Hak İhlalleri Ekseninde Yakın Dönem ABD Sinemasında Siyah Azınlığın Sunumu 2: Central Park Beşlisi ve Jogger Davası*
Dünya prömiyerini 65. Cannes Film Festivali’nde yapan, yönetmenliğini Ken Burns, Sarah Burns ve David McMahon‘un üstlendiği “Central Park Beşlisi”, 1989 yılında Central Park’ta gerçekleşen ve Amerika’da Jogger Davası olarak anılan, tecavüz ve cinayete teşebbüs olayını, olayın medyada temsillerini ve daha sonra suçsuz oldukları anlaşılacak olan dördü siyah biri hispanik olmak üzere beş gencin dava ve cezaevi süreçlerini anlatan bir belgeseldir. Anlatıcı tercihini pek kullanmadan, gerçek haber ve gözaltı görüntüleriyle beş gençle gerçekleştirilen söyleşilere dayanan belgesel, ırkçılık ve hak ihlalleri konusunun bu olay özelinde kitleselleştiğinin altını çizmektedir.
Kurbanın, Central Park’ta kanlar içerinse bulunmasıyla birlikte başlayan süreç, polisin o gece parka girdiği tespit edilen tüm siyah ve hispanik gençleri göz altına almasıyla kısa bir sürede yerel medyanın bir numaralı konusu haline gelmiştir. Aynı yıl New York’ta yaşanan 3254 tecavüz vakasından hiç birinin bu denli ilgi çekmediği olayda medya, göz altına alınan gençlerin isimlerini ve adreslerini yayınlamıştır. Siyah ve hispanik gençlerin sorgusuz sualsiz göz altına alınmasındaki en büyük etken ise, o yıl şehrin özellikle banliyölerinde gençler arasında yaygınlaşan ve küçük çapta hırsızlık, şiddet olaylarını tanımlamak için kullanılan wilding vakalarıdır. Belediye başkanından emniyet müdürüne, medya patronlarından iş adamlarına uzanan geniş bir kesimden gelen suçluların bir an önce bulunması ve cezalandırılması çağrısının yarattığı baskı sonucunda polis, daha önce kimi wilding olaylarına karışmış beş genci, olayın failleri olarak belirlemiştir. Ertesi gün ana akım medyada beş gencin adları, adresleri fotoğraflarıyla birlikte yayınlanırken kurbanın adına da yer verilmiştir.1 Donald Trump‘ın gençlerin idamını isteyen ilanı gazetelerde boy gösterdikten sonra gelişen süreçteyse beş gencin, ebebeynler eşliğinde yapılması gereken sorguları, yasalara aykırı biçimde tek başlarınayken gerçekleşmiştir. Sorgulamalar sırasında her gence, diğer dört gencin suçu kabul etmekle birlikte onu suçladığını, işbirliğine giderse sıkıntı yaşamayacağını yineleyen polis, böylece istedikleri açıklamalarla dolu ifadeleri kayıt altına alarak mahkemeye kanıt olarak sunmuştur. Olay yerinde bulunan DNA ve sperm örneklerinin gençlerle uyuşmaması hatta tüm örneklerin tek bir zanlıya ait oluşuna aldırmayan mahkeme, kayıt edilmiş ifadelere dayanarak gençleri mahkum ederek cezaevine yollamıştır.2
Uzun yıllar unutulan dava, 2002 yılında benzer suçlardan ömür boyu hapis cezasını çekmekte olan Matias Reyes’in, Jogger Davasının zanlısı olduğunu itiraf etmesi ve DNA örneklerinin uyuşması sonucu tekrar gündeme gelmiş, bu ifade sonucu beş genç serbest bırakılmıştır. 2003 yılındaysa gençlerden üçü, New York şehrine ırk ayrımcılığı üst başlığıyla dava açmıştır fakat 2009 yılı itibarıyla dava halen sonuçlanmamıştır.3
Film, belge gerçek yöntemiyle başta gençleri kayıt altına alınmış ifadeleri ve şehrin ileri gelenlerinin medya aracılığıyla yaptığı açıklamaların merkezde olduğu, senaryo akışından uzak bir üslupta ilerlemektedir. Belgeselde öne çıkan bakış açısı ise, medyanın bu davadaki rolü ve toplumsal linç kültürünü nasıl beslemiş olduğudur. Aynı yıl büyük bir çoğunluğu siyahların semtlerinde gerçekleşen tecavüz vakalarıyla ilgilenmeyen medyanın Jogger olayına bu kadar odaklanmasında yatan ırkçı ikiyüzlülüğün altını çizen yapıtta bu kitlesel histeri sonrası süratle gelişen yargılama neticesi 1931 yılında Alabama’da bir tecavüz iddiası üzerine apartopar yargılanıp mahkum edilen ve ırk ayrımcılığı konusunda sembol davalardan olan Scottsboro Gençleri olayına benzetilmektedir. Tam da bu noktada belgesele, beyaz seyirciler tarafından “kurbanlaştırma yaparak beyaz düşmanlığı yarattığı” eleştirisi getirilmektedir. Şehrin kamu görevlilerinden getirilen bir eleştiriyse, yapımın belgeselcilikten yargıçlığa soyunduğu şeklindedir.4 “Central Park Beşlisi” belgeseli, her ne kadar benzer örneklerinden ayrılan ve sisteme karşı sözünü sakınmayan bir çalışma olsa da sistem eleştirisini Amerika’nın sosyo-ekonomik koşulları üzerinden getirmek yerine etnisite vurgusuyla kurgulayarak hedefi şaşırmaktadır.
