık. Masallarına taşıdılar, elmayı zehirlediler. Pamuk prensesi hayattan atmaya çalıştılar ancak uyanıklıktan uykuya atabildiler. Kim bilir belki en başta ki elma da zehirliydi ve tüm insanlar başlangıçtan bu yana beklide kıyamete kadar kendilerini öpüp uyandıracak prensi ve prensesi bekliyor. Bir masalda yaşıyor olabilir. Yalan dünya ifadesi de bundan geliyor olabilir. Masalların sonunda gökten üç elma indi söylemi uykudan uyanma temenniside olabilir. Onlar erdi muradına biz çıkalım kerevetine tümceside bunu destekliyor. Herkesin mutlaka beklediği bir mutluluk buna kanmada denebilir. Oltası var ve en büyük olta da elma. İnsanlık en başından beri her zaman kanmaya avunmaya hazırdı. Çocukları elma şekeriyle kandırmaya çalışmamızda bundan değil mi?” (Taş, E.(2010) S.80)

Yazar yukarıdaki bölümde Pamuk Prenses öyküsünden, Âdem ile Havva inanışından ve öykü tekerlemelerinden bir bağ kurarak elma sembolünü işlemiş metinler arasılılıkla insanların kendileri için oluşturdukları hayatın içerisindeki çelişki ve anlam kargaşalarını değerlendirmiştir. Yazar okura sunduğu bu metinlerde aslında insan hayatında oluşturulan ve insanların kendi çıkarları doğrultusunda attıkları adımları göstermeye çalışmıştır. Süre gelen zaman içerisinde var olan inanışlara karşı çıkan yazar insanlığın saflığından kuşkulu bir şekilde yaşadıkları düzenin dışında yaşamalarının hayatlarını güzelleştireceğini vurgulamıştır. Bu bağlamda insanların kendi oluşturdukları atasözleri de bunlara örnek olarak gösterilebilir. Yazar atasözleriyle anlatmak istediklerini daha açık bir hale getirmiştir.

“Gözüne kestirdiklerine hem suçlu hem güçlü oldu; tereyağından kıl çeker gibi saf dışı etti onları. Güçlünün karşısında süt dökmüş kediye döndü, suçunu örtbas etmek için akla karayı seçti ama kuyruk açısıyla hep fırsat kolladı, bir punduna getirip tongaya bastırmak ve diz çöktürmek istedi. Sürekli, fırsat yaratmaya çalıştı; bu arada da ne şiş yansın ne kebap mantığıyla idare etti hep. Bazen, rakiplerini birbirine düşürüp tavşana kaç, tazıya tut durumunu yarattı onlara. Hep birilerinin kuyusunu kazdı, onlara dünyayı zindan etmek için uğraştı. İnsanlığından uzaklaşmak için dört elle sarıldı tüm çirkinliklere. Gözü kapalı daldı menfaat gördüğü her şeye. Kanı pahasına uğraştı kanını ucuzlatmak için” (Taş, E.(2010) S.111)

Atasözlerinden yararlanarak insanlık eleştirisi yapmıştır yazar. Bu eleştirilerle de insanların kendilerini haklı çıkarmak ve kendi çıkarlarını ön planda tutmak için oluşturdukları atasözleri ve deyimler gibi toplum tarafından kabul görmüş ve toplumun ince çizgilerini oluşturmuş söz kalıplarından yararlanmıştır. İnsanın aynı olay üzerine iki farklı yorum getirmesini nasılda doğru gördüğünü değerlendirdi yazar. İnanç sistemlerinin yaşamları üzerine etkilerini açıkça ortaya koymuştur yazar.

Modernizmin Anlam Üzerine Etkisi

Yazar klasikleşmiş anlamların dışında farklı bakış açılarıyla olayları değerlendirmiş ve modernizmin klasik döneme olan karşı duruşunu anlam açısından da göstermiştir. Hep kabul edilen durumlar metinde anlatılan şekliyle okunduğunda yanlış oldukları ve eleştirilmek zorunda oldukları yazarın haklı olduğu ortaya konulmuştur. Yazar aslında var olan toplumsal çizgilerin yanlış yerlerden çizildiklerini sorgulamaktadır.

“Ey arayıcı!

Biliyoruz ki sen de herkes gibi, evrenin döngüsünün, canlılar için doğum ve ölüm üzerine kurulduğuna inanıyorsun. Yani canlılar doğar – yaşar- ölür diye bilenlerdensin. Oysa bu büyük bir yanılsama /yanılgıdır; çünkü evrenin döngüsünde doğum ve ölüm yoktur aslında. Evrenin döngüsü, sizin yaklaşmanızla söylersek, olumlu bir bakış açısıyla doğum ve doğum; olumsuz bakış açısıyla da ölüm ve ölüm üzerine kuruludur.” (Taş, E.(2010) S.143-144)

Kitabta yer alan bu alıntı aslında yazarın toplumda değinmek istediği temel inanışların en önemli örneklerinden biridir. İnsan hayatının kanunlarından ölüm ve doğumu yazar ele almış ve bunların insan bakış açısıyla farklı manalar kazandığını okura sunmuştur. Önemli olanın insan ve onun duyguları olduğu tekrar ortaya konulmuştur. İnsanın hayatında var olan iki önemli ve kaçınılmaz hayat kavramı insanın bakış açısıyla orantılı olarak değişebileceğini öne sürmüştür. Ölüm gibi korkulan ve kaçınılan bir durum insan bakış açısıyla sevinç dolu bir doğuma dönüşebilir tam tersi bakış açısıyla bakıldığında da doğum, ölüm manası taşıyabilir insanlar için. Nitekim insan yaşamında bunun yansıması görülmektedir. Örneğin ölüm gününe şeb-i aruz diyerek onu düğün günü olarak nitelendiren Mevlana  bakış açısı ölümü doğum yapmış ve sevgiliye kavuşma günü olarak görmüştür.

Yazarın kitapta yer verdiği sekiz durum vardır hepsi farklı olaylar anlatmaktadır ama insanların bunlara verdiği anlamlar kendi bakış açılar doğrultusunda  hep farklı olmuştur. Bunu insanlığı temsil eden karakterlerin verdiği farklı cevaplardan anlıyoruz

“Durum 8

Derste öğretmeni tarafından konuşmaması için uyarılan öğrenci öğretmenine yalnızca ben mi konuşuyorum bakın x,y ve z de konuşuyor. Siz diğer öğretmenler gibi sadece beni görüyorsunuz diyor.

Öğrencinin kişiliği ayrıca söylemek istedikleri ve durum hakkında ne denebilir? “ (Taş, E.(2010) S.51)

Yukarıdaki durumda verildiği üzere anlatılan olay yazarın üzerinde durmak istediği konu değildir verdiği soruyla beraber öğrencinin kişiliğini görmek istemiştir. Bu öğrencinin kişiliği her kişi için farklı manalar taşıyabilir kimisi için bencil olan bu öğrenci başka bir insan için haklarının savunucusu, eşitsizlik karşıtı olarak nitelendirilebilir. İnsanlar bakış açılarıyla dünyaya farklı sıfatlar biçerler görmek istedikleri gibi değerlendirirler durumu. Kitabın daha sonra ki bölümlerinde ise yazar insanlar arasında ki terimlerin farklılaşması gerektiğini savunmaya başlamıştır. Sözlük manasına bile bakıldığında eş anlamlı oldukları bilinen fedakârlık ve özveri kelimesinin farklı manalar taşıdıklarını belirtmiştir yazar. Kendi çıkarları doğrultusunda duruma ses çıkarmamaya fedakârlık diyen yazar, karşısındakini düşünerek, onun mutluluğu için hareket etmeye özveri demiştir.

“Çoğu insanın sık sık kullandığı “fark etmez” ifadesinden uzak dur ya da sen “fark etsin” i seç. Fark etmezcilik her türlü tembelliği barındırır çünkü” (Taş, E.(2010) S.199)

Yapılan bu değerlendirme de yazar günlük hayatın kullanışlarının aslında insanları farklı duygulara ittiğini onları olmaması gereken özelliklere sevk ettiği için uyarmıştır. Alışılagelmişi yıkmış yeni düşünce ortaya koymuştur. Modernizmin en önemli özelliğide budur. Geleneğin karşısındadır ve yenilikçidir.