Sonuç
Her iki yapıt da, Amerikan toplumunun kanayan yaralarından olan ırk ayrımcılığı üzerine ulusal ve uluslararası dikkatleri çekmek gibi değerli bir işe kalkışmaktadır. Irk ayrımcılığının gündelik yaşantıda halen görüldüğü ABD’de, yargıdaki ırkçılık nedeniyle gerçekten yaşanmış iki olayın beyazperdeye taşınması siyahlara yönelik ayrımcılık konusunda toplumsal bir farkındalık yaratma amacı taşımaktadır. Buna karşın “On Altıncı Round” filmi, ırk ayrımcılığı gibi toplumsal bir sorunu bireyin savaşımına indirgeyerek sonun ölçeğini küçültüp kişisel bir tragedya yaratma yolunu seçmiştir. Uzunca bir mücadele süreci sonrası, azizleştirilmiş bir kurban olan Rubin Carter‘ın nihayet özgürlüğüne kavuşmasıyla noktalanan film, izleyicide ırk ayrımcılığının da artık sonlanmış olduğu yanılgısını yaratacak denli kuvvetli bir özdeşleşme ve arınma etkisi hedeflenmiştir. Lafayette davasından 22 yıl sonra gerçekleşen Jogger davası bunun hiç de gerçekçi olmadığını birinci elden kanıtlamaktadır. “On Altıncı Round”un liberal atmosferiyle kıyaslandığında daha radikal bir söylem geliştiren “Central Park Beşlisi” belgeselinde, yargı dışında medyanın ve kamu kuruluşlarının ne denli ırkçı olabilecekleri, belki de daha önemlisi halkın ırkçı bir refleks gösterme konusundaki birikimi gözler önüne serilmiştir. “On Altıncı Round”un aksine belgesel sonlandığında izleyicide arınma hissinden çok mücadele sürecinin devam ettiği hissiyatı yaratılmak istenmiştir ki bu durum mevcut ABD koşullarında çok daha gerçekçidir. Buna rağmen film, sistem karşıtlığını üretim ilişkilerine dayalı, Marksist bir bakış açısıyla vermez. Örneğin Trump gibi sembol bir sermayedarın açıkça ırkçı söylemlerini ve bu söylemi gururla sayfalarına taşıyan medyayı salt ırkçılıkla eleştirip olayın egemen ilişkilerini, Trump’ın sermaye birikiminden gelen gücünü göz ardı etmektedir. Sonuç olarak Amerikan sinemasında siyah azınlığın, hak ihlalleri ekseninde temsili konusunda bağımsız sinemacıların Hollywood’a göre daha cesur yapıtlar ortaya koyduğunu, genel olarak ise eski ırkçı dinamiklerin bu gibi yapımlar sonrasında gelecek filmlerde kendilerine yer bulma ihtimallerinin kalmadığını belirtirken, bu gibi yapıtların, Amerikan sinemasında ırk ayrımcılığını topyekün silmek olmasa da ayrımcı temsilleri bir başkalaşıma mecbur bıraktığını kabul etmeliyiz.
1 Valerie Smith, Not Just Race Not Just Gender: Black Feminist Readings, Routledge, 1998, p. 16-17.
2 Sydney Schanberg, A Journey Through the Tangled Case of the Central Park Jogger, Village Voice, 26 Kasım 2002
3 John Eligon, New York Won’t Settle Suits in Central Park Jogger Case, The New York Times, 19 Nisan 2011
4 Russ Buettner, City Subpoenas Film Outtakes as It Defends Suit by Men Cleared in 1989, The New York Times, 2 Ekim 2012
KAYNAKÇA
KİTAPLAR
ABİSEL, Nilgün; Sessiz Sinema, İkinci Baskı, Om yay., İstanbul, 2003, 327 s.
SMITH, Valerie; Not Just Race Not Just Gender: Black Feminist Readings, Routledge, 1998, 192 s.
WICE, Paul B. ; Rubin “Hurricane” Carter and the American Justice System, Rutgers University Press. 2000, 229 s.
YILMAZ, Ertan; Amerikan Sinemasında Savaş ve Vietnam Filmleri, Antrakt Sinema Kitapları, İstanbul, Eylül, 1997, 149 s.
MAKALELER
ATAM, Zahit; “Hollywood’un Gayri-Resmi Tarihi”, Yeni Sinema Sayı: 12, 2002 “The Seventeenth Round”, Time, 1976
GAZETELER
BUETTNER, Russ; “City Subpoenas Film Outtakes as It Defends Suit by Men Cleared in 1989”, The New York Times, 2 Ekim 2012.
ELIGON, John; “New York Won’t Settle Suits in Central Park Jogger Case”, The New York Times, 19 Nisan 2011.
GÖLYURT, Tayfun; “İşsizlik, Irçılık ve Cezaevleri“, Sol Gazetesi, 28 Aralık 2012.
RAAB, Selwyn; “Supreme Court Refuses to Revive Hurricane Carter’s Murder Case”, The New York Times, 12 Ocak 1988.
İNTERNET ADRESLERİ
“ABD tarihinde siyahlar için kilometre taşları” , http://arsiv.ntvmsnbc.com , 21 Ocak 2009.
“Boxer Sues Hurricane’s Makers”, http://news.bbc.co.uk , 19 Şubat 2000.
SCHANBER, Sydney; “A Journey Through the Tangled Case of the Central Park Jogger”, http://www.villagevoice.com , 26 Kasım 2002