Kitabın en ilginç bölümlerinden biride tek kelimelik bir diyalogdur, yazar bu diyalogla sanki bir insanın iç çekişmesini okura aktarmak istemiştir. İnsanın hayatı kötülediğini ama bu hayattan da ayrılmak istemediği gösterilmiştir.

“Hayat? Bayat? Heyhat! Neden? Umutsuzluk.. Gerçek!

Sensin!

…”(Taş, E.(2010) S.234-241)

Bu tek kelimelik diyalog insana hayatın anlamını buldurmak için yapılmış bir sağaltım gibi gelmektedir. Her insan kendi içerisinde hayatın anlamını bulmak için bu denli bir karmaşa yaşamaktadır. Yazar bu hareketiyle insanlara vermek istediği mesajı doğrudan ulaştırmakta onların hayatın güzelliğini görmesine yardım etmektedir.

Kitap bir bilim kurgu sahnesiyle biterken karakterler bir hayal olurlar ve kitabın sonunda da asıl verilmek istenen mesaj ortaya konur.

“Kitapta ki her şeyi de okudu taşta doktorun yaptıklarını da.

Herkes taştan çıkan dumanı soluduğu anda da elips biçimindeki mekanın içine güneş indi. Sanki doktor hissettiklerinin merakıyla gözlerini açtı. Ve bir daha da kapatmaya fırsat bulamadı. Doktordan yana olan herkeste.

Taşdaki dumanın bittiğinden taşı yerine koydu ve tamam! Dedi. Havass. Herkes gözünü açtı ama Havass dışında hiç kimse doktoru ve yandaşlarını bir daha hiç görmedi.” (Taş, E.(2010) S.302)

İnsanlar her zaman hayatı kötü hale getirmek isterler doktor bunlardan biridir ancak hayat daima içerisinde bu kötülükleri silecek güzellikler barındırır.

Modernist elementlerin yardımıyla yazılmış bu kitap  günümüz  post modernizminin en iyi örneklerinden biridir. Yazar insan duygusunu ve psikolojisini bu romanda ele almıştır. İnsanoğlunun bakış açısını değerlendirmiş ve buna önem vermiştir. Asıl önemli olan dünyayı nasıl gördüğündür gibi düşünerek eleştirmiştir insanoğlunu. Hayatın güzelliklerini göz ardı ederek kendini güzel göstermek için kötülükler bularak sonra bunlara iyilikle karşılık verdiğini iddia eden insana sitem etmiştir. İnsanı dünyanın en güzel kitabını arama yolundayken uyarmak istemiş ve en güzel kitabın zaten elinde olduğunu görmesini istemiştir. Üzerinde yaşadığımız hayat, kirlenmemiş dünya dünyanın en güzel kitabıdır. Kitap, hayatı sembolize etmektedir. Herkes güzel bir hayat arayışındadır ama bilemez ki içinde bulunduğu döngü saf haliyle hayatların en güzelidir. Karakterlerde bu amaç uğruna yola koyulmuşlardır, hayatları yanlışlıklarla doludur ama yazar onlara bu yanlışlıklarının sebeplerinin aslında kendileri olduklarını kitabın sonunda anlarlar. Bunları anlamaları için girdikleri serüvenlerde yazar onlara çeşitli mektuplarla yardım eder ve hayatın asıl manalarını göstermeye çalışır nitekim kitabın sonundan da anlaşılacağı üzere hayatın asıl manası keşfedilmiştir.

Kaynakça

Taş, E.(2010). Gerçeğe Düşen Düş, İzmir: Şenocak Yayınları.

Yalçın Çelik, S.D.2001. Ecevit, Yıldız, Türk Romanında Postmodernist Açılımlar,247. “(2007), ŞİİRDE MODERN VE MODERNİZM ÜZERİNE. Hayal Dergisi, Sayı: 23,1.

GÜ, Gazi Eğitim Fakültesi Dergisi, Cilt 28, Sayı 1 (2008) 187-202

*https://issuu.com/azizm/docs/azizmedergieylul2014

Bunu paylaş: